Galatasaray Lisesi 585 sene önce kurulduğunda henüz Amerika kıtası keşfedilmemişti. Burası yıllarca sadece İstiklal Caddesi’ni değil; öğrencilerinin yaşamını da Galatasaray’dan önce ve Galatasaray’dan sonra diye ikiye böldü.
Buradan analitik düşünebilen, Batı’ya hâkim, lisan bilen entelektüeller yetişti. Bu okuldan mezun olanlar Osmanlı’nın ve Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve kültürel hayatına damga vurdu. O sıralarda oturanlar ömür boyu yanlarında olacak arkadaşlara, ağabeylere, ablalara sahip oldu.
Şimdi gözlerinizi kapayın, milyonlarca adımın aşındırdığı merdivenleri tırmanın, o çini koridorlarda dolaşıp, dersliklerin kapısını çalın. Bakalım o sıralarda sizleri kimler, neler bekliyor?
1. Gül Baba’nın solmayan gülleri
Rivayete göre II. Beyazıt, Galata civarında avlanırken bir gün fırtına kopunca civardaki sarı kırmızı güllerle dolu bahçeye ve kulübeye sığındı. Orada Gül Baba ile tanıştı.
Padişah, misafirperverliği için Gül Baba’yı ödüllendirmek istediğinde Gül Baba reddetti. Zira onun malda, mülkte gözü yoktu. Tek dileği o bahçeye bir mektep yapılması ve bahçede asla solmayacak güller yetişmesiydi. İşte Galatasaray Lisesi’nin temelleri böyle atıldı.
2. Enderun’a hazırlık sınıfları
II. Beyazıt 1481’de saray mektebi Enderun’a donanımlı öğrenciler yetiştirmek için bu okulu kurdu. “Galata Sarayı Enderûn-u Hümayûnu” adı verilen bu okulda devşirme öğrenciler Türkçe, Arapça, Farsça öğreniyor; musiki, güzel yazı dersleri alıyor; at biniyor; cirit ve ok atıyorlardı. “Galata Sarayı Ocağı” diye de anılan bu okul onları geleceğe hazırlıyordu.
3. Enderun kaldırılınca işlevini kaybetti
600 kişilik koğuşları, camisi, hamamı ve hastanesiyle iki asır hizmet veren Galata Sarayı Ocağı, 17. yüzyılda ödenek yetersizliğinden ve Osmanlı’daki iç karışıklıklardan ötürü tasfiye edildi.
III. Ahmet döneminde yeniden açılan okul, bir asır sonra 1820’deki Tophane Yangını’nda zarar gördü. II. Mahmut döneminde burası yenilendiyse de, binalar artık Mekteb-i Tıbbiye’nindi. Çünkü Enderun kaldırılmış, burası işlevini yitirmişti.
4. Yüzümüzü Batı’ya dönmek için
Sultan Abdülaziz 1 Eylül 1868’de burada Mekteb-i Sultani’yi kurduğunda, aklında yine devletin önemli kademelerine eleman yetiştirmek vardı. Tanzimat ve Islahat Fermanı’yla hedeflenen ‘Batılılaşma’ hareketi bu sayede mümkün olacaktı.
Bu nedenle Türkçe ve Fransızca eğitim veren Mekteb-i Sultani, modern bir okul olacaktı ve önceki dönemlerin aksine her dinden öğrenci kabul edecekti. Elbette din adamları bu duruma kayıtsız kalamadı.
5. Dini liderler Mekteb-i Sultani’ye karşı
Patrik, Hahambaşı, Şeyhülislam ve Papa; Mekteb-i Sultani’ye resmen cephe almıştı. Dini liderler bu okulda farklı dinlere mensup öğrencilerin bir arada yetişmesini istemiyordu.
Ama tepkilere rağmen okul açıldı ve Osmanlı’da bir ilk yaşandı. Burada, dini eğitimin esas alınmadığı laik sistemde eğitim verilecekti. Böylece ‘Osmanlılık’ anlayışı canlandırılacaktı.
6. Made in Fransa
İlk sene 9-12 yaşlarındaki 600 öğrenciyi kabul eden okulda, Müdür Mösyö De Salve’nin çabaları inanılmazdı. Yatakhanedeki karyolalar, yemekhanedeki porselenler ve ders araç gereçleri Fransa’dan getirtilmişti.
Burası özellikle yabancı dile epey önem veriyordu. Bu yüzden Türkçe ve Fransızca hazırlık sınıfı açıldı. Öğrencilerin iyi Osmanlıca öğrenmeleri için Arapça ve Farsça, seçmeli olarak da Ermenice, Rumca, Bulgarca, İngilizce, İtalyanca ve Almanca dersleri programa eklendi.
7. “Padişahım tepeden aşağı”
Okul açıldıktan iki sene sonra, önce Beyoğlu yangınında zarar gördü; ardından da okulun koruyucularından Ali ve Fuad paşalar ölünce Mekteb-i Sultani eski popülaritesini yitirdi.
Ama ilk mezunlardan Abdurrahman Şeref Bey 1894’te müdür olunca kolları sıvadı.
Yeni müdür hem herkes tarafından seviliyor hem devrinin baskıcı uygulamalarına karşı çıkıyordu. Öyle ki, onun zamanında okulda cuma günleri II. Abdülhamit için söylenen “Padişahım çok yaşa” yerine, “Padişahım tepeden aşağı” sesleri duymazlıktan geliniyordu.
8. Ünlü edebiyatçı Tevfik Fikret görev başında
Mekteb-i Sultani’nin kaderindeki önemli isimlerden biri de eski öğrencilerden Tevfik Fikret’ti. Okul onun zamanında, bu kez 1907 yangınının yaralarını sardı. Ünlü edebiyatçı, iki yıl gibi kısa bir sürede okulun onarılmasını sağladı.
Seçmeli piyano ve keman dersleri, bugünkü binada yer alan laboratuvarlar, resim ve müzik atölyeleri de onun zamanında eklendi.
9. Yeşil sahalardan cepheye
1905’te Ali Sami Yen ve arkadaşlarından oluşan bir grup öğrenci, Galatasaray Spor Kulübü’nü kurarken aslında okulun başında karabulutlar dolaşıyordu.
Kısa süre sonra Balkan Savaşları başlayacak, öğrenciler ve öğretmenler cepheye koşacak, okul mezun veremez hale gelecekti. İstanbul’un işgal edildiği dönemde ise İngiliz tehdidi söz konusuydu. Ama Müdür Salih Arif Bey düşmana pabuç bırakmayacaktı.
10. Düşman çatlatacak kurnazlık
İngilizlere karşı Fransızlarla anlaşan Salih Arif Bey, okulun Fransızlar tarafından işgal edildiğini duyurunca Mekteb-i Sultani kurtuldu. Burası artık İstiklal Caddesi’nde Türk bayrağı çekebilen birkaç binadan biriydi.
Osmanlı yıkılıp Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda ise Mekteb-i Sultani, Galatasaray Lisesi’ne dönüştü. Okul, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim birliği sağlanmaya çalışıldığı dönemde yapılan bazı değişikliklerle ayakta kaldı.
11. Lisede kızlar dönemi başlıyor
Cumhuriyet ile birlikte kültür dersleri Türkçe verilmeye başlandı, teneffüslerde Fransızca konuşma zorunluluğu kaldırıldı. Batılılaşmaya epey önem veren Mustafa Kemal bu okulun öneminin farkındaydı. Belki de bu yüzden Galatasaray Lisesi’ni iki kere ziyaret etti.
Lise 1965’te kız öğrencileri okula kabul etti ve karma eğitime geçti. 1975’te Anadolu Lisesi statüsüne getirilen okulun eğitim süresi sekiz yıl olarak belirlendi.
12. Cumhurbaşkanları geçidi
Lise, Mekteb-i Sultani’nin kuruluşunun 100. Yılı olan 1968 yılında Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’ü ağırlıyordu.
14 Nisan 1992’de ise okul bu kez bir başka ünlü konuğun ev sahibiydi. Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterand ile 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal arasındaki protokolle, ilkokul bölümü ile üniversite kısmını da kapsayan Galatasaray Eğitim Öğretim Kurumu (GEÖK) eğitim hayatına başladı.
13. Beyoğlu’nun göbeğinde cömert olanaklar
Burası öğrencilere sadece iyi eğitim olanakları sunan ve onların iyi üniversitelere gitmelerini sağlayan bir durak değil.
Köklü okulun Beyoğlu’nun tam göbeğinde, hayatın tam ortasında olmasının yanı sıra; multimedya merkezleri, resim atölyeleri, müzik odaları, toplantı salonları, bilgisayar laboratuvarı, tenis kortu, jimnastik salonları ve futbol sahası ile de burada bir dakika boş kalmak mümkün değil.
14. Lisenin önünde bitmeyen kuyruklar
Anadolu Lisesi kategorisinde olan okul, Fransızca ve Türkçe eğitim veriyor. Lise; Milli Eğitim Bakanlığı, Fransız Hükümeti ve Galatasaray Vakfı’nca resmen tanınıyor.
İlköğretim birinci sınıfa her yıl kura ile 50 öğrenci alınıyor. Başvuru zamanı çocuklarının okula girmesi için heyecanlanan aileler, lisenin önünde kuyruğa giriyor. Lise hazırlık sınıfına ise her yıl 100 öğrenci genel sınavla, 50 öğrenci ise Galatasaray İlköğretim Okulu’ndan sınavsız alınıyor.
15. Mekteplerin Sultanisi
“şişhaneye kar yağıyor,
martın yedisi.
okullar açılmış, okulsuzum.
kalamış lisesi’nin müdürüymüş amcamın arkadaşı, eski
almıyorlar.
almıyorlar fakiri.
seviyesizlikten maarifin mektebine, hü,
dönerim mekteplerin sultanisine…”
Ünlü tiyatrocu Ferhan Şensoy, anılarını anlattığı şiir kitabı Gündeste’de yolunun Galatasaray Lisesi’yle nasıl kesiştiğini işte böyle anlatıyordu.
16. Galatasaray olmasa eksik kalırmışız
Galatasaray Lisesi elbette yakın tarihe yön veren pek çok ismi de yetiştirdi. Fikret Mualla, Cemal Reşit Rey, Haldun Taner, Ömer Lütfi Akad, Timur Selçuk, Atilla Dorsay, Erol Günaydın, Mehmet Ali Birand, Abdi İpekçi, Sedat Simavi, Çetin Emeç, Ragıp Duran, Kadri Gürsel, Ahmet Haşim, Refik Halit Karay, Cahit Sıtkı Tarancı, Barış Manço, Fikret Kızılok, Şevket Altuğ, Candan Erçetin gibi isimler buradan mezundu.
Ferhan Şensoy, Okan Bayülgen, Orhan Veli, Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Abidin Dino, Şerif Mardin, Özdemir Asaf da çeşitli nedenlerden ötürü mezun olamamış ama buradaki sıralarda oturmuş ve Galatasaray ruhunu tatmıştı.
17. “Sorarlarsa bizden değiller”
Okulun elbette seveni kadar sevmeyeni de vardı, hâlâ da var. Mesela Şair Attilâ İlhan zamanında burası için “Galatasaray Lisesi’nden Türkçe konuşabilen Fransızlar çıkar” demiş.
Sevileni kadar sevilmeyenlerine gelince, örneğin mezunlarından Yiğit Bulut ve Fatih Altaylı’nın durumu yakın zamanda biraz karışıktı. İktidara yakın tavırları ile bilinen Bulut ve Altaylı; 9 Haziran 2013’te Gezi Direnişi’ne denk gelen Pilav Günü’nde, “Sorarlarsa bizden değiller” yazılı bir pankartla protesto edildi.
18. Önce pilav yiyelim, sonra futbol oynarız
Galatasaray Lisesi gibi köklü bir kurumun kendine has pek çok özelliği ve geleneği de meşhur. İlk sigaraların tüttürülmesi, girişinde çekilen geleneksel loyloylar, ünlü futbolcuların top koşturması ve bir zamanlar yamuğu andıran şekliyle herkesi şaşırtan Grand Cour; okulun alamet-i farikalarından.
İlk kez 1 Haziran 1934’te düzenlenen ve gelenekselleşen Pilav Günü ise okulun olmazsa olmazı. Bu sayede senede iki defa mezunlar bir araya geliyor ve anılarını, dostluklarını tazeliyor.