“Ölümsüz eserleriyle edebiyat dünyasının unutulmayacak isimlerinden Kafka Gregor Samsa’yı okuyucusuna emanet etti” dersem inanmayın. Çünkü Franz Kafka, geçirdiği hastalık nedeniyle 40 yaşındayken hayatını kaybetmeden önce editör olan arkadaşına bir vasiyet bıraktı ve bu vasiyetinde eserlerinin okunmadan yakılmasını istiyordu. Ancak arkadaşı Max Brod aksini düşündü ve belki de minnettar olacağımız “yanlış” bir iş yaparak bunları yayımladı.
Max Bro, bu mirası yayımlamakla kalmayıp babasının malıymışçasına sekreteri Ilse Ester Hoffe’ye bırakmıştı bu eşi bulunmaz eserleri. Bu eserler arasında “Şato”, “Dava” ve “Amerika” gibi eserler de vardı.
İsrail’e göre Kafka Yahudi olduğundan eserlerin başka ülkede olması anlamsız
Sözün özü bu sekreter hanımefendi de beklendiği gibi bu yazmaları kendi ailesine emanet etmiş ve on yıl öncesinden başlayan bir hukuki savaş başlamıştı. Çünkü eserlerin geride kalmış gizli sayfaları ile başka olası eserlerin bir kısmı İsviçre’nin Zürih kentinde özel bir kasada tutuluyor ama Zürih’teki mahkemenin son verdiği karar İsrail’in “Kafka Yahudi olduğuna göre eserleri de bizde olmalı” talebini haklı buldu. Edebiyatta ve daha genel olarak sanatta din, dil, ırk gibi ayrıştırmalar yoktu ama anlaşılan o ki İsrail, sanatın “evrensel“olmaması gerektiği gibi bir algıyı kabul ettirmiş gözüküyor.
Kasada ne olduğu henüz meçhul
Kasaların içeriği tam olarak bilinmiyor ancak konunun uzmanı olduğu belirtilen bazı isimler bazı Kafka’nın ölümünden sonra basılan bazı başyapıtlarının sonlarının bu kasalarda olabileceğini belirtiyor.
İsrail Yüksek Mahkemesinin önceki kararı
Sanat, bazı toplumların önemsemediği bir alanken bazı toplumlar için de turistik bir gelir kaynağı olarak görülebiliyor.
İsrail Yüksek Mahkemesi, daha önce İsrail’de bir ailenin banka kasalarında ve Tel Aviv’de oldukça kötü durumdaki bir apartman dairesinde sakladığı Kafka’nın el yazmaları koleksiyonuna el konmasına hükmetmişti.
Zürih’teki mahkemenin kararı Kafka’nın eserlerine ilişkin hak iddialarından kaynaklanan hukuk savaşına dönüşmüştü.
Van Leer Enstitüsüne göre konu kültürel aidiyet ve miras
Edebiyat dünyası için oldukça önemli olan bu sürece dair açıklamalar devam ediyor.
Alman kanalı Deutsche Welle’nin haberine göre yıllardır süren hukuk mücadelesini takip eden Kudüs’teki Van Leer Enstitüsünden araştırma görevlisi Benjamin Balint, durumu yorumlarken “aslında neyi içerdiği bilinmeyen bir miras üzerine” sonlandırılan bir hukuk mücadelesi olarak gördüğünü ifade ediyor. Balint’e göre, Zürih’ten gelen karar sonunda bu hukuki kavgaya son noktayı verildi fakat “kültürel aidiyet ve mirasa” ilişkin soru işaretleri uzun bir süre daha devam edecek.
Sonuç itibariyle “Kafkaesk” bitmiş gibi gözükse de başka soru işaretleri canlılığını korumayı sürdürecek…