1800’lü yılların başlarında diplomatik çıkarlar için gösterilen centilmenlik örneklerinden biriydi Zarafa. Dönemin Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı Mısır Valisi Muhammed Ali Paşa’nın, Fransız Kralı X. Charles’ın uluslararası yolladığı mesajın üzerine diplomatik bir jest yapmak istemesiyle başlıyor her şey.
Fransız Kralı X. Charles, Paris’te bulunan Jardin des Plantes isimli bir nevi hayvanat bahçesi olarak görülen sirklerde çalıştırılmaktan kurtarılmış hayvanların sergilendiği park için bir ilan açıyor.
Fransa’ya o zamana kadar birçok egzotik hayvan taşınmak istenmiş fakat hiçbir zaman zürafa besleme şanslarını elde edememişlerdi. Bu yüzden dünya çapındaki sirklere bir mesaj yollandı zürafa sahiplenmek için.
Bunun üzerine Mısır Valisi Muhammed Ali Paşa, diplomatik bir çıkar için Etiyopya’daki avcılarla iletişime geçti, amacı krala bir zürafa hediye etmekti.
Sudan’da annesi ile hayata yeni atılmış olan Zarafa henüz 2 haftalıktı annesinden ayrıldığında. Uzaklaştırılan annenin bacaklarının altından alınan Zarafa develere yüklenerek kaçırıldı.
Henüz çok küçük olduğu ve narin yapısının uzun yola dayanamayacağını bildikleri için çok titiz bir rota çizdiler. Develer üzerinde, yelkenlilerle, gemilerle ve en sonunda yürüyerek Zarafa Akdeniz üzerinden Paris’e ulaştırılacaktı.
Zarafa’nın Akdeniz’e ulaşması 2 yıl sürdü. Bu süreçte neredeyse iki katı boyu uzadı ve günde 6 kilo sütle beslendi. Deniz yolculuğunda ise ona eşlik edip süt verecek 3 inek dostu vardı. Develer ve kuzular da dahil geniş bir ekip.
25 gün sonra 31 Ekim 1826’da ilk kez Fransa topraklarına bir zürafa ayak basıyordu. Halk çılgınlar gibi akın ediyordu Marsilya’ya. “Kralın güzel hayvanı!” adıyla anıyorlardı onu, henüz bir ismi yoktu.
Fakat önlerinde 885 km’lik bir Paris yolu vardı ve yürüyerek devam edeceklerdi. Yolda önden hayvanlar yürüyor, arkadan gelen Zarafa’nın boynunun zarar görmemesi için yüksek ağaçların dallarını kesiyordu.
Zarafa ayrıca öyle pamuklara sarılıp korunuyordu ki, başında özel olarak yapılmış bir kask bulunuyordu. Uzun boynunu saran kırmızı bir pelerini de vardı.
Zarafa’nın namını duyan herkes bu muhteşem varlığı görmek için rota üzerine geliyordu. Bunlardan biri de onun için 16 sayfalık makale yazacak olan doğa bilimci Étienne Geoffroy Saint-Hilaire idi.
Geoffroy, Zarafa’nın yolculuğu boyunca her gün anılarını kağıda döktü. Ondan ilk gördüğü anda büyülenmişti ve her cümlesinin arasında zürafanın ne kadar muhteşem olduğuna değinmeden edemiyordu. Fantastik bir güzelliğe sahipti, göz alıcıydı.
Zarafa Paris’e varmadan onun hakkında yazılanlar Fransız basınında çıkmıştı bile. Üstelik insanlar Zarafa’nın konakladığı yerleri bile resmedecek kadar ilgi gösteriyordu kralın güzel hayvanına…
Jardin des Plantes’e vardıklarında ise onu görmeye gelen insanlar o kadar kalabalıktı ki, şehrin 3’te 1’i ilk gün oradaydı. Kral da bu varlığı görmek için can atıyordu fakat eşi “Sen kralsın, onu ayağına getirsinler!” dedi.
Zavallı Zarafa, süregelen yolculuğundan dolayı çok yorgundu ve bacakları artık bedenini taşıyamayacak kadar zayıflamıştı. Yine de kralın sarayına kadar da yürütüldü.
Burada kral için koşturuldu, hünerleri ve güzelliği sergilendi. Bizzat kralın elinden gül yaprakları yedi ve ardından yeni hapishanesi olacak Jardin des Plantes’e gönderildi.
17 sene boyunca burada itinayla bakılan Zarafa, Fransız halkı için büyük bir ikon haline geldi. Zürafa şeklinde nesneler yapıldı, moda buna göre şekillendi. Saç stillerinde bile bu esintiler vardı.
1845’te hayatını kaybeden Zarafa şu anda La Rochelle müzesinde. Onun yolculuğunu anlatan “Paris’e Yürüyen Zürafa” isimli bir kitap ve 2012’de “Zarafa” adıyla kitabın animasyon haline getirilmiş filmi bulunuyor.
Kitabın orijinal adı: The Giraffe that Walked to Paris