Fosiller kısaca ölü organizma kalıntıları olarak tanımlanabilir. Onlar sayesinde çok uzun zaman önce yaşamış olan canlılar hakkında bilgiler edinebiliriz. Bu nedenle bilim için çok değerli kalıntılardır. Peki fosiller hakkında ne biliyoruz? Sadece anlamını mı, dinozorlar ile ilgili olduğunu mu? Elbette bunlar yetmez. Bu sebeple daha önce hiç duymadığınız ve öğrenince çok şaşıracağınız bilgileri bir araya getirdik. İşte fosiller hakkında şaşırtıcı bilgiler.
1. Bir fosil, önceden papağanların 1 metre uzunluğunda olduğunu gösterdi
2019’da Biology Letters dergisinde yayınlanan bir makalede, yaklaşık 16 ila 19 milyon yıl önce yaşamış bir papağan fosili anlatıldı. Kemikler ilk olarak 2008’de bulundu, ancak bu fosili kartal olarak tanımlandılar. Nitekim bu tanımlama yanlıştı. Çünkü kimse bu kadar büyük bir papağan olacağını düşünmemişti. Yaklaşık 7 kilo olduğuna inanılan papağının adına “squakzilla” konuldu.
2. Bir şeyin fosil sayılabilmesi için karşılaması gereken şartlar vardır
Fosiller, yer kabuğunun en üst bölümünü oluşturan tortul kayaçların çoğunda, bazen iyi korunmuş, bazen de erozyon ve sedimantasyon sırasında tahrip olmuş, ölü organizma kalıntılarıdır. Ayrıca bir şeyin fosil sayılabilmesi için 10.000 yıldan eski olması gerekir.
3. Birkaç tür fosil vardır
Fosilleri düşündüğümüzde aklımıza ilk olarak hayvan kemikleri ve dişleri gelir. Bunlar vücut fosilleri olarak bilinir. Ancak bir hayvanın davranışının kanıtı olan eser fosiller de vardır. Bunlar ise ayak izleri, yuvalar, yumurtalar ve hatta dışkı gibi şeylerdir.
4. Fosil kelimesinin anlamı değişti
Fosil kelimesi, “yerden çıkarılan” anlamına gelen Latince fossilis terimine kadar uzanır. Fosil sözcüğü 1600’lerde ortaya çıktığında orijinal anlamı buydu. Ancak 1736’da “korunmuş kalıntılar” anlamına gelmeye başladı.
5. Mikrofosil diye bir şey vardır
Bir fosilin eskiden ne olduğunu belirlemek her zaman kolay değildir. Mikrofosiller, bakteri veya polen fosilleridir ya da çıplak gözle çalışamayacağınız diğer şeylerdir. 2017 yılında, paleobiyolog J. William Schopf ve ekibi, 90’ların başında bulduğu mikrofosil mikropları hakkında bir makale yayınladı. Schopf, bu kayaların 3.46 milyar yıl öncesine ait mikropların kanıtlarını gösterdiğini iddia etti, bu da onları o zamanlar bulunan en eski fosillerden biri haline getirebilirdi. Ancak herkes ikna olmadı. Bazıları sözde fosillerin sadece biyolojik örneklere benzeyen mineraller olduğunu söyledi. Schopf ve çalışma arkadaşları, kayaların bir zamanlar mikrop olabilecek doğru karbon izotoplarını içerdiğini kanıtlamak için neredeyse 25 yıl çalıştı. 2017 yılındaki makaleleri sektördeki birçok kişi için ikna edici oldu.
Yine de Schopf’un hem kullandığı yöntemlerin doğruluğu hem de makalenin yayınlanmasına yol açan meslektaş değerlendirme süreci ile ilgili sorunları olan bilim adamı David Wacey dahil şüpheciler var. Wacey ise bir zamanlar keşfedilen en eski fosil olduğunu iddia eden farklı bir mikrofosil kanıtını keşfeden ekibin bir parçasıydı.
6. Fosiller kolay çıkarılan kalıntılar değillerdir
Fosilleri çıkarmak çok uzun sürebilir. Örneğin, 1989’da William Zinsmeister, deniz canavarına benzeyen bir pleziyozor olan tahmini 15 ton ağırlığında ve 12 metre uzunluğunda bir elasmozor fosilini buldu. Ancak onu bulduğu yer kazı yapmanın hiç kolay olmadığı Antartika’nın Seymour Adası idi. Ekipler kazıyı 2017 yılında tamamlayabildi.
7. İnsanlık çok uzun zaman önce fosil bulmaya başladı
İnsanlar tarihimizin çok erken dönemlerinden beri fosilleri keşfediyorlar ve hatta kullanıyorlar. Homo heidelbergensis türünün bir üyesi (yüzbinlerce yıl önceki atalarımızdan biri), fosilleşmiş bir deniz kestanesi ile balta yapmıştır.
8. Fosiller mitolojiyi açıklama konusunda yardımcı olabilir
İnsanlar tarih boyunca fosiller buldular ve ne olduklarını gerçekten bilmiyorlardı, bu da bazı eski mitolojileri açıklamaya yardımcı olabilirdi. Geçmişte bulunan ve yok olan birçok fosil, belki de Eski Yunanlıların inandığı Tepegöz gibi mitolojik yaratıkları açıklayabilirdi.
9. Bir zamanlar mamut ve mastodon fosillerinin devlerin kemikleri olduğunu düşünüyorduk
Mamut gibi yaratıklardan büyük kemikleri bulan ve onları bir zamanlar dev insanlara aitmiş gibi yorumlayan pek çok insan hikayesi var. 1712’de Püriten Bakanı Cotton Mather, Londra Kraliyet Cemiyeti’ne yazdığı bir mektupta mastodon iskeletinin Amerika’da devlerin olduğunu kanıtladığını iddia etti.
10. İlk dinozor fosili 1815 yılında bulundu
Tanımlanan ilk dinozor fosili bir Megalosaurus’a aitti. Büyük bir alt çene kemiği de dahil olmak üzere bir dizi kemik 1815 yılında bulundu.
11. Bir fosilin sahte olduğuna inanılıyordu
1815 yılındaki keşiften birkaç on yıl sonra, hem tüyleri hem de dişleri içeren alışılmadık bir kombinasyon olan bir Arkeopteriks fosili bulundu. Kesinlikle Charles Darwin’in kısa süre önce yayımlanan Türlerin Kökeni Üzerine adlı yayınından ilham alan Thomas Henry Huxley, dinozorların ve kuşların akraba olduğunu iddia eden ilk kişiydi. 1985’te, İngiliz astronom Sir Fred Hoyle ve diğer beş bilim adamı, o zamanlar British Museum of Natural History’de bulunan fosilin sahte olduğunu, tüylerin modern zamanlarda taşa sıkıştırıldığını iddia ettiklerinde bu fosil manşetlere taşındı. Ancak müze, o zamandan beri bu suçlamaların yanlış olduğunu kanıtladı. Fosil, kireçtaşının içinde korunduğu için ona uyan iki yarım vardır. Teknoloji, yarımların aynı olduğunu göstermeye yardımcı olabiliyor, eğer bulunan fosil insan yapımı olsaydı bu mümkün olmazdı.
12. 1996 yılında kuş olmayan tüylü bir dinozor fosili bulundu
1996’da bulunan dinozor, sinosauropteryx’ti. Dinozor tüyü olarak da adlandırılan tüy izlenimleri, bazı dinozorların hangi renkte olduklarını belirlemeye yardımcı olan korunmuş melanozomlar içerir. Uzmanlar, sinosauropteryx’in kırmızı ve beyaz bir kuyruğu olduğuna inanıyor. Fosiller tahmin edilenden çok daha fazla bilgi içerir.
13. Bazı tüy fosillerinin tanımlanması zordur
Ayrıca anchiornis’in başında biraz kırmızı olan siyah beyaz tüyleri olduğunu ve ichthyosaur’un koyu tenli olduğunu keşfettik. Ne yazık ki bu yöntem tüm dinozorlar için kullanılamaz. Sarı gibi bazı renkler farklı yollarla üretilir ve tanımlanması daha zordur.
14. Bazı paleontologlar dinozorların neslinin tükendiği gün ile ilgili bir makale yayınladılar
Araştırmacılar, Kuzey Dakota’daki Hell Creek Oluşumu’nda çalışırken, o gün yeryüzündeki bitki ve hayvan türlerinin %75’inin bir parçası olan balık fosilleri keşfettiler. Hell Creek, bu yıkıma neden olan asteroidin çarptığı yerden yaklaşık 3200 km uzakta. Yine de araştırmacılar, bu nehir vadisinde yeterince büyük dalgaların oluştuğunu ve birçok balığın çökeltinin altına gömüldüğünü iddia etti. Hatta bazılarının solungaçlarında gökten yağdığı varsayılan kaya bile vardı. Yine de bu araştırma kesin bir şey değil ve bazı jeologlar, Hell Creek’teki bu jeolojik değişikliklerin söz konusu asteroidle ilgisi olmadan da gerçekleşebileceğini söylüyorlar.
Dinozorları Yok Eden Göktaşı ve Gizem Perdesini Aralayan Chicxulub Krateri
15. Fosilleşmiş dışkı çok değerlidir
İz fosiller, soyu tükenmiş hayvanların nasıl davrandığını öğrenmenin harika bir yoludur. Koprolit olarak da bilinen fosilleşmiş dışkı üzerinde çalışmak, paleontolojinin önemli bir parçasıdır ve bazı insanlar bundan çok etkileniyor. Örneğin 2014’te bir koleksiyoncu, 40 inçlik bir koprolit’i açık artırmada 10.000 doların üzerinde bir fiyata satın aldı.
16. Fosilleri keşfeden bazı kişiler, onlara ilginç ve eğlenceli adlar veriyorlar
1985’te Avustralyalı bilim adamları, montypythonoides riversleighensis adını verdikleri, Queensland, Riversleigh’de antik bir piton fosilini keşfettiler. İngiliz komedi efsaneleriyle bariz bağlantıya rağmen, ismin resmi açıklamasında bunun “küçük bir tepede veya dağda bulunmasından” ve genel olarak günümüz pitonlarına benzediğini için bu adın verildiği söylendi. Ne yazık ki biz komedi hayranları için daha sonra adı morelia riversleighensis olarak değiştirildi.
17. Antik bir memeliye bir rockçının adı verildi
2014 yılında 19 milyon yıl öncesine ait bir tür keşfedildi. Bugün bildiğimiz su aygırı ile akraba olan bir memeliydi ve büyük dudakları vardı. Bu yüzden onu keşfeden kişilerden biri olan Ellen Miller, ona Mick Jagger’dan esinlenerek Jaggermeryx naida adını verdi.
18. Lucy, adını bir Beatles şarkısından almıştır
Lucy, 3.2 milyon yıl önce yaşadı ve 1974’te bulundu. Keşfedildiği sırada, eski bir homininin en eski ve en eksiksiz iskeletiydi. Donald Johanson kemiklerini Etiyopya’da gören ilk kişiydi ve o gece ekibi, “Lucy in the Sky with Diamonds” şarkısını dinliyordu. Ekipten biri şarkıdan esinlenerek adının Lucy olmasını önerdi.
19. 38 yavrusu olan bir fosil bulunmuştu
Araştırmacılar, annenin ve 38 yavrunun keşfinin olağanüstü derecede nadir olduğunu, çünkü bunların bir memeli öncülünün bilinen tek bebekleri olduğunu söyledi. Nature dergisinde 29 Ağustos’ta çevrimiçi olarak yayınlanan ve burada Ekim ayında sunulan araştırmaya göre, sahada yumurta kabuğu bulunmamasına rağmen, yavrular muhtemelen yumurtaların içinde gelişiyorlardı veya zamansız ölümleriyle karşılaştıklarında yumurtadan yeni çıkmışlardı.
20. 2010 yılında büyük bir kediye ait kafatası fosili bulundu
Heyecan verici keşiflerden biri de 2010 yılında keşfedilen panthera blytheae idi. Bu, kar leoparının akrabası olan büyük bir kedinin kafatasıydı. Bu fosil, büyük kedilerin önceki fosil kanıtlarının gösterdiğinden yaklaşık 6 milyon yıl önce yaşadığını gösterdi.
21. Fosilleşmiş reçine sayesinde eskiden kenelerin olduğunu biliyoruz
Bir başka ilginç fosil türü de fosilleşmiş reçinedir. Pek çok ağaçta fosil haline gelebilen reçine bulunur ve içinde canlılar varsa onların eski yaşamlarını da öğrenebiliriz. Örneğin 2017’de kenelerin, dinozorların kanını emdiğini gösteren bir makale yayınlandı. Bilim adamları kenelerin o zamanlar var olduğunu zaten biliyorlardı, ancak diğer hayvanların peşinden gittiklerini yeni keşfettiler. Ayrıca fosilleşmiş bir reçinede 99 milyon yıl önce yaşamış olan bir dinozorun tüyüne tutunan bir kene bulundu.
22. Fosiller sayesinde bazı timsahların akrabalarının otobur olduğunu biliyoruz
Fosiller, bazı timsah akrabalarının gerçekte otobur olması gibi gezegenimizdeki inanılmaz yaşam çeşitliliğini gösteriyor. Milyonlarca yıl önce yaşadığı keşfedilen 20 inç uzunluğundaki bir timsah türü, memelilere o kadar çok benziyordu ki ona “kedi timsahı” adı verildi.
23. Bir inşaat işçisi, çalışma alanında 110 milyon yıllık bir fosil buldu
2011 yılında inşaat işçisi Shawn Funk, Kanada Alberta’daki bir çalışma sahasında 110 milyon yıllık bir dinozorun iskeletini buldu. Bulunan fosil borealopelta türüne aitti. Bu borealopelta, uzmanların “şişkinlik ve süzülme” dediği şeyin kurbanıydı. Hayvan ölür, bu da gazlarla şişmesine neden olur, sonra gazı kaybedip batana kadar suda yüzer. Ancak 1,5 ton dinozor batması oldukça rahatsızlık verir, bu yüzden bu borealopelta tortu ile kaplanıp inanılmaz bir şekilde korundu.
24. Fosiller, kemik savaşı olarak bilinen şeyi başlattı
Kemik Savaşları 19. yüzyılın sonlarında gerçekleşti. Aralarında Edward Cope ve Othniel Marsh’ın da bulunduğu pek çok paleontolog, bir grup dinozor türünü belirlemek ve adlandırmak için acele ediyordu. Marsh, 1877’de Apatosaurus’u ve 1879’da Brontosaurus’u adlandırdı. Daha sonra 1903’te, paleontolog Elmer Riggs, brontosaurus ile apatosaurus’un aynı cins olduğunu resmen açıkladı. Bu nedenle brontosaurus adı, ilk verilen apatosaurus ismi ile değiştirildi. Ancak daha sonra 2015 yılında 81 sauropoda’yı inceleyen 300 sayfalık bir çalışma yayınlandı. Çalışmanın asıl amacı bu olmasa da, apatosaurus ve brontosaurus’un gerçekten de ayrı hayvanlar olarak kabul edilebilecek kadar farklı oldukları sonucuna varıldı. Diğer farklılıkların yanı sıra brontosaurus’un daha yüksek ve daha ince bir boyna sahip olduğu iddia edildi. Fakat her paleontolog bu ayrımı kabul etmiyor.
25. Eskiden penguenler yaklaşık olarak 1,5 metre boyundaydı
2018’de Yeni Zelanda’da crossvallia waiparensis fosili bulundu. Bu tarih öncesi penguen yaklaşık 56 ila 66 milyon yıl önce yaşadı. Araştırmacılar, bulunan iskelete bakarak yaklaşık olarak 160 cm uzunluğunda olduğunu söylediler.
Kaynak: 1