Resimlerini yaparken sanat dünyasındaki çeşitli akımlardan etkilenmeden, sezgilerini kullanarak kendi tarzını yaratan bir ressamdı Fikret Mualla. O, mutlu olabilmek ve her şeyi unutmak için resim yapmıştı. Bu yüzden eserlerine kendi duygularını aktardı, coşku dolu resimler yaptı. Huysuz, uzlaşmasız kişiliğini ve mutsuz yaşamını resimlerine yansıtmayıp, yaşama sevinci dolu resimler yapan ressam Fikret Mualla’nın pek de mutlu olmayan yaşam öyküsünü anlatalım istedik…
1. Mualla Adı Verilen Erkek Bebek
İstanbul’un en güzel semtlerinden olan Moda’da 1903 yılında bir erkek bebek dünyaya gelir. Bir kız çocuk bekleyen anne-baba Mualla adını hazırlamışlardır bebek için, ama bebek erkek olunca babanın Tevfik Fikret’e olan hayranlığının etkisiyle bir de Fikret adını eklerler Mualla’ya ve bebeğe Fikret Mualla adını koyarlar.
2. Top Peşinde Koşan Bir Çocuk
Fikret Mualla’nın Babası, Düyun-u Umumiye ikinci müdürü Ekrem Bey, annesi Emine Nevber Hanımdır. Çocukluk ve gençlik yılları Kadıköy-Bahariye çevresinde geçer. Saint Joseph lisesindeyken futbolcu dayısı Hikmet Topuzer’in etkisi ile futbola merak sarar ve zamanının çoğunu top peşinde koşturarak geçirir.
3. Bir Kaza ile Biten Futbol Aşkı
Futbola olan bu düşkünlüğünün derslerini olumsuz etkilememesi için babası Galatasaray Lisesine yatılı olarak gönderir küçük Fikret Mualla’yı. Ancak burada da futboldan kopamaz. On iki yaşındayken bir gün okulda futbol oynarken bir kaza sonucunda sağ ayağı kırılır ve topal kalması ile büyük bir sarsıntı geçirir.
4. Grip Yüzünden Ölen Annenin Acısı
Talihsizlik Küçük çocuğun yakasını bırakmaz. Savaş yıllarında İstanbul’da salgın olan İspanyol gribine yakalanır ve okuldan kaptığı gribin annesine bulaşması sonucunda annesini genç yaşta kaybeder. Bu olay Fikret Mualla’yı derinden etkiler ve yaşamı boyunca suçluluk duygusundan kurtulamaz.
5. Evden Atılan Küskün Çocuk
Yaşadığı sarsıntılar Fikret Mualla’yı sinirli ve uyumsuz birisi yapar. Annesinin ölümünden sonra babasının yaptığı evlilikleri de bir türlü benimseyemeyen Fikret Mualla, 17 yaşında Galatasaray Lisesindeki öğrenimini yarıda bırakıp İsviçre’ye mühendislik okumaya gönderilir; ancak o, bu gönderilmeyi de evden atılma şeklinde yorumlar.
6. İsviçre’de Başlayan Resim Öğrenimi
İsviçre’deyken resmin mühendislikten daha çok ilgisini çektiğini fark eder. Savaş yıllarına rastlayan İsviçre’deki öğrencilik döneminde parasız kalır. Dönemin konsolosu Rıza Bey’in desteği sayesinde resim eğitimi almak için Almanya’ya geçer. Münih ve Berlin Güzel Sanatlar Akademisinde resim, afiş ve desinatörlük eğitimi alır.
7. Yalnızlık, Özlem ve Alkol Bağımlılığı
Almanya’da bulunduğu yıllarda babasının mali durumu bozulup para gönderemeyince Mısır Hidivi Abbas Halim Paşa’dan maddi destek görür. Almanya’da topallığı ve utangaçlığı nedeniyle yalnızlaşan Fikret Mualla, resim yapmadığı zamanlarda içki içmeye başlar. İlk defa 1928 yılında Almanya’da alkol bağımlılığı nedeniyle tedavi olmak zorunda kalır. Tedavisinin ardından İtalya ve Fransa’daki sanat merkezlerini gezer.
8. Bitmez Tükenmez Geçim Sıkıntısı
Fikret Mualla, geçim sıkıntısı nedeniyle Türkiye’ye döndükten bir süre sonra geçimini sağlamak için Milli Eğitim Bakanlığı’na başvurur. Bakanlık Almanya’da akıl hastanesinde yatmasını gerekçe göstererek akli dengesinin yerinde olduğuna dair bir belge ister. Böylece Fikret Mualla’ya Bakırköy Akıl Hastanesinin yolu gözükür. İstenen belgeyi alan Fikret Mualla Ayvalık Ortaokulu’nda kısa bir dönem resim dersleri verir, fakat hakkında çeşitli dedikodular yapılınca Ayvalık’taki görevini bırakır ve İstanbul’a geri döner. Ancak sonraki yıllarda yolu Bakırköy Akıl Hastanesine çok düşecektir.
9. Sanat Çevrelerinin İlgisizliği
İstanbul’a döndüğünde Ayasofya civarında bir yurtta kalan sanatçı yemek ve alkol tüketimi için sık sık Beyoğlu’na gider ve yaşamını sürdürebilmek için sürekli resim yaparak bunları düşük ücretlerle satar. Bu arada sanat çevrelerinde umduğu ilgiyi bulamaz; çalışmaları beğenilmez, aşağılanır. Bir süre ilgisini edebiyata yönelterek kendisiyle benzerlikler bulduğu Schiller hakkında “Schiller 1759-1805, Hayatı ve Eserleri” adlı kitabı yazar. 1938 yılında Ses dergisinde yayınlanan “Usera Karargâhı ve Masal” adlı öyküleri de onun edebiyatçı yönünün belgeleri olur.
10. Semihe Berksoy’la Tanışma
Fikret Mualla bu sıkıntılı günlerinde İstanbul Şehir Tiyatrosu sopranosu Semiha Berksoy’la tanışır ve ona duyduğu ilginin de etkisiyle Beyoğlu semtine yerleşir. İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenen Lüküs Hayat, Deli Dolu, Saz Caz gibi operetlerin kostümlerini çizmeye başlar. Yeni Adam Dergisi’nin yazılarını resimler, dönemin sanatçılarının portre desenleri ve karikatürlerini çizer. Nazım Hikmet’in “Varan 3” adlı şiir kitabını ve “Benerci Kendini Nasıl Öldürdü” adlı oyununu resimler. Bu arada resim yapmayı da bırakmaz, İstanbul’un çeşitli semtlerinden manzaralar yapar. 1934 yılında suluboya ve desenlerini sergilediği ilk sergisini açar, ancak fazla ilgi görmez.
11. Polis Korkusu
İşte bu İstanbul günlerinde bir sanatsever olan Salah Cimcoz, ona Moda’daki konağında rahatça çalışacağı bir yer tahsis eder. Bu evde Cimcoz’un üç çocuğuna (birisi ilerde cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün eşi olacak Emel’dir) resim dersi verir. Ne var ki sanatçı, Salah Cimcoz ile içkiliyken yaşadıkları bir tartışma sonucu konağa gidip üzerinde çalıştığı portreleri parçalayıp, dev bir panoda toplu halde portrelerini çizmekte olduğu devlet büyükleri hakkında uygunsuz sözler sarf edince bu sözlerinden ötürü sorgu ve tahkikata uğrar. Böylece yaşamı boyunca onu terk etmeyecek olan polis korkusu başlar. Bu olaydan sonra (1936) bir buçuk yıl süreyle Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde tedavi görür.
12. Akıl Hastanesinde Kesişen Yollar
Hastanede ünlü doktor Mazhar Osman’ın kontrolündedir ve Neyzen Tevfik ile aynı odayı paylaşırlar. Neyzen neyini üfler; Mualla ise bulduğu her kağıda desenler, çizimler yapar. Orhan Koloğlu’nun “Fikret Mualla: Bir Garib Kişi” adlı kitabında anlattığına göre bir gün Neyzen, Mualla’ya, “İşte böyle evlat! Bizleri böyle ara sıra kızağa çekip tamir ediyorlar. Herkese Allah kerim, Fikret’le bana da Fahrettin Kerim. Değil mi Mualla?” diye takılır. Neyzen Tevfik’in Fahrettin Kerim diye hitap ettiği kişi ileride içkiyle ve akşamcılarla çetin mücadelelere girecek, İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı olacak, daha sonra da Türkiye Sağlık Bakanı görevini üstlenecek olan Fahrettin Kerim Gökay’dır.
13. Paris’te Başlayan Yeni Yaşam
Fikret Mualla, 1938 yılında babasını kaybedip de yüklü bir mirasın sahibi olunca mal varlıklarını satarak Paris’e yerleşmeye karar verir. Gitmeden önce, Abidin Dino’nun ricası üzerine 1939 Uluslararası New York Fuarı Türk Pavyonu için İstanbul konulu 30 kadar tablo yapar. Aynı yıl Ses dergisi için çizdiği desenlerden bazıları müstehcen bulununca hakkında dava açılır; Mualla, davadan beraat ettikten sonra 26 yıl boyunca yaşayacağı Fransa’ya gider.
14. Yok Pahasına Satılan Tablolar
Fransa’ya gittiği dönemde ülkede Edvard Munch ve Wassily Kandinsky gibi ressamların temsilcisi olduğu dışavurumculuk akımı gündemdedir ve Fikret Mualla da bu anlayıştan etkilenir. Paris’te kısa bir süre eğlenceli, lüks bir yaşam süren Fikret Mualla II. Dünya Savaşı’nın başlaması ve ülkenin işgal edilmesi üzerine zor bir döneme girer. Sanatçının, günlük gereksinimlerini karşılamak üzere tablolarını yok pahasına sattığı anlatılır.
15. Bitmeyen Alkol Sorunu
Alkol sorunu, polis fobisi, yurt özlemi nedeniyle yaşadığı sıkıntılar birkaç kez hastanede tedavi görmesini gerektirir. Sıkıntılarını resim yaparak ve içki içerek atlatmaya çalıştığı bu dönemde ressam Hale Asaf’a aşık olur ama karşılık görmez. İki ay için hastaneye yatar ama resmi hiç bırakmaz. Bundan sonraki yaşamı çeşitli sanatseverlerin koruması atında sürer.
16. Ve Paris’te İlk Sergi
Mualla, hastanede kendisine resim yaptıran Dina Vierny’nin koruması altına girmiştir artık. 25 yıl boyunca eserlerini toplu olarak hiçbir yerde sergilemeyen sanatçı, yaptığı resimlerle 1954 yılında Paris’te Dina Vierny Gallery’de ilk sergisini açar. O güne kadar tablolarını satın almak isteyenlar onu Paris kahvelerinde bulur ve genellikle eserlerini ucuza kapatırlardı. İlk sergisini de iki tablo simsarı organize eder. Sergide, eserleri büyük ilgi gören Mualla’nın tüm tabloları satılır.
17. Aldatılan Paris Ressamı
Ancak tablo simsarları, Mualla’ya vadettikleri payı vermeyerek onu dolandırırlar. Ama bu sergi sanatçıyı Paris’teki sanat çevrelerine görkemli bir şekilde tanıtır, “Paris Ressamı” olarak tanınmasını sağlar. Birçok büyük sanatçıyla tanışan ressam Picasso’nun da dikkatini çeker. İkinci sergisini ise iki yıl sonra açar ve sergiden sonra tekrar akıl hastanesine yatırılır. Taburcu olduğunda sanayici Lhermin ile bir anlaşma yapar. Aynı dönemde resimlerinin sürekli alıcısı olan Madam Angles ile tanışır.
18. Kazanılan Şöhret ve Biten Hayat
Mualla, resimlerinde Paris şehrini konu edinir. Giderek Paris ortamında büyük bir ün kazanır. Eserleri, koleksiyon yapanlar tarafından toplanmaya başlanır; ancak o, kendisine düzenli bir hayat kuramaz. 1962 yılında felç geçiren sanatçının bakımını, kocası Alpler bölgesi senatörü olan ressamın resimlerinin sürekli alıcısı olan Madame Fernande Agnes adlı sanatsever üstlenir. Raquel Agnes’in eşi Madam Fernande Agnes, onu bir bakıcı eşliğinde Reillanne’daki çiftliğine götürür. 1967’de ölümüne kadar bu çiftlikte Madam Agnes için çok sayıda eser üretir. 1967 yılı Mayıs ayında sinir krizleri nedeniyle bir dinlenme evine yatırılan Fikret Mualla 20 Temmuz günü ölü bulunur. Reillane’daki Mane Mezarlığı’na gömülür.
19. Vatan Topraklarına Kavuşma
Cenazesinin isteğine uygun olarak yurduna getirilmesi 1974 yılnda gerçekleşir. Zamanın Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün eşi Emel Hanım’a çocukluk yıllarında resim dersi vermiş olması ve bu sebeple Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün ilgilenmesi üzerine kemikleri İstanbul’a getirilerek Karacaahmet Mezarlığı’na gömülür.
20. Picasso’nun Övdüğü Ressam
Şehirleri resmetmeyi seven Mualla, resimlerine çok sevdiği İstanbul ve Paris’in insanlarını, sokaklarını, kafelerini, sirklerini, genelevlerini, balıkçılarını taşımıştır. Renklerle oynamayı seven sanatçının, Henri Matisse’in renk kullanımından çok etkilendiği bilinir. Paris sanat ortamında tanınması biraz zaman alan Fikret Mualla’nın eserlerini Picasso’nun övdüğü, hatta bir resmini satın aldığı, kendi çalışmalarından birini de ona hediye ettiği ve Fikret Muala’nın da Picasso’nun verdiği tabloyu bir rakı parasına sattığı bilinir. Ölümünden sonra Paris’te açık artırmaya çıkarılan resimleri Türk Devleti tarafından satın alınır ve Ankara Resim ve Heykel Müzesi’nde bir Fikret Mualla Salonu oluşturulur.