İranlı şair, ressam, oyuncu ve yönetmen Füruğ Ferruhzad’ı mutlaka birkaç kez duymuşuzdur. Sanatkârlığının yanı sıra yaman ve aktivist bir kadın olarak tarihe geçen Füruğ, bu işlerde kendisinden aşağı kalmayan kardeşini de pek bir sever. Feridun Ferruhzad, tıpkı ablası gibi lafını esirgemeyen, olduğu şeyi ifade etmekten geri durmayan bir süperstardı. Hala birçokları için öyle kabul görüyor. İran Devrimi’nin ortasındayken dahi eşcinsel ve politik kimliğini gizlemez, bu yönlerini sanatta ve medyada gün yüzüne çıkarır. Çok yönlü bir isim olan Feridun Ferruhzad radyoculuktan aktörlüğe, şarkıcılıktan yazarlığa değin pek çok alanda faaliyet gösterir. Peki başına Füruğ gibi bir ablaya sahip olmak misali hep güzel şeyler mi gelmiştir?
1. Genel bir bakış
7 Ekim 1938’de Tahran’da doğan Feridun Ferruhzad yedi kardeşin dördüncüsüdür. İran’daki temel eğitimlerin ardından üniversite için Almanya, Münih’e gider. Siyaset Bilimi üzerine aldığı lisans eğitimini, doktora ile taçlandırır. Burada Marksizm ile tanışır ve kendine has Marksist görüşler kazanır.
2. Şiir aşkı
Belki Ferruhzad soyadında şiire özgü bir yönelim vardı, belki kan çekmişti. Sebep ne olursa olsun Feridun Ferruhzad da ablası Füruğ gibi ufak yaşta şiire yönelir. Bu meziyetini şarkı söyleme tutkusu da takip eder. 1962 yılında, henüz 24 yaşındayken yazdığı Almanca şiirleri gazetelere yollamaya başlar. Ardından meziyetinin doğal bir sonucu olarak ilk şiir kitabını da çıkarır. Bu kitap Alman edebiyatı içerisinde takdire şayan kabul edilir ve ödüller kazanır. Feridun Ferruhzad çektiği bu dikkat neticesinde Münich Şiir Akademisi’nin bir üyesi olmayı başarır.
3. Radyoculuk dönemi
1966 yılına geldiğimizdeyse Feridun Bey’i bir radyocu ve sunucu olarak görmeye başlarız. Almanya özelinde Avrupa’ya Ortadoğu kültürünü müziklerle tanıtmayı başarır. Mizacındaki enerjik ve esprili yönler de bu radyo programında ortaya çıkar. Almanya’daki bu başarılarının ardından 1967 gibi memleket topraklarına döner.
4. İran zamanları
Almanya’daki radyoculuk ve yazarlık kariyeri neticesinde İran’da yaratıcı işler yapmaya devam eder. Burada TV şovları ve radyo yayınları yapmayı sürdüren Feridun Ferruhzad milyonları ekrana kilitlemeyi başarır. 13 Şubat 1967’de can dostu, ablası Füruğ’u ise ne yazık ki kaybeder. Kardeşine pek çok samimi mektup yazan Füruğ’un bu ölümü her şey karşın Feridun Bey’in yükselişine ket vurmaz. Feridun Ferruhzad medyada yarattığı bu şov dünyasında politik yanını da asla gizlemez. Bir esin kaynağı olmasını sağlayan bu durum, ileride onun başına felaketler de getirecektir.
5. İran Devrimi ve hapis
1979 İran Devrimi, birçok aydın gibi Feridun Ferruhzad’ın da başına işler açar. Henüz İran Devrimi vuku bulmamışken dahi, böylesi bir yönetime karşı çıktığını belirten sanatçı tabii ki bu idare başa geçtiğinde rahat uyuyamaz olur ve neticede 1979’da hapse düşer.
6. Almanya’ya dönüş
Ülkede kendisine rahat vermeyeceklerini anlayan Feridun Bey, kaçmak zorunda bırakılması sonucunda tekrar Almanya’ya gider. Burada bir nevi sürgün hayatı yaşamaya başlayan sanatkâr programlarda söyledikleri nedeniyle ölüm tehditleri alır.
7. Gizlemediği cinsel kimliği
Feridun Ferruhzad, bir eşcinseldir. İki kez evlenip boşanması ise büyük ihtimalle şartların getirdiği bir sonuçtur. Başına türlü belalar gelmiş olsa da kim olduğunu bilir ve bunu söylemekte bir sakınca görmez. Daha doğrusu; görse dahi bu onun için bir engel değildir.
8. Yaklaşan ölüm
Feridun Ferruhzad ölüm konusunda birçok aydın ve entelektüelle aynı kaderi paylaşır: 8 Ağustos 1992 yılında canilerce katledilmesi, ilham verdiği sayısız insanı derinden etkiler. Bu cinayetin en büyük nedeni ise yaptığı TV şovlarından birinde Humeyni’nin cinsel takıntılarını aleni şekilde alaya alması olur. Feridun Ferruhzad bugün de İran başta olmak üzere pek çok ülke insanı için bir idoldür.
9. Füruğ’dan mektup
Yazının başında ablası Füruğ’un Feridun Bey’e yazdığı samimi mektuplar olduğunu söylemiştim. Hem onların arasındaki bağı hem de dönemin atmosferini anlamak açısından bunlardan bir kısmını paylaşalım o halde. Mektupta Füruğ’un kardeşinden daha önce öleceği kehaneti de yüzümüzde bir acı tebessüm bırakıyor… Şair ve çevirmen Haşim Hüsrevşahi’nin çevirisiyle:
Şimdiye kadar sen oradan memnunsun diye seviniyordum, çalışıyorsun ve işlerinde bu kadar başarı elde etmişsin. Şimdi sen kalkmış dönüyorsun ve benim bu kadar öğüdümün sende hiç etkisi olmamış demek. Yazık… Ben de senin gibi sokağımızın tozuna toprağına, Emiriye’nin çocuk dilencilerine, güvercinlerine ve köpeklerine ve günebakan çiçeklerine aşığım ama sen bunları kim için anlatacaksın? Sen sadeliğinle ve temiz ve çocuksu duygularınla yaşıyorsun ve bunlar tam senin bu duygularınla dalga geçerek geçiniyorlar. Ben böyle şeylere alıştım ve bu palyaçoları çok iyi tanıyorum sen de gel onları daha iyi tanı. Senin ve sevgili Anya’nın gelişini bekliyorum. Herhalde ailemizde ilk ölen ben olacağım ve sonra da sıra sende. Ben bunu biliyorum.