Geçmişten günümüze edebiyat tarihinde, kadın hak ve özgürlüklerinin cesurca konuşulduğu ve yazıldığı feminist edebiyatının sihirli kalemleriyle tanıştırıyoruz sizleri. Siz de özgürlükçü kadınların söylediklerine kulak vermek ve onlar yazarken nasıl zamanlardan geçtiklerini, neler hissettiklerini öğrenmek isterseniz bu yazımız tam da size göre. Hadi hep birlikte Virginia Woolf’un odasında neler konuşulmuş, Jane Austen’ın yazma tutkusunu ne körüklemiş birlikte kulak verelim. İşte edebiyat tarihine damga vuran feminist yazarlar ve en dikkat çeken eserleri…
1. Virginia Woolf (1882-1941)
Feminist yazarlar arasında en dikkat çeken isimlerden ilki elbetteki Virgina Woolf. Woolf, akademik bir eğitim alamamış olsa da evlerinde bulunan babasına ait kitaplarla kendini geliştirdi. 1920’de yayımlanan Gece ve Gündüz isimli romanında Woolf; kadın hakları, sınıfsal farklılık, evlilik ve özgürlük gibi konuları bir şekilde ayrıntılı işledi. 1929’da yayımlanan Kendine Ait Bir Oda feminist hareketin klasik kitaplarından kabul edilir. Woolf, Kendine Ait Bir Oda’ da kadının edebiyattaki varlığına oldukça detaylı değinmiştir.
Öte yandan Woolf, Viktorya tarzı yaşamı benimsemez ve eserlerinde bu konuya dair düşüncelerini dile getirir. Yazma ilhamını kaybettiğine dair düşünceleri ve savaş korkusu nedeniyle girdiği bunalımdan çıkamayan Virginia Woolf ardında anlaşılmaya değer eserler ve hüzünlü bir veda mektubu bırakarak 1941 yılında nehre atlayarak intihar etmiştir.
“En sevdiğim,
Yine delirecekmişim; bu korkunç günleri atlatamayacakmışız gibi hissediyorum. Ve sanki giden zamanı geri çeviremeyeceğim. Sesler duymaya başlıyorum ve konsantre olamıyorum. Bu yüzden yapmam gereken şeyi yapıyorum. Bana verebileceğin en büyük mutluluğu verdin. Kimsenin yapamayacağı şeyleri yaptın. İki insanın birlikte daha mutlu olabileceğini sanmıyorum. Ben artık savaşamayacağım. Biliyorum, senin hayatını mahvediyorum, Bensiz daha mutlu olacaksın. Görüyorsun bu mektubu bile doğru düzgün yazamıyorum. Okuyamıyorum. Hayatımdaki bütün mutluluğu sana borçlu olduğumu söylemek isterim. Bana karşı inanılmaz sabırlısın ve iyisin. Şunu söylemek istiyorum -aslında bunu herkes biliyor- eğer biri beni bu durumdan kurtarabilecek olsa bu sen olurdun. Her şey beni terk edip gitti ama senin iyiliğin hep benimle kaldı. Artık senin hayatını mahvetmeyeceğim. Kimse, seninle mutlu olduğumuz kadar mutlu olamazdı.
V.”
2. Jane Austen (1775-1817)
1775 yılında İngiltere’nin Hampshire kasabasında dünyaya gelen Jane Austen da feminist yazarlar arasında. Austen, için yazmak ve okumak her zaman büyük bir tutku olmuştur. Henüz genç yaşlarda eline kalem ve kâğıt alan Jane yazmanın büyülü dünyasıyla tanışmıştır. Eğer bir Jane Austen kitabı okuyorsanız ya da filmini seyrediyorsanız mutlu son ile biteceğini bilirsiniz. Jane Austen’ın kitaplarında aşk her zaman ana temalardan biridir.
‘Acaba şiirin aşkı körelttiğini ilk kim keşfetti, merak ediyorum! Ben de şiirin aşkın gıdası olduğunu düşünürdüm, dedi Darcy. Bahsettiğimiz, ayakları yere basan, sağlam, güçlü bir aşksa, evet. Zaten güçlü bir aşkı her şey besler. Ama söz konusu geçici, basit bir sevdaysa, eminim tek bir güzel şiir onu yok etmeye yeter.‘
Dünyanın en güçlü kalemine sahip yazarlardan biri olan Austen, eserlerinde güçlü, zeki ve cesur kadın karakterlere yer vermiştir. Eserlerinin neredeyse tamamı dünya klasiği kabul edilen Austen’in tüm romanları beyaz perdeye aktarılmıştır. Aşk ve Gurur sinemaya aktarılan en ünlü eserlerindendir.
3. Kate Millett (1934– )
14 Eylül 1934’de ABD’nin Minnesota eyaletindeki Saint Paul şehrinde doğan Katherine Murray Millett, 1956’da Minnesota Üniversitesinde İngiliz Edebiyatı Bölümüne başladı. Kadınlara yönelik baskıların, ataerkil düzenin kadına yakıştırdığı ikincil konumun edebiyat ve felsefedeki örneklerini irdelediği doktora tezi 1970’de Cinsel Politika adıyla yayımlandı. Cinsiyetlerarası ilişkinin politik olduğu temeline dayanan kitap, feminist hareketin amaç ve stratejilerini tanımlayan kitap hızlıca geniş kitlelere yayılarak ikinci dalga feminizmin temel kaynaklarından biri haline geldi. Millett bu kitapta “Eğer bir grup diğerini yönetiyorsa ikisi arasındaki ilişki politiktir” diyordu.
Millett’ın 1979’da yazdığı Bodrum (Basement) kitabı koruyucusu olarak atanmış bir kadının görevlendirdiği bir grup genç tarafından taciz edilip tecavüze uğrayan ve öldürülen bir kadının gerçek hikayesini anlattı.
Ardından İran’a Gitmek (Going to Iran, 1982) kitabında Humeyni’nin ardından İran’da artan politik baskıyı ele aldı. 1990’da yayınlanan Tımarhane Yolculuğu (The Loony Bin Trip) kitabı ise Millett’in akıl hastanesindeki kişisel tecrübelerine dayanıyor. Zalimliğin Politikası (The Politics of Cruelty, 1994) kitabında zalimlik konusunu genel bir açıdan işledi ve 2001’de yazdığı Anne Millett (Mother Millett) yaşlanmakta olan annesiyle arasındaki ilişkiyi yazdı.
4. Ingeborg Bachmann (1926 – 1973)
20. Yüzyılın en önemli Avusturyalı kadın yazarlarından biri olan Bachmann, 25 Haziran 1926 yılında Klangenfurt, Avusturya’da dünyaya gelmiştir. Graz ve Viyana Üniversitelerinde felsefe, psikoloji ve Alman filolojisi okumuştur. Feminist yazarın ilk şiirleri 1948-1949 yılları arasında yayınlanmıştır. 1959-1960 yılları arasında da doçent unvanıyla Frankfurt Üniversitesinde şiir konulu dersler vermiştir.
Döneminin en ses getiren kadın yazarlarından biri kabul edilen Bachmann, felsefe, psikoloji ve Alman filolojisi eğitimi almıştır. Özelikle Heidegger ve Wittgenstein üzerine çalışan Bachman bir süre sonra şiir yazmayı bırakarak düz yazıya yoğunlaşmıştır. Yazdığı eserlerde feminist temaları işlemiş aynı zamanda sosyal konularla da ilgilenmiştir.
1965 yılından itibaren Roma’da yaşamaya başlayan başarılı yazar, 17 Ekim 1973 yılında Roma’daki evinde çıkan yangından ağır yaralanarak hayatını kaybetmiştir.
5. Sylvia Plath (1932-1963)
Feminist yazarlardan biri olarak bilinen Sylvia Plath, 27 Ekim 1932 yılında Amerika’nın Boston eyaletinde dünyaya gelmiştir. Sylvia Plath ilk şiirini henüz 8 yaşındayken yayımladı. Plath, ilk şiirini ‘Şiir’ ismiyle yayımladı ve bu şiirine Boston Heralds’ın çocuk bölümünde yer verildi. Plath’ın kocası da ünlü bir şairdi.
Gençlik yılları pek çok başarıyı barındırsa da şairin yakasını bırakmayan depresyon ve hayatındaki sorunlar; onu intihara sürüklemişti. Yaşamını 11 Şubat 1963 yılında sonlandırmayı tercih etti. Sylvia Plath öldükten sonra Pulitzer Ödülü kazanan ilk şair oldu. Plath, otobiyografik bir roman olan Sırça Fanus kitabının yazarı olarak bilinmesinin yanı sıra trajik yaşamı ve intiharıyla da tanınıyor. Sylvia Plath ayrıca gizdökümcü şiirin önemli isimlerinden de biridir.
6. Doris Lessing (1919-2013)
Feminist yazarlar listemize Doris Lessing, ya da gerçek adıyla Doris May Tayler ile devam ediyoruz. Tayler, 22 Ekim 1919’da İran Kermanşah’da doğdu. Ailesi İngiliz kökenli olarak bilinir. Babası I. Dünya Savaşı’nda sakatlanmış ve İran Kraliyet Bankası’nda memur olarak çalışıyordu. Annesi ise hemşire idi. Henüz 13 yaşındayken, okuldaki başarısızlığı nedeniyle eğitim hayatı sona erdi ve bu onun yıllar sonra dünyanın en önemli yazarları arasına girmesine zemin hazırladı.
Londra’da mütevazı bir hayat sürdüren Doris Lessing 11 Ekim 2007 günü Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır. Türkçe’ye çevrilmiş eserleri arasında 8. Gezegen, Altın Defter 1/2, Evlilikler, İçinde Yaşamayı Seçtiğimiz Hapishaneler, Sirius Deneyleri, Tenimin Altında, Cehenneme İniş İçin Açıklama, Evlenmeyen Adamın Hikâyesi, Gene Aşk, Mara İle Dann, Şikasta, Türkü Söylüyor Otlar, Terörist, Kedilere Dair, Siyah Madonna bulunmaktadır.
Nobel Ödüllü Doris Lessing, eserlerinde genel olarak içinde bulunduğu toplumun kısıtlamalarına başkaldıran, özgür ve feminist kadın karakterlere yer vermiştir. Altın Defter isimli eseri kadın hareketlerinin köşe taşlarından biri kabul edilmektedir.
7. Simone de Beauvoir (1908-1986)
Simone Beauvoir da feminist yazarlar arasında. Roman, felsefe, politik ve sosyal deneme, biyografi ve otobiyografi yazarı olarakta tanınır. En önemli eseri 1949’da yazdığı, kadınların gördüğü baskıların bilimsel incelemesini yaptığı ve modern feminizmin temellerini kurduğu İkinci Cins (Le Deuxième Sexe) söylenebilir.
Simone de Beauvoir önce Kadın: Efsane ve Gerçek adlı denemesini yazar. Bu denemesinde erkeklerin kadınları, onları yanlış izlenimlere sokan gizemli diğerler olarak gördüğünü iddia eder. Ve erkeklerin, bu “diğer”olma durumunu, kadınların, onların problemlerini anlamadıklarını onlara yardım etmediklerini iddia eder. Bu durumun tüm toplumlarda klişeleşmiş bir hal aldığını ve her zaman hiyerarşiyi elinde tutanların güçsüzleri “diğer” olarak tanımladığını ve onları etraflarında dolaşan karanlık gölgeler olarak nitelendirdiğini savunmuştur. Bu durumun sınıflar arasındaki ilişkilerde, dinsel, ırksal ayrımların mücadelesinde her türlü karşıtlıkta görüldüğünü ama hiç karşıtlıkta “diğer” nitelendirmesinin ve “diğer”e yaklaşımın kadın-erkek ayrımındaki kadar klişeleşmiş bir hal almadığını, hayatın mevcut düzenine gerekçe olarak gösterilmediğini söyler.
8. Margaret Atwood (1939 -)
Feminist edebiyatının sihirli kalemlerinden biri olan Margaret Atwood 1939 yılında Kanada‘da dünyaya geldi. On iki yaşına kadar okula gidemediği için okuma yazmayı ebeveynlerinden öğrenmiştir. Beş yaşından beri hikayeler, şiirler ve oyunlar yazmaktadır. Atwood, güzel bir çocukluk dönemi yaşadığını anlatır.
Toronto Üniversitesi ve Radcliff Kolleji’nde eğitim gördükten sonra Harvard Üniversitesi’nde doktoraya başladı. Kanada’nın değerli şairlerinden sayıldığı zamanlar filme alınan kitabı Edible Woman ile yazmaya daha çok merak saldı. Yazdıklarının büyük kısmı bir ödüle ya da adaylığa layık görülen Atwood, 1987 yılında aldığı Arthur C. Clarke ödülünü, altı sene önce yazdığı ‘Damızlık Kızın Öyküsü’ne borçluydu.
9. Clarissa Pinkola Estés (1945- )
Feminist yazarlar listemizde uluslararası platformda tanınan, ödül kazanmış bir şair ve yazar olan Clarissa Pinkola Estes de yer alıyor. Clarissa Pinkola Estes, bir dönem, Amerika Birleşik Devletleri’nde, C.G. Jung Center for Education and Research (C.G. Jung Eğitim ve Araştırma Merkezi) adlı kurumun başkanlığını yaptı. Doktorasını kültürlerarası araştırmalar ve klinik psikoloji üzerine yapmıştır. Estés, yirmi beş yıldır öğretmenlik yapmasının yanında, özel olarak kendi hastalarının tedavisiyle de ilgilendi.
Estés, Kurtlarla Koşan Kadınlar’ı yazmaya 1971 yılında başlamış ve yirmi yılı aşan bir süre içinde bitirmiştir. Çalışması on sekiz dile çevrilmiş ve kadınların içsel yaşamları konusunda önemli bir çalışma ve bir klasik olarak değerlendirilmiştir. Kurtlarla Koşan Kadınlar günümüz feminist edebiyatının en başarılı ve dikkat çeken örneklerinden biridir.