Hani şu 15 tl’ye satılan Tüm Şiirleri ve gotiklikten ölen o Tüm Hikayeleri cildi var ya? Tuğla ayarında. Onları daha biz okuyamıyoruz, yazan adamın halini düşündünüz mü hiç? Son hikayeleri, yarım kalmış biçimde inzivaya çekildiği bir deniz fenerinde bulunan Edgar Allan Poe, gerçek bir yazardı. Cihangir’de oturmuyordu, kendisini Bukowski sanıp önüne gelene yazdığı kitapla çöpçatan servisi muamelesi yapmıyordu. Açık beynine dert uydurup bir şeyler yazmaya çalışmıyordu ve derdi “toplumsel yelnizlik ühühüh” değildi. Hakikaten boktan bir hayatı vardı ve sırtı yerden kurtulmuyordu.
Dostoyevski bir kumarbazdı, Nietzche ağır depresyonda. Bukowski harbiden mutsuzdu. Bu adamlar bunu satmaya çalışmıyorlardı.
Poz vermiyorlardı. Edgar Allan Poe, kuzenine duyduğu aşk ve diş takıntısı hariç, inadına depresif bir hayat sürüyordu. Tiyatrocu bir aile mensup, oyuncu olamamış çünkü çirkin ve yeteneksiz. Korkak. Evet, bir kadını sevememekten ya da parasızlıktan değildi depresyonu. Korkudandı. Gogol gibi, kendi aklındaki canavarlardan, İngiltere’nin pusunda yatan gölgelerden ve yalnızlıktan korkuyordu. Bu korku da neye yol açtı? Korkusunu yazmaya. Yazarak kusmaya ve kendisini terapi etmeye.
Şimdi bu korku hikayelerinin 5’i, harflerden çıkıyor, vücutlanıyor ve korku salmaya başlıyor. Bir de film olarak deneyin?
Bunlardan ilki, “Gammaz Yürek”
Bir anlatıcı, akbaba gözlerine sahip olduğunu düşündüğü birini öldürür. Düşünür evet. Poe’nun korku dünyasında aslında canavarlar, insanın kendi düşüncesidir. En bilinen hikayelerinden biri, gotik edebiyatın da mihenk taşlarından biri. Bir katilin paranoyası. Suç ve Ceza gibi, evet.
Kuyu ve Sarkaç ile devam ediyoruz
İspanyol engizisyon işkencelerini anlatıyor burada Poe. Ama tarihsel gerçekliği bir kenara bırakıp, işkenceye uğrayan kendisiymiş gibi anlatıyor. Ruhun, acıyı çekmesi. Canın değil, ruhun acıyı çekmesi.
Usher Evinin Düşüşü izliyor üçüncü olarak
Aristokrasinin çöküşü ve kaotik bir toplumsal korkuyu işliyor. Gene Poe’nun, hem olayların içinde hem de pencerenin denizliğinden insanın ne kadar gerilebileceğini işlemesini izliyorsunuz.
Kızıl Ölümün Maskesi hikayesinde mesele biraz daha derinleşiyor
Bir prensin, Kızıl Ölüm olarak bilinen bir salgından korkup kendisini manastıra kapatmasını anlatıyor. Her sınıftan insanın öldüğü, paranın ve statünün önemsiz olduğunu kendi aklına aklına vurmak mı istemiş Poe? Yoksa kimsenin yenemeyeceği bir ölümden kaçmanın korkusu mu sarmış acaba?
Mr Valdemar’ın Vakasına Tanıklık da ederek vedalaşıyoruz eserle
Yalnızlık, ölüm, dirilme ve umut gibi pek çok kavramı farklı insanların üzerinden irdeliyoruz. Zaten netice itibarıyla diyor ki Poe, insan sadece kendi gerçekliğinden korkar. Hayat insanın kendi yaratısıysa kendisi de bu sorunların yaratıcısıdır ve onlardan üstündür mottosunu irdeler. Neler yapıyor ya bu adam?