19. yüzyılın sonlarına doğru, öldürücü bitkilerin neden olduğu birtakım korkunç hikayeler ortaya çıkmaya başladı. Dokunaçlarını sinsice aşağılara sallayan ve yanından geçen dikkatsiz insanları bir lokmada yutan bitkilerden söz edildi. Bu etobur bitkiler ve onlara dair hikayeler halk arasında çok fazla anlatılıyordu. Her ne kadar etobur bitkiler var olsalar da bu denli, dehşet verici bir avlanma eğiliminde olacak kadar gelişkin değillerdi.
Örneğin ünlü yazar Arthur Conan Doyle, eserlerinde devasa sinekkapanlardan bahsediyor. Ancak bu bitki, insanları ele geçirip yiyecek kadar büyük değil ? Etçil bitkilerin hayatta kalabilmek için protein bazlı enzim tüketimi sağladığı bir gerçek… Neyse ki ünlü biyolog Charles Darwin sayesinde bu tür bitkilere dair örnekleri ve bu örneklerin geçirdiği evrimi rahatlıkla anlayabiliyoruz. İsterseniz hep birlikte etobur bitkileri ve geçirdikleri evrimi birlikte inceleyelim.
Etobur bitkilerin keşfi
Darwin etobur bitkilerin var olduğuna dair kanıt ve bilgi sunana kadar çoğu insan, bu bitkilerin varlığına inanmayı reddetti. Bitkiler çoğu insana göre hareketsizdi ve akıldan yoksundu. İçgüdüsel davranamaz ve doğal olarak avlanamazdı. Bitkiler tarafından öldürülen böcekleri ise kazara orada oldukları için öldükleri ileri sürülüyordu. Darwin, bu ifadelerin aksini kanıtlayan titiz deneyler gerçekleştirdi. Bazı bitkilerin sadece böcekleri öldürdüğünü ifade etmekle kalmadı. Bu ifadeye ek olarak bitkilerin böceklerle beslendiğini de kanıtladı. Ünlü bilim insanı, 1875 yılında “Böcekçil Bitkiler” isimli çalışmasını yayınladı. 1880’de ise insanları hayrete düşürecek çalışması “Bitkilerde Hareketin Gücü”, bilim dünyasında şok etkisi yarattı.
Darwin’in bu büyük buluşu sonrasında biyologlar işi daha da ileriye taşımaya niyetlendiler. Peki nasıl oldu da yumuşak huylu, çiçekli bitkiler bir tür ölüm makinesi et yiyicilere dönüştü?
Darwin’in araştırmalarının ardından biyologlar etobur bitki türlerine yönelik kapsamlı araştırmalar gerçekleştirdiler
Darwin’in etobur bitkiler üzerine gerçekleştirdiği çalışmalar sonrasında botanikçiler, ekolojistler, fizyologlar ve moleküler biyologlar bu konu üzerine eğildi. Bitkilerin, avlarını sıvı dolu yaprakları arasında hareketsiz hale nasıl getirdiğini incelediler. Aynı zamanda avlarından ne gibi bir fayda sağladıklarını anlamaya çalıştılar. Sinekkapan bitkisi üzerine yapılan çalışmalar şok edici bazı sonuçlar ortaya koydu. Bu bitki ilk olarak bir kapan şeklinde avını ele geçiriyordu. Ardından avını sindirmek üzere hazırlanan bir mideye dönüşüyordu. Son olarak, avından elde ettiği enzimleri emmek için bir bağırsağa evriliyordu. Tüm bunları tek başına bir bitki olarak gerçekleştirmesi bilim çevrelerini oldukça şaşırtmıştı.
Peki bu etobur bitkilerin kökeni neydi, nereden geliyorlardı?
Almanya’daki Würzburg Üniversitesi’nden biyofizikçi Rainer Hedrich konuyla ilgili ilginç bir inceleme yaptı. Ona göre, etobur bitkilerin ataları diye bir şey yoktu. Bu bitkiler bir zamanlar etobur olmayan diğer bitki türleri gibi zararsızdı. Etle beslenmeyip, standart fotosentez kuralları içinde toprak ve su kaynaklı beslenme pratiğine sahiplerdi. Peki evrimde ne oldu da bu bitkiler öldürme ustası, başarılı avcılara dönüştüler?
Bu sorunun yanıtını yine ünlü biyofizikçi Rainer Hedrich’den alabiliyoruz. Hedrich “Evrimde yeni bir şey yapmak, bir şeyi yeniden kullanmaktan daha kolaydır” ifadesiyle durumu özetliyor. Bu ifadeye göre basitçe; etçil bitkiler evrim sürecinde beslenme şeklini değiştirdi. Örnek vermek gerekirse böcek kaynaklı enzimlere ulaşan bazı bitkiler, zamanla bu enzime ihtiyaç duymaya başladı. Sonrasında böcek kaynaklı enzim için avcılık özelliğini kazandı ve nihayet onları emmek için yapısal birtakım değişiklikler geliştirdi. Etobur bitkilerin evrim süreci bu şekilde açıklanıyor. Peki en bilenen etobur bitki türleri hangileri?
1. Venus Flytrap (Sinekkapan)
Sinekkapan bitkisi şüphesiz etobur bitkiler içinde en meşhur olanlarından birisi. Adından da anlaşılacağı üzere bu bitki, kapan şeklinde iki yaprağa sahip. Av, açık olan yapraklarına indiği andan itibaren bitki oldukça hızlı bir şekilde kapanır. Böylece içeride tutsak kalan böcek tüketilir ve enzim olarak bitki tarafından emilir.
2. Pitcher plant (Sürahi bitkisi)
Sürahiyi andıran bu bitki ise diğer etobur türlerden… Yapraklarında emilim için hazır bekleyen bir sıvı bulunuyor. Böcek, bu bitkinin açık olan ağzından içeri adım attığı zaman bitkinin kaygan yapısı nedeniyle kesenin içine düşüyor. Sıvı içinde hareket edemeyen böcek kısa bir süre sonra enzim olarak bitki tarafından tüketiliyor.
3. Darlingtonia californica (Kobra Lily)
Bu bitki, sürahisinde yağmur suyu tutmayı engelleyen kapak yapısına sahip. Aynı zamanda avlarını tuzağına çekmek için böceklere hoş gelen bir yağlı tabakası bulunuyor. Böylece böcek bitkinin tuzağına doğru ilerliyor. Böylece böcek, sürahi kısmına geldiğinde kaygan zeminde tutunamıyor ve içeri doğru çekiliyor. Benzer olarak sürahi bitkisiyle aynı türden bir emilim sıvısına sahiptir.
4. Butterwort (Yağ Çanağı)
Birden fazla alt türe sahip olan bu etobur bitki diğer etobur türlere göre fiziksel farklılıklar içeriyor. Diğer türler ile arasındaki en belirgin özelliği ise üzerinde herhangi bir kapan bulundurmaması. Bu bitkinin yaprakları üzerinde böceklere hoş gelen yağlı bir zemin bulunuyor. Müsilaj adı verilen bu cezbedici salgı sayesinde üzerine konan böcek bir süre bitki üzerinde geziyor. Böylece farkına varmadan yapışkan sıvı sayesinde hareketsiz olarak kalıyor. Kısa bir süre sonra aynı salgı emilim sağlıyor ve av tamamlanmış oluyor.
5. Droseraceae
Bu bitki, böceklere hoş gelen müsilajı uzun ve kıvrımlı dallarında salgılar. Yapışkanlık anlamında böceklere oldukça zorlu anlar yaşatan bu bitki, ipliksi uzantılarla avının kaçmasını engeller. Kısa bir süre sonra hareket imkanı bulamayan böcek sindirilir ve bitki bunu enzim olarak bünyesine katar.
Etobur bitkiler üzerine yapılan son bilimsel çalışmalar ve bulgular
Etçil yaşam tarzını benimseyen bitkilerin genetik sırları üzerine günümüzde çalışmalar devam ediyor. Son bulgulara göre etçil bitkiler tarafından tüketilen böcekler sadece besin olarak tüketilmiyor. Emilimi sağlanan enzimlerin bir kısmı zararlı bakterilere, mantarlara ve diğer dış faktörlü tehditlere karşı savunma anlamıyla da kullanılıyor. Bu bitkiler, tükettikleri enzimleri tıpkı bir kimyasal olarak kullanıyor ve zararlı dış faktörlere karşı kendilerini koruyorlar.
İlginizi çekebilir: Doğa Aşıklarına: Uzak Durmanız Gereken Birbirinden Tehlikeli 11 Bitki