Doğuştan görme engelli birinin resim yapabilmesi, hepimizin kulağına oldukça tuhaf geliyor değil mi? İnanması güç olsa da ülkemizde işte tam da böyle bir dahi yaşıyor: Eşref Armağan. Elleri, onun gözleri ve başarılı ressamın ismini neredeyse tüm dünya biliyor. Çünkü o çeşitli belgesellere konu oldu; hatta en ünlü profesörler onun beynini incelediler.
Armağan’ın yaşamı, başlı başına bir azim öyküsü. Biz de, kendisiyle yapılmış bir röportajdan yararlanarak, bir mucizeyi gerçekleştiren ressamımızın muhteşem hikayesini sizlerle paylaşalım istedik. Buyrunuz.
Eşref Armağan, 63 yıl önce İstanbul’da dünyaya gelir…
Ne çocukken ne de büyüdüğünde, hiçbir şekilde sanat öğrenimi görmemiştir. Yazmayı kendi kendine öğrenir. Bütün gününü, babasının dükkanında baca boruları keserek ve resim çizerek geçirir.
“Hiç görmediğim dünyayı, üç yaşımdayken çok merak etmeye başladım.”
Bir röportajda kendisinden böyle bahsediyor Armağan:
“Doğuştan görme engelliyim. Hiç görmediğim dünyayı, üç yaşımdayken çok merak etmeye başladım. Söylenilen şeylerin nasıl olduğunu merak ediyordum. O kadar meraklıydım ki elime geçen her şeyi görenlere sorardım. Nasıl durduğunu, hangi renkte olduğunu, başka renklerde olup olmadığını, değişik yerlerden bakıldığında görüntüsünün nasıl olduğunu, üzerindeki detaylarının ve o cismin ne işe yaradığını sormaya başladım.”
6 yaşındayken kalem ile kağıt üzerine, 18 yaşındayken de önce parmakları ile kağıt üzerine, sonra kartona yağlı boya ile resim yapmaya başlar…
Zamanla yağlı boyadan akrilik boyaya ve tuvale geçer. Elleri, onun gözleri olur.
“On iki yaşındaydım, kelebek çizmek istiyordum. Babama bana bir kelebek resmi veya dokunabileceğim bir kelebek vermesini söyledim…”
Resim yapmaya başlama hikayesini böyle aktarıyor Armağan. Her zaman en büyük destekçisinin babası olduğunu söylüyor ve ekliyor:
“…Bir yaz günü babamın soba dükkanında idik. Bana tavanda kelebek olduğunu söyledi. Babama yakalamasını söyledim. Bana yakalayamayacağını ve yakalasa da benim elime veremeyeceğini söyledi. ‘Neden baba?’ dedim. ‘O kadar nazik, inceler ki eline verirsem öldürebilirsin, zaten kısacık ömürleri var’ dedi. ‘Ben sana bu şekilde en iyisi kırtasiyeden boyama kitabı alayım’ dedi. Aldıktan sonra kitabın yapraklarındaki çizimleri kesti, onu düz tahtanın üzerine koyup çivi ile parmağımın anlayabileceği şekilde çiviledi. Parmaklarım ile boyutunu, şeklini anlamaya çalıştım. Çizdim ama sıra boyamaya geldi. Devamlı babamı çağırıyordum çünkü renk nasıl bir şey bilmiyordum. Fakat neyin ne renkte olduğunu ezberlemeye çalıştım. Babam kalemlerimi öyle bir sıraladı ki ben hangi sırada hangi rengin olduğunu ezberledim.”
Armağan, hiçbir zaman doğanın muhteşem renklerini göremedi belki ama duygularını hep en güzel renklerle aktardı resimlerine
Ve bitmek tükenmek bilmeyen azmi sayesinde, ismini tüm dünyaya duyurdu.
Önce yalnızca şekillerini çizebildi nesnelerin, sonra renkler ve gölgeler dahil oldu çalışmalarına
“Boyadığım zaman herkes güzel yaptığımı söylüyordu. Yuvarlak olan şeklini anladığımı ama boyutunun olmadığını, gölge kullanmam gerektiğini söylediler. Gölge ne demekti? Işık nasıl bir şeydi?”
“Çok inatçıydım, başaracaktım, asla pes etmedim bu yüzden başardım.” diyor Armağan
Resimlerine gölgeyi de eklemesi gerektiğini öğrendikten bunu yapmayı ilk kez denemiş ve hemen babasına göstermiş. Sonrasını ise şöyle aktarıyor başarılı ressamımız:
“Kendimce denemiş gururla babama göstermeye gitmiştim. Bana iki adet kırmızı elma çizdiğimi söyledi ama onun biri gölgeydi. Elmanın gölgesi hangi renk olurdu? Bana cisim hangi renkteyse gölgesinin o rengin koyusunun olduğunu söyledi. Bunu da çözdükten sonra insanlar resimlerimde perspektif olmadığını söyledi. O ne demekti? Bana birinin bunu çizmesi lazımdı. O zaman çaresiz kaldım.”
Sonra hemen Marmara Üniversitesi’nde bir resim öğretmeninin yanına gidip yardım istemiş Armağan. Haliyle çok şaşırmışlar ve hemen yardımcı olmuşlar sanatçımıza. Yani o, tek bir an bile vazgeçmemiş resim tutkusundan; yıldıramamış onu hiçbir cümle ve hep daha iyisi için çabalamış…
“Türkiye’de bazı insanlar bu adam nasıl resim yapıyor diye bana inanmayabiliyorlardı ve bunu kanıtlamam lazımdı ‘Discovery Channel’a konu oldum, belgeselimi yaptılar.”
‘The Colors of Darkness’ isimli ödüllü belgesele konu oldu Armağan’ın yaşamı; ayrıca ‘Real Super Humans’ isimli belgeselde de aynı şekilde kendisinden ayrıntılı bir biçimde bahsedildi.
Harvard Üniversitesi- Nöroloji bilim dalı profesörleri, Eşref Armağan’ın beynini incelediler…
Ve gören insanların, bir şeyi gördükten sonra beyinlerinde harekete geçen kısmın; Armağan’ın beyninde, bir nesneye dokunduğunda harekete geçtiğine şahit oldular. Yani onun parmak uçları, göz görevi görüyordu.