Erteleme; hayatımızın birçok alanında karşımıza çıkan ve alt etmesi zor bir sorun. Bazen halletmemiz gereken bir iş ile karşı karşıyayken kendimizi bu işi ertelemek için türlü sebepler ararken bulabiliyoruz. Bazı zamanlarda, yapılacaklar listemizi gözden geçirirken kolaylıkla halledebileceğimiz şeyleri çabucak bitirip bizi zorlaması muhtemel işleri de ertesi güne bırakıyoruz. Erteleme, küçük büyük her yaştan insanın gündelik hayatlarında boğuştuğu bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Örgütsel davranış alanında uzmanlaşmış Caroline Webb’e göre, erteleme huyumuzdan vazgeçip günlük hayatımızda daha üretken olabilmemizin 6 basit yolu var.
Webb’e göre, beynimiz ertelemeye programlanmış durumda
Geri dönüşü gelecekte olan işlere nazaran, çabalarımızın meyvesini hemen alabileceğimiz türden işlerle uğraşmak beynimizin çoğunlukla ilk tercihi oluyor. Bunun sebebi de beynimizin somut verileri soyut konseptlerden daha kolay işleyebiliyor olması… Kısa süreli geri dönüşler, uzun süreli geri dönüşlere göre bizi daha çok heyecanlandırıyor. O yüzden komplike ve uzun süreli olarak algıladığımız işleri ertelemeye daha yatkın oluyoruz.
Peki, biraz daha ileri görüşlü olup zor görünen görevleri erteleme konusunda nasıl daha yapıcı davranabiliriz?
1. İşi bitirdiğinizde ne kadar iyi hissedeceğinizi ve ortaya çıkacak iyi sonuçları hayal edin
Araştırmalara göre insanlar, kendilerinin (dijital ortamda) yaşlandırılmış fotoğraflarını gördükleri zaman emeklilikleri için para biriktirmeye daha meyilli oluyorlar. Bunun sebebi de fotoğraf gibi somut bir olgu sayesinde gelecekteki kendilerini daha gerçek ve elle tutulabilir bir şekilde deneyimlemiş oluyorlar. Böylece, emeklilik için para biriktirmenin sağladığı yararlar da daha gözle görülebilir bir hale geliyor.
Erteleme sorununun üstesinden gelmek istiyorsanız, bir işi tamamladığınızda edineceğiniz ödüllerin o işi yaparken atlattığınız badire ve zorluklardan daha büyük, daha üstün olduklarına dair kendinizi ikna etmelisiniz. Projenin sonucunda elde ettiğiniz geri dönüşün yaşadığınız zorluklara değeceğine inanmaya başladığınız zaman, elinizdeki görev gözünüzü daha az korkutmaya başlayacaktır.
Yapmanız gereken zorlayıcı veya sıkıcı projeye başlamadan önce, kafanızda bitirdiğinizdeki siz’i hayal edin. Proje bittiğinde size sağlayacağı yararları ve tatmin duygusunu, bunun sizi nasıl hissettireceğini hayal edin. Sıkışıp kaldığınızı hissettiğiniz zamanlarda erteleme yoluna başvurmak yerine, sonuçları beyninizde görselleştirmeyi deneyin.
2. Elinizdeki görevi bitireceğinize dair çevrenizdekilere ön-taahhüt verin
İnsanlara bir görevi üstleneceğimizi duyurmak, o görev hakkında duyduğumuz sorumluluk duygusunu artırarak harekete geçmemizi kolaylaştırır. Bu, sosyal statümüzü ve insanların hakkımızda ne düşündüğünü genellikle önemsiyor oluşumuzdan kaynaklanıyor. Araştırmalara göre, başkalarının bize saygı duymasını oldukça önemsiyoruz. Hatta sadece tanıdıklarımızın değil, yabancıların da hakkımızda iyi düşünmesini istiyoruz. Bu yüzden, başkaları tarafından “tembel” gibi etiketlere maruz kalmak istemiyoruz. Kısacası birlikte çalıştığınız insanlara “rapor günün sonunda elinizde olur” gibi bir ön-taahhüt verdiğiniz zaman, işi bitirdiğinizde sosyal statünüze de yarar sağlayacak bir geri dönüş alacağınızı bildiğiniz için erteleme problemini daha kolay bir şekilde aşabilirsiniz.
3. Harekete geçmediğiniz takdirde olabileceklerle kafanızda yüzleşin
Araştırmalara göre, atacağımız yeni bir adımın artılarını ve eksilerini çoğunlukla enine boyuna düşünmemize rağmen, o adımı atmamanın getireceği eksileri göz ardı ediyoruz. İhmal yanlılığı olarak da bilinen bu durum, bir şeyi yapmanın bize sağlayacağı çok bariz getirileri bile göremez hale gelmemize sebep oluyor. Mesela ertesi güne bir sunum hazırlamanız gerekli ama siz daha zevkli aktivitelere yönelerek bu işinizi erteleme moduna girdiniz. Düşünün! Yarın iş arkadaşlarınızdan gerekli materyalleri temin etmeniz ve fikirlerini almanız için çok geç olacak. Ancak şimdi başlarsanız bir şeyleri yetiştirip layığıyla yapma şansınız var. Elinizdekini tamamlamadığınızda olacakları düşündüğünüz zaman bir adım atmak daha kolay bir hale geliyor.
4. İlk adımı belirleyin
Bazen ilerisini doğru düzgün göremediğimiz işlere başlamak yerine erteleme gözümüze daha cazip görünür. Mesela “Fransızca öğren” gibi geniş bir görev, ilk adımını doğru düzgün belirleyemediğimiz sürece sürekli olarak ertelenmeye mahkûm kalır. Bu tip sınırsız görünen işleri ufak adımlara bölerek daha somut ve daha az çaba ile yapılabilir hale getirmek, ertelemekten kaçınmak için önemli bir süreçtir. Hatta ilk adımı daha da ufaltarak, başlama sürecini oldukça basite indirgeyebilirsiniz. Örneğimize “Fransızca öğrenmek” görevinden devam edecek olursak, ilk minicik adımınız “Fransızca öğrenmeye dair bir arkadaşından tavsiye al” bile olabilir. Bu planlama süreci, baktığınız zaman ufuk çizgisinde kaybolan işi, daha erişilebilir bir konuma getirmenizde ve ilk adımı atmanızda faydalı olacaktır.
5. İlk adımı bir ödülle bağdaştırın
İlk adımı atmak bile gözünüzde büyüyorsa, bunu gerçekten yapmak istediğiniz bir şey (ödül) ile ilişkilendirerek erteleme isteğini engelleyebilirsiniz. Mesela, uzun bir proje hazırlamanız gerekiyor ama bir türlü başlayamıyorsunuz. Projeye evinizde değil de, güzel şirin bir kafede kahvenizi yudumlarken başlamak fikri belki de ilk adımı atmanızı daha kolay bir hale getirebilir. Bu şekilde, ilk adım için harcayacağınız efor gözünüzü biraz daha az korkutur ve kendinizi sevdiğiniz bir ortamda olduğunuz için daha iyi disipline edebilecek hale gelirsiniz.
6. Gizli blokajları kaldırın
Bazen bir işe tekrar tekrar dönmemize rağmen bir türlü ilk adımı atamayız. Kafamızın içinden bir ses aklımıza gelen her fikri reddederek ilk adımı atmamıza bir türlü müsaade etmez. İşte durum böyle olunca, öncelikle durup kafamızdaki o sese bizi başlamaktan asıl alıkoyan şeyin ne olduğunu sormalıyız. Kendinize psikoterapi yapın, gibi zorlayıcı bir süreçten de bahsetmiyorum. Sadece durun ve kısa bir düşünün: “Şu an bu işe başlamak bana neden bu kadar zor geliyor?” Bu soruyu tekrarladıkça kafanızı meşgul eden gizli blokajlar yüzeye çıkacak ve sorununuzu çözmek biraz daha kolay bir hale gelecek. Çoğu zaman bu davranışın altında yatan sebep, aynı önemi taşıyan ama elinizdeki iş ile çelişen başka bir şeyin daha öncelikleriniz arasında olmasıdır.
Diyelim ki, sabah erken kalıp işlerinize erkenden başlamak istiyorsunuz ama bunu bir türlü beceremiyorsunuz. Birkaç defa kendinize bu “neden?” sorusunu sorduğunuz zaman da bunun altındaki nedenin, sabah ailenizle rahat rahat kahvaltı edebilme lüksüne çok önem verdiğiniz olduğunu fark edebilirsiniz. Bunu fark ettiğiniz zaman belki de aile kahvaltılarından taviz vermeden sabah rutininizi daha üretken kılmanın bir yolunu aramaya koyulursunuz. Sorunun ne olduğunu görebildiğimiz zaman, çözüme ulaşmak kolaylaşır.
Kaynaklar: 1