Ankara’nın Çankaya’sında bulunan askeri mezarlığa gidenler bilir… Kapısında “Cebeci Askeri Şehitliği” yazan bu 30.000 metrekarelik alanda tüyler diken diken olur. Sadece bir mezarlık olduğu için değil; bugünleri yaşamamızı borçlu olduğumuz isimlerle karşılaştığımız için. Kimler yok ki o alanda; Kurtuluş Savaşı’nın kudretli isimlerinden Kazım Karabekir Paşa, Atatürk’ün kızı ve dünyanın ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen, minderde göğsümüzü kabartan Yaşar Doğu, havacılık tutkusuyla yanıp tutuşurken ölüme atlayan gökyüzü şehidimiz Eribe Kartal Hürkuş ve daha niceleri…
Yeşilçam’ın efsanelerinden Gülen Gözler’de Şener Şen’in hayat verdiği Vecihi karakterinin, tarihimizin unutulmaz isimlerinden Vecihi Hürkuş’a gönderilen bir selam olduğu biliniyor. Duygusal yüklü bir komedinin kahramanlarından olan Vecihi, amacından sapmaksızın karşılaştığı sorunlara karşın var gücüyle yürümeye çalışıyor. Çünkü ilham aldığı Vecihi Hürkuş’un da hayatında buna benzer zorluklar ve pek çok anlamda gizli kalmış başarılarla dolu bir mücadele öyküsü var. Bu yazıda anlatılan dramda Vecihi Hürkuş’un “yavrum” dediği yeğeni Eribe Hürkuş’un son anları yer alıyor.
Henüz 2.5 yaşındayken öksüz kaldı
Eribe’nin babası Binbaşı Bedri Bey ile Vecihi Hürkuş’un, Milli Mücadele’ye katılmak ve böylece halkı hızla tüketmeye devam eden esaret zincirlerini kırmak üzere Anadolu’ya geçtiği sıralarda Eribe’nin anneannesi, 23 yaşındaki kızı Remziye ve torunlarını alarak İstanbul’dan ayrılıp Eskişehir’in yolunu tutar. Vecihi Hürkuş’un kız kardeşi Remziye, Yunan uçaklarının 12 Ocak 1921 tarihinde sivillere düzenlediği bombalamada şehit edilir. Eribe ve iki kardeşi artık hem annesiz hem de babasız kalmıştır.
Bombalamanın ardından sivillerin bölgeden uzaklaşması gerekir. Anneanne de öksüz kalan 3 torununu alıp yola koyulmuştur. Ancak Eribe’nin küçük kardeşi Emel’in minik bedeni bu zorlu yolda daha fazla dayanamaz ve henüz 1 yaşındayken hayatını kaybeder.
Vecihi Hürkuş ailesine kol kanat gerdi
Kurtuluş Savaşı kazanılmış ve Cumhuriyet ilan edilmiştir. Modern Türkiye’nin ayağa kalkmaya başladığı bu yıllar, Eribe için de kolay geçmemiştir. Ancak Dayı Vecihi Hürkuş, ailesine kol kanat germiştir.
Eribe Kartal Hürkuş 16 yaşında pilot oldu
Cumhuriyet’in kazanımlar pınarı olduğu yıllarda kadın erkek arasındaki toplumsal iptidailik izleri yok edilmeye çalışılır. Hayatın birçok alanındaki devrimlerin bir getirisi olarak kadının ayakları üzerinde durmaya başladığı bu dönemlerde Kadıköy’de dayısı Vecihi’nin yanında “Vecihi Sivil Teyyare Okulu”nda eğitimler alan Eribe, paraşüte ayrıca bir ilgi duyduğunu anlar. Eribe kendince yolunu çizmiştir; bir Cumhuriyet kızı olarak paraşütle özgürlüğe atlayacak, semada başardıklarıyla bu toplumun gururu olacaktır.
Eribe Kartal Hürkuş gökyüzünde paraşütüyle süzülmek istiyor
Ulu Önder’in emriyle 3 Mayıs 1935’te Ankara’da kurulan ve Türk Hava Kurumuna bağlı olan Türkkuşunda eğitim alan havacılar, Cumhuriyet’in 13. yaşını kutlamak için planlanan hava gösterilerinde boy göstereceklerdir.
Çalışmalar başlamış ve gösteride rol alacak havacılar gösteri yeteneklerini sergilemeye başlamıştır. Eribe ise dayısının vetosuyla karşılaşmıştı. Yerden gökyüzündeki çalışmaları izlerken dayısına yeterli donanıma sahip olduğunu kanıtlamak için fırsat kollamaktaydı. 29 Ekim’e dört gün kala sürdürülen bu çalışmalar sırasında yanına gelen Fuat Bulca’ya durumu anlatan Eribe, onun dayısını ikna edeceğini düşünür. Bulca o dönem, THK Başkanı’dır. Vecihi Bey’i ikna etse etse ancak o edebilecektir Eribe’ye göre. Kısa süren bir diyaloğun ardından haklı olduğunu görür çünkü Bulca Vecihi Bey’i Eribe’nin de hazırlık yapması ve gösteride yer alması için ikna etmiştir.
Vecihi Bey isteksizce de olsa vize verince genç kız ilk atlayışını gerçekleştirdi
Bulca’yla sohbetinin ardından yeğeninin gözlerindeki tutkuya ket vurmak istemeyen Vecihi Bey, gönülsüz bir şekilde izin verir. Coşkuyla bindiği uçak 800 metreye çıkınca atlayan Eribe Kartal Hürkuş 18 yaşını kutlamaya günler öncesinden başlamıştır bile. Çünkü o, gökyüzüne aitti ve yere inerken yaşadığı mutluluğu onu tanıyanlar bile tarif edecek sözcük bulamamıştır.
29 Ekim 1936: Eribe son atlayışı olduğunu bilmeksizin ölüme kanat açtı
Büyük gün gelip çatmış ve hazırlıklar tamamlanmıştır. Takvimler 29 Ekim 1936’yı gösterdiği o gün Cumhuriyet’imizin 13. yaşı büyük bir coşkuyla kutlanacak ve Vecihi Hürkuş’un öğrencileri bu kutlu günde yeteneklerini gösterecektir. Eribe Kartal Hürkuş da yaşadığı coşkuyla engellemeye çalıştığı heyecanını bastırmaya çalışmaktadır. Ancak yine Vecihi Bey’in onayı gerekmektedir. Çünkü 18 yaşındaki Eribe’nin hazır olmadığını düşünmektedir. Yeğeninin gökyüzü aşkına ve yoğun ısrarına dayanamayan Vecihi Hürkuş, onun son arzusu olduğunu bilmediği bu ricasına boyun eğer. Eribe, listeye dahil edilir.
Uçak belli bir yüksekliğe ulaştığında aşağıdan izleyenler bir karartının uçaktan ayrıldığını fark eder. Eribe, yaklaşık 800 metrelik yükseklikten atlamıştır. Ancak Vecihi Bey, bir aksilik olduğunu anlar. Dudaklarından, “aç artık” sözleri dökülür. Çünkü Eribe hala paraşütü açamamıştır. Saniyeler geçtikçe korku kalabalığa yayılır ve izleyenler telaşla Eribe’ye bağırırlar seslerinin duyulmayacağını bilmelerine karşın. Yere çok kısa bir mesafe kala açılan paraşüt ise Eribe’nin yere çakılmasını engelleyememiştir.
Eribe’nin yanına ilk koşanlar arasında planör öğretmeni olan Emrullah Ali Yıldız, sağlık memuru olarak çalışan Nihat Bey ve onu kollarına alıp derin hüznün içinde boğulan dayısı Vecihi Hürkuş’tur.
Eribe Kartal Hürkuş: Türk Havacılığının Gururu, Cumhuriyet’in aydınlık yüzü
Yaşanan bu hazin olayın ardından Eribe’yi hiç unutmayan Vecihi Hürkuş yıllar sonra kaleme aldığı anılarında “Havalarda” ismini taşıyan kitabında o anları aydınlatır.
“29 Ekim 1936. Bu büyük gün, kim bilirdi ki hayatıma korkunç bir ızdırap sahifesi olacakmış. Evvela düz bir akışla başlayan hareket kısa bir zaman sonra vrile (spin) kapılarak havanın boşluğu içinde yuvarlanmaya başladı. Bilemiyorum ben ne haldeydim. Yalnızca duyduğum, boğucu bir heyecan içinde hançerelerinden boğuk boğuk yavruma duyurmak istedikleri ‘Aaaç… Aaaç!’ diye bir çığlık halinde haykıran, etrafımda toplanan talebelerimin sesleriydi. Tayyareden ayrılışından sonra 100, 200, 400 ve 600 metre düşüş halinde yavrum bir taş gibi her an büyüyen bir hızla boşlukta yuvarlanıyor, paraşütünü açamıyordu…”
“Yavrum dumanlı gözlerimde kayboldu”
“Bu an, bir heyecan içinde çırpınan duygularım ne ile ifade edilebilir?” ki satırlarıyla tarifsiz acısını anlatmaya çalışan Hürkuş, “Acz içinde titreyen dudaklarımla ulu Allah’ıma yalvarıyorum, yalnız O’ndan istimdat ediyorum yardım bekliyorum), yavrumu koru… Tam 600 metre düşüşten sonra bir an yavrumun üzerinde beyaz bir kubbe göründü. Evet paraşüt açılmıştı ama ne idi bu menhus (uğursuz) tesadüf. Açılan paraşütü uçan bir yıldızın kuyruğu gibi büzüldü ve sonra yavrum dumanlı gözlerimde kayboldu. Koşuyorum. O yere koşuyorum, nasıl bir koşuş bu, heyecanım bende şuur diye bir şey bırakmamış ki bacaklarıma hakim olamıyorum ve düşüyorum. Yine sıçrıyor koşuyor ve koşuyorum, yanıma yetişen motorlu araçları istiskal eden (hoşlanmadığını belli eden) bir his var içimde. Çocuklar ‘Hocam gel gel.’ diye bağırıyorlar, güvenim yok. ‘Ben onlardan daha çabuk yetişeceğim yavruma’ inancı var içimde….” sözlerini yazar.
O anlarda nefes aldığı anlaşılan Eribe dayısına son kez gülümsedi
Korku ve panik havasının hakim olduğu koşuşturmanın sonunda yavrusunun yanına varan Vecihi Bey, o anları anlatmaya devam ediyor:
“Nihayet yavrumun yanındayım. Karşılaştığım hazin sahne ile ruhumu karartan korkunç hadise arasında manası anlaşılmayan bir tezat var. Totom 800 metreden düşüyor ve şimdi yaşıyor. Makulata sığmayan bu hali ifade edecek tek kelime ‘Mucize.’ Yalnız yaşamak değil, hem konuşuyor… Ben mi öldüm ya Rabbi?
Heyecanla üstüne atılıyorum ve yavruma sarılıyorum. Beni görünce gözlerinde beliren bir sevinç hali var. Gülüyor, gülmeye çalışıyor. Yavrum çektiği büyük acıyı suni tebessümü ile etrafına hissettirmemeye gayret ederek bir hata sandığı hareketimi mazur göstermek için, ‘Babacığım kabzayı çektim çektim çok uğraştım ama paraşüt açılmadı. Sonra yedek kabzayı çektim, sonrasını bilmiyorum babacığım.’ diye inliyordu.”
Eribe acısını hissetmiyor ancak paraşütü açamamasının derdini yaşıyordu
HÜrkuş, anılarında gelen cankurtaranla (ambulans) hastaneye doğru yola çıkmışken babalık ettiği yeğeni Eribe’nin belden aşağısının felç olduğunu anladığını aktarıyor. Doktorların morfin kullanmasının acısını dindirdiğini ifade eden Hürkuş, “Yapılan morfin, yalnız ızdıraplarının değil, öldürücü derdinin de örtüsü oluyordu.” ifadelerini kullanıyor ve ekliyor:
“Kuvvetli bünyesinin tahammül haddine katılan morfinin tesiri ona bütün doktorları şaşırtacak kadar normalin üstünde bir kudret vermişti. Doktorlar muayenelerinde ızdıraplarını soruyorlar, o sadece ciğerlerinden muzdarip olduğunu normal bir insan gibi konuşarak söylüyordu. Yavrumun bu mücadelesi tam 9 saat devam etti. Yavrum komalar halinde bile hep uçuyor ve hep atlıyor, sonra da ‘Babacığım açtım, açtım fakat o açılmadı.’ diye inliyordu. Sabah saat 06.10’da değişmeyen kaide tecellisini göstermişti. Gözleri son bir defa ‘Anne’ feryadı ile etrafında aranmış ve kapanmıştı. Doktorlar ve hemşireler etrafında, bütün bakışlar onun kapalı gözlerinde sessiz ayakta idik. Bir feryat, bir hıçkırık tufanı, yaşlar artık beni dinlemedi. Bütün sevgimi, şefkatimi, ümidimi ve her şeyimi bağladığım evladıma feryat idi bu.”
Vecihi Hürkuş yeğeni Eribe Kartal Hürkuş için “cüretli bir uçucu” diyerek onun cesaretini her zaman övdü
Böylesine hazin bir kazada yeğenini kaybetmesinin acısını hayatının sonuna dek yaşayan Vecihi Hürkuş, yeğeni için “cüretli bir uçucu” der ve onun, “Türk havacılığının ruhen çok erken yükselmiş bir vücudu” olmasıyla gurur duyduğunu her fırsatta dile getirir.
Eribe Kartal Hürkuş Türk havacılık tarihinin şehit düşen ilk kadın havacısıdır
Bu hüzün dolu kazanın sebebine ilişkin daha sonra tespitte bulunan Vecihi Hürkuş’a göre Eribe’nin duyduğu heyecan onun paraşütünü açamamasına sebep olmuştur. Tespitin detayında, Eribe’nin uçaktan atlamaya hazırlandığı sırada heyecanlandığı, paraşüt kabzasını, askı kolonu ile birlikte tuttuğu bilgileri yer alırken, kabzayı çekmek istediği esnada, kolon uzamadığı için de paraşüt açılmadığı belirtiliyor. Eribe o anlarda yedek paraşütü açmak istiyor ve virilde iken yedek paraşütü açıyor ancak doğrulurken ayakları yedek paraşüt kordonlarına dolandığı için o da kapanıyor.
Türk havacılığının önemli isimlerinden biri olabilecek genç havacı Eribe Kartal Hürkuş, işte böyle bir sebepten hayatını kaybediyor.