Şu an dünyada yaşıyorsanız, bugüne dek hiçbir insanın yaşamadığı bir deneyimi yaşıyorsunuz demektir. Bu deneyimi ilk defa bizler yaşıyoruz.
İlk defa büyük bir sosyolojik değişimi oluşturan üretim araçları bu denli hızla yükselerek hayatımıza giriyor.
Müthiş bir Türk aydını olan rahmetli Server Tanilli hocayı anarak başlayalım:
“Bir başka anlamıyla uygarlık, bir halkı başka halklardan ayıran, onun özgün yanını ortaya koyan, yaşayış biçimlerinin, kullanılan aletlerin, çalışma biçim ve yöntemlerinin, inançlarının, düşünsel ve sanatsal faaliyetlerin, siyasal ve sosyal örgütlenme biçimlerinin bütünü.”
Burada bizim için en önemli nokta “kullanılan aletler” bölümü. Çünkü doğaya karşı koyma biçimimiz nasıl yaşadığımızı ve kim olduğumuzu belirliyor.
Bu aslında sosyal bilimlere ait ve çok boyutlu bir konu, ancak biz küçük örnekler vererek yolumuzda ilerleyelim*.
Örneğin neden kabileler halinde göçebe şekilde yaşarken bir anda kentler kurmaya ve yerleşik düzene geçmeye başladık?
Neden dünyanın belirli zamanlarında belirli bölgelerde benzer hikayelerle tek tanrılı dinler ortaya çıktı?
Bir Avrupalı ile bir 3. dünya ülkesi insanının geçmişlerini takip etsek, bugünkü yaşam ve gelişmişlik farkını tek bir noktaya indirgeyebilir miyiz? (bkz Tüfek, Mikrop, Çelik)
Bu gibi soruların sosyal bilimlerdeki kabul görmüş cevabı; üretim teknolojisi…
Toprağı işlemek için başında nöbet tutmaya başlayınca taşıyabileceğimizden fazla eşya edinmeye ve yerleşik hale geçmeye başladık. Bir anda yüksek miktarlarda üretim yapmaya başlayınca arz güvenliği sorunu ortaya çıktı. Hasatın başında haliyle güçlü olanlar bekledi. Bu da önce güvenlik için ordu, sonra da istikrar için din temalı devletlerin kurulmasına neden oldu.
Buharlı makinalar keşfedilince bir kişi binlerce adet ürün için gerekli üretim prosesini tek başına akıl edip, kurup, işletebilecek hale geldi. Sonuçta özel sermaye güçlendi ve Fransız İhtilali’yle bir önceki düzenin aktörlerini devirdi.
Bunlar konuyla ilgili okumaya başladığınızda ilk olarak anlatılan klasikleşmiş örnekler.
Gelelim Konumuza, Endüstri 4.0…
Alman hükümeti Endüstri 4.0’ı bir kalkınma hamlesi olarak ortaya attı ve iddiası şuydu:
Tarım Devrimi, Buharlık Makina ve Endüstri Devrimi ve ne olduğunu henüz anlamaya çalıştığımız küresel çapta iletişim ağıyla birlikte gelen Bilişim Devrimi derken, Almanlar üretimde otomasyonun mevcut teknolojilerle gelişebileceğini ve bunun da 4. büyük ekonomik devrim olacağını ilan etti. Sonradan işi biraz kıvırdılar. En sonunda bu devrimin makinalaşma sürecindeki 4. aşama olduğu konusunda herkes uzlaştı.
Buna göre artık tam otomasyon robotlarla yapılacak, üretim süreçlerinde bir fabrika için yalnızca bir mühendis çalışacaktı.
Ekonominin merkezinde yer alan belirleyici unsurdaki insanlar, bu konuyu 3 farklı şekilde karşıladı. Bunlardan ilki; genel trendleri takip eden az gelişmiş ülkelere ait sermayelerdi. Bunlar her trendde olduğu gibi rüzgar yapıcı olarak görev yaptılar ve bu büyük gelişimi henüz anlamadan coşkuyla karşıladılar. Ki biz de bu grubun içindeyiz. Bu nedenle ülkemiz şu an için bir pazar ekonomisi haline geldi. Her dakika kısa süre sonra çöp olacak ürünlere büyük paralar ödüyoruz.
İkinci grup insan temkinli yaklaştı. Koca bir endüstri devrimini bugüne dek canlı olarak izlemiş kimse yoktu. Böyle bir dönüşüm insan hayatına oranla uzun bir zaman aldığından, daha önce doğrudan gözlemlenmiş bir olgu değildi. Şimdiyse tüm dünyanın kısa süre içinde bambaşka bir hale dönüşeceği konuşuluyordu.
Bu insanlar süreci izlemekten hiçbir zaman vazgeçmediler ve fakat muhtemelen şu sıralarda artık bu gerçeği kabul etmişlerdir.
Yalnızca az sayıda uyanık insan ise konunun nerelere uzanacağını anladı. Daha doğrusu hayal edebileceklerinin ötesinde yerlere çok hızlı bir şekilde gidileceğini anladılar ve daha büyük problemleri sorgulamaya başladır.
Bugün 2. Dünya Savaşı yıllarından beri raflarda bekleyen uzun mesafe LoRa modülasyonunun birkaç yıl önce ticari olarak lisanslanmış olması ve LoRa çiplerinin kütüphanelerinin MIT ve Zürih Politeknik’te yazılıyor olması herhalde tesadüf değildir.
Sonuç olarak bugünkü konumuzun temelini aslında şu soru oluşturuyor:
Etrafımızdaki ürünler birbirleriyle haberleşirse hayatımız nasıl değişir?
Basit gibi göründüğüne aldanmayın, bunu insanların telepati yapabileceği ve herkesin birbiriyle haberleşebileceği örneğiyle kıyaslayın…
Tesla’nın Rüyası
Tüm bu olan bitenlerin fitili 19. yy’ın sonlarında ateşleniyor. Hikayenin iki kahramanı var. İnsanlar kimin gerçek mucit olduğu konusunda ikiye ayrılıyorlar. Ve kahramanlardan birinin aşırı mağdur olması nedeniyle, aslında her ikisi de mağdur oluyor.
Tesla bilindiği gibi elektromanyetizmanın rock’n roll çocuğu. İyi bir bilim insanı olmasının dışında gerçek bir mucit. Da Vinci mekanik konusunda ne yaptıysa Tesla da elektromanyetizma için aynını yaptı. Ve herkesin bildiği gibi hayali, tüm gücü kablosuz olarak transfer edebilecek komplike bir sistemle dünyada enerji trafiği yaratmaktı.
İlk radyo denemelerini Marconi’yle eş zamanlarda yaptılar. Marconi O’nu burun farkıyla geçerken, Tesla’ya çok kaba davranıldı. Ancak burada olan bitenin hiçbir zaman Marconi’yle bir ilgisi olmadı. Yani bu başarıyı aslında ikisi de paylaşmalı.
Temelde radyo haberleşmesi ile günümüz “wireless” teknolojisi arasındaki tek fark; farklı heceleniyor olmalarıdır. Temelde olan biten şey oldukça basittir. Bir elektrik devresine entegre edilmiş anten denen bir eleman sayesinde, bir elektrik sinyali havada yayılan bir elektromanyetik dalgaya dönüştürülür. Bu enerji paketi, benzer bir anten aracılığıyla bir elektronik devrenin içine girerek tekrar elektrik sinyali oluşturur. Yani iki anten arasında küçük bir miktar enerji transferi yapmış oluruz. Bu küçük enerjiyi de bilgi transfer etmek için kullanıyoruz.
Böyle bir konuda ikincilik sanki hiçbir şeymiş gibi Tesla bir kenara atılırken, O’nunla birlikte kablosuz güç transfer etme hayali de rafa kaldırılmış oldu. Güç belirli bir süre içinde transfer edilen enerjiye eşittir. Eğer yalnızca küçük bir miktar enerji transferi yerine büyük güçleri transfer edebilseydik dünya belki de bugün kablosuz olmanın yanında bambaşka olurdu. Artık ne yazık ki hiçbirimiz bunu bilemeyeceğiz.
Şimdilik enerjiyi yerinde üretmekle ilgili çözümlerimiz büyük başarılar vadediyor. Bu nedenle konumuz güçten ziyade bilgiyi taşımak.
Bilginin Akışı
Bugün kablosuz iletişimin üzerinden 100 yıldan fazla bir zaman geçmişken, birkaç dolara bir kablosuz haberleşme donanımı olan ve üzerindeki USB sayesinde bilgisayarınıza bağlayıp kolaylıkla programlayabileceğiniz mikroçipler almanız mümkün.
Üstelik pazar o kadar hızlı gelişiyor ki, binlerce sayfalık kullanım kılavuzuna sahip $4’lık çipleri henüz tam kapasite kullanamadan, çok daha fazla gelişmiş bir başka çip yarı fiyatına satışa çıkıyor.
Enstitüler, büyük organizasyonlar ve ticari girişimler açık kaynak kodlarına dayalı büyük bir bilgi ağı ve ekonomi kurmuş durumda.
Eve dönerken bir mağazaya uğrayıp birkaç dolarlık bir geliştirme kartı alın ve eve gelip çayınızı koyup başına oturun. İlk projenizi muhtemelen demliğin sönmeden bitireceksiniz. Kodlama ve elektronik aygıtlar geliştirme hiçbir zaman bugünki kadar ulaşılabilir ve sadeleşmiş olmamıştı.
İşte Endüstri 4.0 üzerinde sörf yaptığımız bi platformsa, üstünde ilerlediğimiz dalga da mikroçip endüstrisindeki bu gelişmedir.
Peki bu tip bir haberleşme ne işimize yarayacak?
İşte tüm sihir burada yatıyor.
Artık hepimiz ceplerimizdeki telefonlarla elektronik olarak bir James Bond’dan daha donanımlıyız. Üzerinde sensörleri ve dokunmatik ekranı bulunan, internet bağlantısı sayesinde bilgi edinme ve haberleşmenin muazzam boyutta olduğu bu cihazla, aynı zamanda görüntülü ve sesli konuşma yapabiliyoruz. Kameraları film çekecek kadar kaliteli ve hepsi bir sigara paketinden daha küçük.
Yanımızda Ay yolculuğunda kullanılan bilgisayarlardan binlerce kat daha hızlı ve çeşitli yeni nesil ekipmanlarla donatılmış böyle bir aygıt taşıyorsak, neden bununla her şeyi kontrol etmeyelim?
Ne kadar mantıklı değil mi?
Örneğin bir termometreyi kablosuz bağlantı özelliği olan bir çip ile okuyup veriyi internette tuttuğum bir veritabanına düzenli olarak atarsam böylece ortam sıcaklığıyla ilgili verilere sürekli olarak erişmiş olurum.
Burası eğer sıcaklığının kontrol edilmesi gereken bir yer ise, aldığım bu verileri ortamdaki iklimlendirme sistemlerini çalıştırmak için kullanabilirim. Hatta çipimin içine doğrudan ne yapması gerektiğini söylemek yerine kendi başına problem çözmesini sağlayacak temel talimatları yazarsam, ortamı istenilen sıcaklıkta tutabilmesi için elindeki sistemleri en verimli şekilde nasıl kullanacağını benden çok daha iyi bir şekilde ve her saniye hesaplayabilir. Ardından da benim için iklimlendirme sistemlerimi en uygun ayarlarda çalıştırabilir.
Elimde bir internet bağlantısı olduğuna göre, çipimin içine bana elektrik kesintilerini de söylemesi için birkaç satır daha ekleyebilirim. Tek yapmam gereken bir pil ile internet bağlantımı aktif tutmak. Böylece elektik kesildiğinde haberim ve daha önemlisi hemen duruma müdahale etmek için yeterli zamanım olur.
İşlerin her adımda nasıl da git gide büyüdüğünün farkında mısınız?
Tek yaptığımız şey bir termometreye kablosuz iletişim özelliği eklemek oldu. Daha sonra bu aygıtı hepimizin haberleşmek için kullandığı adına internet dediğimiz ağ protokolünün içine ekledik. İşte bu nitelikteki her bir aygıta Fiziksel Web Aygıtı (Physical Web Device) ya da kısaca “thing” (şey) diyoruz. Bunlardan oluşan dünya ise Nesnelerin İnterneti (Internet of Things) yani IoT.
İşte tam da şimdi Endüstri 4.0’a hoşgeldiniz…
Siber Otomasyon
Cep telefonlarıyla haberleşebilecek nitelikteki miroçipler Endüstri 4.0’ın annesiyse, yapay zeka ise babasıdır.
Şimdi bir önceki verdiğimiz örneği geliştirmeye biraz daha devam edelim…
Elimde bi termometre ve bir internet bağlantısı vardı. Bu sayede gerçek zamanlı olarak elimdeki tesisin (sera, çiftlik, ev, hastane, depo) sıcaklık verilerini okuyordum. Sonra çipime benim için hesap yapabilmesi adına biraz yüksek matematik dersleri ekledim ve sistem; tesisimin iklimlendirme yönetimini benden devralarak beni hem bir yükten kurtardı, hem de bana kar ettirdi.
Böylece, elimde biriken parayla, bu tesisi güneş enerjisiyle kendini işletebilecek şekilde günelledim. Üstelik artık eğer tükettiğimden fazlasını üretiyorsam, elektriğimi de satabilirim de.
Bu nedenle bu sefer de elektrik sayacımın içine benzer bir çipten yerleştirerek, aynı sıcaklık gibi bu sefer de ne kadar elektrik ürettiğimi ve ne kadar elektrik tükettiğimi/sattığımı görmek istedim. Şu an halen bir kafede oturuyorum, tesisimde kimse yok. Artık sıcaklığın yanında bir de elektrik verilerini görmekteyim. Üstelik cep telefonum açık bile değil. Bilmem gereken bir durum olursa, küçük çipimin mesajı neredeyse dünyanın çevresini dolaşarak bir dizi merkezden geçecek ve 1s bile sürmeden bana bilgilendirme mesajı gelecek.
Bunu gören eş-dost ve komşularım, doğal olarak; hem teknolojinin avantajlarının cazibesine kapılıklarından, hem de biraz kıskançlıklarından, benim sistemime benzer bir sistem satın alarak huzur bulmak isteyeceklerdir.
Peki sorumuz şu:
10 seraya sahip 10 komşu olarak hepimiz seralarımızı cep telefonuyla kontrol edebilir ve enerjisini üretebilir durumdayız. Peki güneş enerjisi yetmediğinde gerekli olan enerjiyi kim kimden nasıl alacak? Yani operasyonla ilgili bu kararları kim verecek?
Kısacası ben ürettiğim enerjiyi bir merkeze transfer ediyorsam ve yan komşum ihtiyaç duyduğunda bu enerji tekrar o merkezden geliyorsa bu büyük bir enerji kaybı ve maliyet. Benim sayacım ve komşumum sayacı haberleşebilmeli ve birbirlerinin ihtiyaçları doğrultusunda gerekli düzenlemeleri kendileri yapabilmeli.
İşte bu noktada bildiğimiz türden dijital elektronik bize yetmiyor. Çünkü sayaç benim gidip satın aldığım bir raf ürünü. Bana özel yapılmadı ve içinde benim coğrafik konum bilgilerim yok. O halde aldığım bu sayaç takıldığı yerde uyandığında, nerede olduğunu kendi anlayabilmeli ve etraflarıyla olan ilişkileri kendisi düzenleyebilmeli.
Hoşgeldiniz… Burası IoE, yani Her Şeyin İnterneti (Internet of Everything)
Sayacım yapay zekası sayesinde ara sıra etrafıyla konuşarak bir takım veritabanları oluşturuyor. Böylece işlerin en verimli şekilde nasıl yürüyeceği konusunu, minik çiplerimizin devasa hesap yeteneklerine bırakıyoruz.
Bunlar bugüne dek yapamadığımız şeyler. Yani bu devrimin modernizm ayağı.
Bir de işin diğer yanı var. Yani bugüne dek zaten yapıyor olmamıza rağmen farklı şekilde yapmaya başladıklarımız…. Bunun için Amazon’da satılan ürünlere bakabilirsiniz.
Ve gelecek nihayet geldi
Bu konuda halen bir sonuca ulaşmadıysanız, bence artık kabul edip kutlama yapmanın tam da zamanı.
Çünkü artık resmen gelecekte yaşıyoruz.
Elinizdeki telefonlarla, çok değil 15 sene öncesine -yani kameralı telefonun ilk çıktığı zamana-, 2000’lerin başına gitseniz, insanlar sizi uzaylı zannedebilirler. Hatta yalnızca dokunmatik ve jiroskoplu ekran bile aynı etkiyi yaratabilir.
Drone’ların yalnızca 4 yıl önce büyük bir patlamayla ortaya çıktığını, uçabilmelerini sağlayan kilit faktör olan mıknatısların bile 2000’lerin başında keşfedildiğini hatırlatmata fayda var.
O yüzden artık bilim kurgu geleceğinin bir parçası olduğumuzu kabul etmeliyiz.
Çok yakın bir gelecekte ve bugüne dek görülmemiş bir hızla, üretimin, tüketimin ve tüm şehircilik operasyonlarının robotlar tarafından yapılacağı ve çok az sayıda kontrol görevlisi dışında çalışan kimsenin kalmayacağı gerçeği, bugünlerde bir dizi insanı fena şekilde stres altına almış durumda.
İşsizlik maaşından, kapitalizm içindeki çeşitli sosyalizm türevlerine, “ideal kapitalizm”den tek dünya devletine kadar konuyla ilgili o kadar çok yorum var ki; kimse 10 sene sonra neler olabileceğini tam olarak kestiremiyor.
Yazının başında bahsettiğimiz gibi bizimkine benzeyen pazar ülkelerinde çöp niteliğinde ürünler cirit atıyor. Tek bir işi yapmak üzere özelleşmiş bir ürün. Örneğin oda termostatı. Kendine ait bir uygulaması var ve kombinizi kontrol etmek için kullanıyorsunuz. Fiyatı çok makul, örneğin $30. Ancak bir süre sonra perdelerinizi de bu şekilde kontrol etmek isterseniz onun için de ayrı bir ürün almanız gerekecek. Bu şekilde her bir basit fonksiyon için sürekli uygulamadan uygulamaya geçmek ve bir sürü bağımsız ürünle uğraşmak zorunda kalacaksınız. Ve ürünleriniz birbirleriyle değil, yalnızca sizinle konuşabilecek. Tasarımdaki başarısızlıkla da cabası. Bu ürünler maalesef ülkemizde çok rağbet görüyor. Kısa bir süre sonra hepsi çöp olacak.
Dünyada ise cep telefonu firmaları, otomotiv firmaları ve e-ticaret firmaları arasında büyük bir savaş var. Otomotiv dünyası, dünya liderliğini cep telefonu firmalarına kaptırmanın sarsıntısını atlatmak adına karşı bir hamle yaptı ve “otonom sistemler dünyasını cep telefonu firmalarına bırakmayacaklarını” söylediler. Buna karşın e-ticaret siteleri mali olarak çok güçlü ve piyasayı yönlendirme yetenekleri var. Artık yüksek teknoloji komponentler yalnızca Amerika ve Japonya’da üretilmediğinden, e-ticaret siteleri; asya kaplanlarını oyuna istedikleri oranda dahil ederek savaşın rengini değiştirebiliyorlar. Tüm bu konuşmaların $4’lık bir çiple başlaması işte bu gerçeğe dayanıyor.
Amazon tüm dünyada bu konudaki en büyük kümelenmeyi yarattı ve duruşuyla dünya liderliğini ilan etmiş gibi. Alexa adında bir kişisel asistan geliştirdi ve geliştiricileri kendi ürünüyle uyumlu ürünler yapmaya yönlendirdi. Bu sayede tüm bu otonom sistemleri tek merkezden ve kolayca kontrol etmek mümkün.
Avrupa ve Amerika’da Alexa artık kullanılıyor ve pazarda her gün ona uyumlu ürünler çıkmaya devam ediyor. Yine de bu teknolojilerin şimdilik kayıtlı ekonomilerde düzgün çalışabileceğini söylememiz gerek.
Evinizdeki akıllı çöp kutunuz maalesef henüz köyden gelen salçanın barkodunu okuyup ayırt edemiyor. Ya da köy salçası çok tuzlu, bu hafta bir detoks yap önerisinde bulunamıyor.
Ancak yine de gelecek bizi hızlıca değiştirmek üzere ve bizler bu ülkenin insanları olarak bu büyük değişimi izleyerek, yalnızca müşteri durumundayız.
* Meraklıları için Server Hoca’nın Uygarlık Tarihi kitabı 1972 — 1975 yılları arasında, yüksek öğretim için kentlere gelmiş öğrencilerin kültür eksiklerini gidermek için yazıldı ve sonradan bir külte dönüştü.