Bahar geldi işte yeniden; cemreler düştü, Nevruz geçti ve baharın en güzel ayı nisan da geldi. Güneş bulutlarla kavga etse de artık yüzünü daha çok gösteriyor; sıcacık ışıkları kıyıdan kenardan ısıtıyor ruhumuzu. Umut çiçekleri baş veriyor dallarda…
“İmkansız şey
Şiir yazmak,
Aşıksan eğer;
Ve yazmamak,
Aylardan nisansa…”
…demiş ya Orhan Veli, işte biz de en güzel bahar şiirlerini derledik bu nisan ayında sizler için. İçimize sevgi dolsun, umut dolsun diye… Çünkü bahar, umut demek değil midir?
Bahar ve Biz
Yılda bir kere çıldırır ağaçlar sevincinden
Rabbim ne güzel çıldırır.
Yılda bir kere uzatır avuçlarını yaprak;
Sevincinden titreyerek.
Yılda bir kere kendini verir toprak
Yılda bir kere yarılır bahçeler hazdan
Rabbim ne güzel yarılır.
Biz de bir kere sevinebilseydik.
Çiçek açmış ağaçlar gibi çıldırasıya.
Kim bilir belki bir gün sulh olunca
Biz de deliler gibi seviniriz,
Ağaçları ve baharı taklit ederiz
Renkli bez parçalarıyla donatırız şehri
Renkli ampuller asarız pencerelerden
Kim bilir belki bir gün sulh olunca
Biz de çatır çatır çatlarız bin bir yerimizden
Ağaçlar gibi…
Bahar Geliyor
Damlardaki kar, saçaklardaki buz,
Kanı kaynayan suya dar geliyor.
Haberin var mı? Oluklardan
Akan su sesinde bahar geliyor.
Duy güneyden estiğini rüzgarın;
Göreceksin neler olacak yarın.
Yuvada çırpınan yavru kuşların
Uçmak hevesinde bahar geliyor.
Bahar Çarpması
neyine güveniyor bu kış artığı serçeler
üç beş çırpı bacak sabahın essalatında
arsız gagalarıyla cam kafesimi tıklayarak
zıplayıp tozutuyor miskinliğimin üst katında
bir dışarı çıkmayagör bayram yeri bahçeler
asmalar suyundan veriyor balkon demirlerine
fesleğen göz kırpıyor çapkınca nazlanarak
sarmaşıklar konuk gitmiş hanımellerine
karanfil sevdasından bir kemik bir deri
şebboylarda yazdan kalma gizli bir firak
yine de kırık kovalıyor gözlerinin feri
güller dikenini batırıyor sitemlerine
sardunyalarda bir merak fettan bir çene
selamlar sarkıtıyor ıhlamurlu sokak
her ey bu serçelerin haltı / bu hinoğluhinler
onlar çözmüş olmalı düşbağını sevincin
işin yoksa aşık ol giderayak kim dinler
bahar çarpmış sanmaz mı seni böyle görenler
göğsüne bastırdığın rüzgara aldanarak
biraz dikkat n’olur incinmesin şiirler…
Ahmet Günbaş
Gelişin Erguvan Baharıydı
sağanak bir yağmurdu zaman
bardaktan boşanırcasına
yağıyorduk ki biz
diz dize göz göze
sığıntı bir beraberlikte
kendimizden gitmişiz
eylül yağmurlarında
sızıp kaldı gün
şırıl şırıl ıhlamur ağaçları
biz sırılsıklam
yerin dibine girdik
yerin dibine batsın ayrılık
ayrılığın bağbozumu
ellerimde titreyen dokunuşun
avuçlarım tutuştu
gözlerime konuşlanan bakışın
bir baktı pir aktı ki
alkımına kapıldık
gelip çattı zamansızlık
bırakıp kaçtı bizi
gün akşama iniyordu
gök ekin biçiyordu gözlerin
saçların sırılsıklam bir eylül
o gün içime çöktüğün gündü
mevsim hüzündü
yerin dibine girdik
yerin dibine batsın ayrılık
gelişin erguvan baharıydı
kuşandım
gidişin zemheriydi
uzadıkça kışladım
Ali Ekber Ataş
İlkbahar
Yüzümü bulutlara kaldırıp
Dua eder gibi mırıldanıyorum
Kuşlarla, otlarla yıkanıyorum
Rüzgârla, ilkbaharla
Güneş gözkapaklarımı ısıtıyor
Ah! Güvenilmez ilkbahar güneşi
Rüyada mıyım, gerçek mi bu
Hem var gibiyim, hem yok gibi
Bir güney kentinde, bir kıyı kahvesinde
Başakların sonsuz salınışı
Burada, kendimle baş başa
Ömrümü böylece tamamlayabilirim
Bir kuşu dilinden hiç öpmedim
Belki bir gün öpebilirim
Belki bir gün rüzgâr olurum ben de
Eserim başakların üzerinden
Kalbim bir yaz gününe karışsın isterim
Bir kuş cıvıltısında doğmak için yeniden
Ataol Behramoğlu
Bahar Şiiri
Bu sabah mutluluğa aç pencereni
Bir güzel arın dünkü kederinden
Bahar geldi, bahar geldi güneşin doğduğu yerden
Çocuğum uzat ellerini
Şu güzelim bulut gözlü buzağıyı
Duy böyle koşturan sevinci
Dinle nasıl telaş telaş çarpıyor
Toprak ananın kalbi
Şöyle yanı başıma çimenlere uzan
Kulak ver gümbürtüsüne dünyanın
Baharın, gençliğin ve aşkın
Türküsünü söyleyelim bir ağızdan
Ataol Behramoğlu
Bahar Sarhoşluğu
İki sevgilinin gülüşüne benzer
Bir nisan havası değil mi esen?
Zincirlere, kelepçelere inat,
Kanatlarımı açmak zamanıdır;
Allahaısmarladık kaldırımlar.
Giyenler düşünsün dar elbiseyi;
Ölçülü sözü, hesaplı adımı
Ben kurtuldum kafeste kuş olmaktan;
Saltanat sürer gibi uçuyorum,
Erik ağacı gelin olduğu gün.
Hayranım bu şehrin bacalarına.
İrili ufaklı hep bir ağızdan,
Nasıl derinden gökyüzüne doğru
Bir türkü söylüyorlar öyle sessiz!
Dumanın daim olsun güzel baca!
Yuvası saçakta kalan kırlangıç,
Yavrusu dallara emanet serçe.
Derken camiler üstünde güvercin,
Minareler katından geçiyorum,
Gökyüzü mahallesi İstanbul’un.
Süt beyaz bir martıyım açıklarda,
Gemilere ben yol gösteriyorum,
Buğday ve ilaç yüklü gemilere.
Bir kanat vuruşta bulutlardayım;
Bir süzülüşte vatanım dalgalar!
Yitik Bahar
Hayat kar altında kalan bahar
Çiçekleri üzerinde ölüyor en bereketli ağaçlar
Üretkenlik dört duvar arasında
Kar yağıyor bahar dallarına
Üç bin yıllık hayatın bilgesi
Sevene acı veren bedeni bal ülke
Işıkların ardında solup gidiyor insanlar
Kar yağıyor güneşli kirpiklerine
Yalnız sevda ve kocalma hüznünü yakıştıran ozan
Karşında bir sigara içip ölebilirdik
İlk sen mi soldun böyle uzak toprağından
Denizlerde yatanlar adları yitik
Boyna dolanan kement, Magosa kalesi
Hepsi sayılsa tüm bir tarih mi?
Hayat, kar altında kalan bahar çiçekleri
Yazın tek tük meyve dallarda
Kim doyacak, kim doyuracak
Turgay Fişekçi
Uyuyan Güzel Anneye
Anne, bahar geliyor uyansana
Çık altın eşikte bekle beni,
En güzel tılsımları buldum sana
Koklayabilmek için nefesini.
Yeni açmış şu erik hatırlatır
Bana ağaçları çok sevdiğimi,
Sevginle mi ıslanmış şu sonsuz kır,
O kara bırakmışsın gözlerini.
Gül güzel annem benim, benim rüyam
İçimden çiçekli bir yol var sana,
Senin yerine biraz ben uyusam
Anne bahar geliyor uyansana.
Ceyhun Atuf Kansu
Baharın İlk Sabahları
Tüyden hafif olurum böyle sabahlar
Karşı damda bir güneş parçası
İçimde kuş cıvıltıları şarkılar;
Bağıra çağıra düşerim yollara;
Döner döner durur başım havalarda.
Sanırım ki günler hep güzel gidecek;
Her sabah böyle bahar;
Ne iş güç gelir aklıma ne yoksulluğum.
Derim ki: “Sıkıntılar duradursun!”
Şairliğimle yetinir
Avunurum.
Baharı Beklerken Yazılmış Şiir
O günü görmek için sade bekleyeceğiz
Göreceğiz bir sabah yeşil tomurcukları.
Hazırlanıyor gibi gökyüzü ufuk deniz
Bir sabah dökülecek baharların baharı.
Bu bahar yalnız mesut günler taşımaktadır
Baş başa kalacağız kenarında bir suyun
Göz alabildiğine yeşil uzanan çayır
Bir saadet içinde sessiz otlayan koyun.
Bu bahar güleceğiz en içten bir sevinçle
Bir melek ordan bize uzatacak elini.
Beni bırakma kalbim, kalbim sen bana söyle.
Ümitlerin en güzelini!
Ziya Osman Saba
Bahar Ayları
Aha geldi geçti bahar ayları
Kuş mu konar gayrı selvi dalına
Gel otur yanıma ağlama bari
Türküler yaz, duyalım dediler vay
Biterm’ola yüreğimin yarası
Merhemimdir kaşlarının karası
Elbistan ile Akçadağ’ın arası
Gönlüm düştü böyle tatlı geline vay
Ömür pençesini takip gidiyor
Geçtiği yerleri yakıp gidiyor
Biçare gözlerim akıp gidiyor
Bin dokuz yüz altmış yedi yılına vay vay
Der Mahzuni yüreğime can gelir
Dermansız doktorlar her zaman gelir
Azrail çökse de gene can gelir
Yeter ki al yatır beni koluna vay.
Cemre
Bilirsin Sevgili,
Dört kitapta yeri var;
En büyük erdemdir sabır, ağulardan süzülmüş.
Zulüm olsa da,
Bekle.
Bekle!
Gök ılınır, toprak ılınır, su ılınır,
Hep sürmez bu zemheri,
Düşer cemre.
Durur fırtına Mavi kız,
Yüklenir zulmünü,
Bir minik kardelene yenilir,
Yenilir gider bu kar ve buz.
Bekle, bahar gelir!
Önce yalnız bir atlı gibi,
Öyle aydınlık ve beyaz
Ulu dağların doruklarında gelir.
Yürek kaldıran, kanat açtıran
Bir eski zaman atlısı gibi dolanır,
Dolanır karanlıklarını memleketimin,
Ses olur dev ıssızlıklarında,
Bir müthiş ışık olur,
Bekle şafak gelir!
…ve bilirsin sevgili,
Ay büyürken gökyüzünde bir salkım söğüt,
Tüy kesen kılıç ağzı gibi incecik bir ışıktır önce,
Ardından kıyamet orduları gibi ağarak dört yana,
Mavi gelir, ışık gelir,
Bekle güneş gelir.
Bekle… gelir!
Bekleme!
Dikil onurunla, ulu ağaçlar gibi,
Daldır köklerini toprağa,
Bırak öte yüzünden çıksın, yer kürenin.
Ancak o zaman açar,
Açar sarı gülleri yüreğimin,
Ay büyür, ayla olur,
Ateş böcekleri sarar dallarımı.
O gün can,
O gün bir bahar gelir.
Bir bahar gelir!
Şenol Yazıcı
Bahar Gelme Üstüme!
Bahar, yalvarırım çek git işine!
Salma üstüme çiçeklerini,
…aklımı çelme!
Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek
uyanıyor bahçemde sonra güneşle oynaşıp
tütsülenmiş gibi buğulanıyor.
Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları
salkım saçak çiçek…
Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem…
Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu,
toprakta türlü çeşit börtü böcek…
Yapma bunu bana bahar,
Böyle üstüme gelme…
Zaten damarlarıma zor zaptediyorum kanımı…
Çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime…
Kalbimin buzları erimiş.
Göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla
geziyorum nicedir…
Bir de sen çıldırtma beni…
Krizdeyim ben… tembelliğin sırası değil, uyamam sana…
Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına,
kokularına hakim ol.
Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa
çağırmasınlar beni…
Bulutların üşüşmesin başıma…
Girme kanıma benim…
…yoldan çıkarma…
Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin,
afrodizyakların en etkilisi,
Sevdanın suç ortağısın.
Kıyma bana…!
Biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksin aşka;
gövdemi azdırıp sonra birden çekip gideceksin.
Tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını,
beni bir kuraklığın ortasında terk edeceksin…
O iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman…
Ne o delişmen sabahları kalacak, ne günaha çağıran
çapkın eteklerin uçuştuğu günbatımları…
Tembel kuşların şakımaktan bitap, ebruli çiçeklerin
kokmaktan…
Buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgarlarında…
Yeşerttiğin çiçekler, yürekler solacak;
damar damar çatlayacak ruhumuz…
Hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden,
yüreğim viraneye…
Her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da…
Ebedi bahar, bir başka bahara kalacak.
İyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar…
İŞ açma başıma…
Git işine!
Yoldan çıkarma beni
Bahar mıdır?
…………………..
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma…
Bahar mıdır bizi bu hale getiren? Galiba.
Ben her bahar aşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç,
Ama olsun… İstemek de güzel…