Son nefesine kadar mücadeleyi bırakmadı bu “anarşist feminist kraliçe” (kraliçe ifadesi fazlasıyla çelişmiyor mu Emma’yla?) Defalarca sürgün yedi, yok edilmek istendi, halk düşmanı ilan edildi. Konuşma yapacağı yerlerde bütün kolluk güçlerinin seferber edilmesine sebep oldu, öyle de korkuttu iktidarı. Hatta onun yüzünden, ABD anarşistleri kolayca sınır dışı edebileceği -sanırız halâ geçerli olan-bir yasa çıkarmak zorunda kaldı. Yani kısaca devlet, askeriyle, polisiyle, kilisesiyle dur durak bilmeksizin saldırdı Kızıl Emma’ya. Ama nafile…
Emma, kişiliğiyle, ilham veren yaşamıyla, yeri geldiğinde hiç çekinmeden sorgulayıp değiştirdiği anarşist tavrıyla ve özellikle de kadını nesne olmaktan çıkarıp hayatın tam ortasına koyan düşünceleriyle yaşamaya devam ediyor zihinlerde.
Bugün onun doğum günü. Tarihe ve belleklere adını tırnaklarıyla kazıyan bu mütevazı kadını hatırlamamak olmaz. İyi ki doğmuş, bin bir zorluk içinde de olsa, iyi ki var olmuş Emma. Onu, kitaplarından da olsa, iyi ki tanımışız biz de…
“Kadının gelişimi, bağımsızlığı, özgürlüğü kendisinden gelmelidir. İlk olarak kendisini bir seks objesi değil, bir kişilik olarak ortaya koymalıdır. İkincisi, hayatını basit, fakat zengin ve derin kılarak, kendi bedeni üzerinde başkalarının iddia ettiği tüm haklara karşı koymalı, istemediği sürece çocuk yapmamalı, tanrının, devletin, kocasının, ailesinin bir kulu olmaya karşı çıkmalıdır. Bu da hayatın tüm karmaşıklığını ve özünü anlamaya çalışarak, yani kendini toplumun fikirlerinden ve yargılarından özgürleştirerek olur.”
Dünyayı değiştirmeye geldi
Geleceğin bu azılı anarşisti, 1869’un 27 Haziran’ında, Litvanya’da, bir Yahudi olarak dünyaya geldi. (Mezar taşında 29 Haziran yazsa da doğum günü resmi kayıtlarda 27 Haziran olarak geçmektedir.) Emma henüz 13 yaşındayken ailesi St. Petersburg’a taşındı. Rusya onlar için tehlike arz ediyordu. Çünkü II. Alexander henüz öldürülmüştü ve Yahudilerin bir katliama kurban gitme ihtimalleri vardı.
Anarşizmin tohumları: Çernişevski
Taşındıkları ilk zamanlar Emma okula gidiyordu ama 6 ay kadar kısa bir süre sonra, ailesinin yaşadığı maddi sıkıntılardan dolayı okulu bırakıp çalışmak zorunda kaldı. Çernişevski’nin Nasıl Yapmalı’sı tam da bu sıralar karşısına çıktı. Sonradan kafasında tam anlamıyla netleşecek anarşist fikirler, bu kitapla birlikte filizlenmeye başladı Emma’da.
Kendi hayatının kumandanı
15 yaşına bastığında, babası bu yeni yetme anarşisti evlendirmek istedi, Emma tabii ki karşı çıktı. 17 yaşında ise ailesinin kararıyla, kız kardeşi ile birlikte New York’a, diğer kardeş Lena’nın yanına gitti. Burada bir tekstil fabrikasında çalışmaya başladı.
Dönüm noktası: Haymarket Olayı
Anarşizmle bağlarını daha da güçlendiren ve onu tam anlamıyla bir anarşist yapan olay, 1886’da gerçekleşen, 1 Mayıs’ın doğmasına neden olan Haymarket Olayı oldu. Haymarket Meydanı’nda düzenlenen miting sona ermek üzereyken provokatörler tarafından polislere atılan bir bomba 7 polisin ölmesine sebep oldu. Bu olaydan dolayı yedi işçi idam cezasına çarptırıldı. İşçilerden ikisinin cezası ömür boyu hapse çevrildi, biri hapisteyken intihar etti, diğer işçilerden dördü ise asıldı. İşte bu olay Emma’yı anarşizmde bir üst noktaya taşıdı.
Kendisi gibi bir işçi ile evlendi
İlk evliliğini 1887’de kendisi gibi bir fabrika işçisi olan Jacob Kersner ile yaptı. Anarşist harekete kaptırdığı gönlü, evliliğini bitirdi.
Die Autonomie ve Kropotkin
New York’ta bir gazete yöneticisi olan anarşist Johann Moss ile arkadaş oldu. İlerleyen süreçte, Moss’la yaşadığı fikir ayrılıkları, ondan da uzaklaşmasına sebep oldu. Artık Die Autonomie dergisi daha çok ilgisini çekiyordu. Çünkü bu dergide Kropotkin’in yazıları yayımlanıyordu. Kropotkin’in görüşleri Emma’da fazlasıyla yer etti ve karşılık buldu.
“Dans edemediğim devrim, devrim değildir”
Emma Goldman’ın, anarşist olsun olmasın herkes tarafından bilinen bu sözü etmesine vesile olan olay, bir rivayete göre ciddi bir siyasi toplantının hemen ertesinde yaşanır. Emma, verilen bir yemekte çılgın gibi dans edip ortalığı birbirine katar. Durumdan hoşnut olmayan civardaki abilerden biri gelir ve “Emma, koskoca anarşistsin, yakışıyor mu hiç sana!” babında bir cümle kurar. Emma da bu sözüyle karşısındaki ahlak zabıtasına bir güzel giydiriverir. Söz başlıktaki gibi anılsa da, sözün orijinali “If I can’t dance, it’s not my revolution”dır.
En önemli yoldaşı: Berkman
Sonraki süreçte New York’ta, o dönem anarşist hareketin Amerika’daki önemli figürlerinden biri olan Alexander Berkman ile tanıştı ve beraber yaşamaya başladı. 1892’de de Berkman ile Henry Clay Finch’e başarısız bir suikast girişiminde bulundular. Suikastın hedefindeki kişi yaralanarak kurtuldu. Berkman 22 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 14 yıl hapis yattı, 1906’da salındı.
Bu suikastı planlamalarının sebebi, Finch’in, fabrikasında başlayan grevi silahlı muhafızlarla bastırmasıydı.
Müdahaleler artıyor
Goldman’ı devletin gözünde daha da sivrilten hareketi, bu suikastı savunması ve haklı çıkarmaya çalışması oldu. Bu olaydan sonra Goldman’ın konuşmalarına yetkililer devamlı müdahale etmeye başladı.
“Vermezlerse alın!”
1893’te işsizleri kışkırttığı gerekçesiyle tutuklandı ve Blackwell Adası Cezaevi’nde 1 yıl hapis yattı. Tutuklanmasına sebep olan söylemi de bir başucu sözü oldu: “İş isteyin. Eğer iş vermezlerse, ekmek isteyin. Eğer ekmek vermezlerse, ekmeğinizi alın!”
Anarşist olması yetti
Tarihler 8 Eylül 1901’i gösterdiğinde, Şikago’da, McKinley suikastı sebebiyle tekrar tutuklandı. McKinley’i vuran kişi bir anarşizm sempatizanı Leon Czolgosz’tu. Ama olayla ilgisi olmayan kişiler de tutuklandı. Zira devlet, anarşist hareketin halk nezdindeki itibarını sarsmak istiyordu. Czolgosz idam edildi, Emma Goldman 24 Eylül’de serbest bırakıldı.
Dünya Savaşı ve bir dönüm noktası
Emma Goldman 11 Şubat 1916’da tekrar tutuklandı. Bu kez tutuklanma sebebi, doğum kontrolü hakkında dağıttığı bilgilendirici dokümanlardı. Hayatının akışını değiştirecek tutuklanma 1917’de gerçekleşti. Goldman, Alexander Berkman, Eleanor Fitzgerald ve Leonard Abbott ile birlikte “Zorunlu Askerliğe Hayır” adında bir birlik kurdular ve I. Dünya Savaşı’na karşı gösteriler düzenlediler. Bu eylemleri üzerine 2 yıl tutuklu kaldılar ve sonra da vatandaşlıktan çıkarılıp Rusya’ya sürüldüler.
Rusya günleri: Büyük bir hayal kırıklığı
Rusya’da Bolşevikleri destekledi Goldman, ülkeyi gezip politik baskı ve diğer zor koşullara şahit olana kadar. Bolşevizme sempatilerini yok eden olay ise 1921’de gerçekleşen, Kronştad denizcilerinin ve askerlerinin Bolşeviklere karşı ayaklanması oldu. Bu süreçte Emma grevdeki işçilerle dayanışma içinde oldu, ama Kızılordu ve Troçki tarafından saldırıya uğradılar. Bu olay bir kırılma yarattı ve 1921 Aralık’ında Rusya’yı terk ettiler. O dönem yaşadıklarını “Rusya’daki Hayal Kırıklığım” ve Rusya’daki İlave Hayal Kırıklığım” kitaplarında anlattı.
Şiddete başvurmak vs şiddeti kurumsallaştırmak
Rusya deneyimi, o zamana kadar şiddet yanlısı olan Emma’nın düşüncelerini başka yönlerden de değiştirdi. O coğrafyada tanıklık ettiği şiddet ve güç kullanımı, onun şiddete ve güce bakış açısında birtakım kırılmalara yol açtı. “Amaç, aracı haklı kılar” şeklinde özetlenebilecek görüşlerini, yeniden değerlendirdi. Bu değerlendirme sonucunda vardığı noktayı şöyle ifade etti: “Geçmişte her büyük siyasi ve toplumsal değişimin şiddeti gerektirdiğini biliyorum. Ancak bir çarpışma sırasında savunma aracı olarak şiddete başvurmak bir şey; terörizmi bir ilke haline getirmek, onu kurumsallaştırmak, ona toplumsal mücadelede en hayati yeri vermek bambaşka bir şey. Böylesi bir terörizm, karşı devrimi besler ve sonuçta kendisi giderek karşı devrim haline gelir”.
“Hayatımı Yaşarken”
1926-1928 yılları arasında Kanada’nın Toronto şehrinde sürdürdü yaşamını. 1928’de Fransa’ya, Saint-Tropez’e taşındı ve 1936’ya kadar burada yaşadı. Burada geçirdiği süre içinde, “Hayatımı Yaşarken” adlı otobiyografisini yayımladı. Yine bu dönemde, İskandinavya ve Almanya’da, faşizm tehdidi ve Nazizmin yükselişiyle ilgili konuşmalar yaptı.
Bitmek bilmeyen mücadele
Yoldaşı Alexander Berkman, kanser olduğunu öğrendikten sonra 1936’da intihar etti. Yine aynı yıl Emma, İspanyol İç Savaşı’nda devrimcilere destek vermek için İspanya’ya gitti. Bu yolculuğu yaptığında 67 yaşındaydı. Çarpışan İspanyol anarşistlere kaynak sağlamak için Londra’da ofis açtı. Mücadele yenilgiyle sonuçlanınca, çocuk ve kadın göçmenler için kaynak toplamak amacıyla 1939’da tekrar Toronto’ya yerleşti.
Kahramanlarının yanı başına gömüldü
Emma Goldman 14 Mayıs 1939’da Toronto’da öldü. Hayatını değiştiren Haymarket Olayı’ndan sonra asılan kahramanların mezarlarının bulunduğu yerin yakınlarında bir yere gömüldü.
Emma’nın ardından
Ardında, feminizmle birleştirdiği anarşizmi ve insanların daha iyi koşullarda yaşaması için verdiği mücadeleyi bıraktı. Onun bu bitmek bilmeyen mücadelesi, anarşist ve sosyalist pek çok kişiye ilham verdi. Yayımlanan eserleri şunlar:
* Anarşizm ve Diğer Makaleler
* Modern Tiyatronun Toplumsal Önemi
* Rusya’daki Hayal Kırıklığım
* Rusya’daki İlave Hayal Kırıklığım
* Hayatımı Yaşarken
* Anarşizm Neyi Savunur?
* Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir