Ana sayfa » Tarih » Osmanlı İmparatorluğu’nun Paşa Ünvanı Verdiği Tek Kadın: Emine Valide Paşa Kimdir?
Osmanlı İmparatorluğu’nun Paşa Ünvanı Verdiği Tek Kadın: Emine Valide Paşa Kimdir?
Emine Valide Paşa, Osmanlı tarihinin yalnızca saray entrikalarıyla değil, zarafetle örülmüş kadın hikâyeleriyle de yazıldığını hatırlatan eşsiz bir isim.
Tarih dediğimiz şey, çoğu zaman erkeklerin attığı imzaların, kazandığı savaşların ve sahip olduğu unvanların çevresinde döner. Oysa bazı hayatlar vardır ki ne kılıç kuşanır, ne saray tahtında oturur; ama geride bıraktıkları iz, koskoca bir hanedanı temsil edecek kadar güçlüdür. Emine Valide Paşa’nın hikâyesi, tam da böyle bir izdir. O, ne bir hükümdardı, ne de bir savaş komutanı. Ama Osmanlı Devleti ona, bugüne kadar hiçbir kadına vermediği bir unvanı verdi: Paşa. Bu sadece resmî bir unvan değil, bir duruşun, bir vakarın, bir diplomasi inceliğinin kabulüdür aslında. Çünkü Emine Valide Paşa’nın yaşamı, tek başına kadınlığın değil; zarafetin, onurun ve devlete duyulan derin sadakatin bir temsiliydi. Onun öyküsünde, bir yalıya sığdırılmış koca bir tarih; iki başkent arasında sıkışmış bir aidiyet duygusu ve adının nasıl yazıldığından bile incinen bir kalbin gururu saklıdır. İşte bu yüzden, Emine Valide Paşa adı yalnızca bir arşiv kaydında geçmez; İstanbul’un rüzgârında, Boğaz’ın serin sularında ve Bebek’teki o sessiz yalıda hâlâ fısıldanır gibi yaşar. Hadi gelin Emine Vali Paşa kimdir birlikte inceleyelim.
Osmanlı’nın paşa ünvanı verdiği tek kadın: Emine Valide Paşa
Tarih kitaplarında sayfalar genelde büyük zaferlere, hükümdarların unvanlarına ve savaşların gidişatına ayrılır. Ama bazen bir kadının incinmiş kalbi, reddedilen bir bağış ya da başka bir ülkeye taşınan bir mezar taşı da tarihin hafızasında derin izler bırakır. İşte o izlerden biri, hatta belki de en zarifi: Emine Valide Paşa.
Bugün İstanbul Boğazı’nda, Bebek semtinden geçerken bir yalı görürsünüz. Artık kimsenin içinde yaşamadığı, ama ruhunun hâlâ o odalarda dolaştığı bir yalı… Adına sadece bir “hanım” denmiş olsa da, o kadın Osmanlı’nın “paşa” unvanı verdiği tek kadındı. Babası damat İlhami Paşa, annesi ise sultan Abdülmecid’in kızı Münire Sultan’dır. Gerçek adı Emine Necibe İlhami Hanımsultan. Fakat halk arasında daha çok Bebekli Emine Hanım olarak anıldı. Oysa o, bu basit hitapla anılacak biri değildi. Kökleri Osmanlı sarayına ve Kavalalı Hanedanı’na uzanıyordu; taşıdığı asil kimlik, yalnızca bir soy bağından ibaret değildi – tarihle ve diplomasiyle örülmüş bir ömürdü onunkisi. Tarihi kayıtlara göre kendisine paşa ünvanını II. Abdülhamid vermiştir.
İki saray arasında: Kahire ve İstanbul
Mısır, İngiliz işgali altındayken Emine Hanım, Kavalalı soyundan gelen eşi Tevfik Paşa ile birlikte Kahire’ye taşındı. Eşi, Mısır Hidivi’ydi; yani bugünkü anlamda bir vali ya da prens. Mısır artık onun ikinci vatanıydı ama İstanbul’la olan gönül bağı hiç kopmadı. İngiltere’nin Mısır üzerindeki etkisi arttıkça içerideki huzursuzluk da derinleşti. Ve işte o dönemde, Emine Hanım devreye girdi. İstanbul’a bir mektup yazdı. İçeriğinde, Mısır’da çıkarıldığı iddia edilen “muzır şahıslar” yani zararlı kişilerin isimleri yer alıyordu. Belgeler, onun diplomasi sahnesinde sessiz ama etkin bir rol oynadığını gösteriyor.
I. Dünya Savaşı başladıktan sonra oğlu Abbas Hilmi Paşa ile birlikte İstanbul’a döndü
Savaş, sadece coğrafyaları değil, hanedanları da sürgün etti. Emine Hanım, Bebek’teki yalısına çekildi. Bu yalı, sadece eşinden kalan bir miras değil; onun için geçmişin, sadakatin ve anıların somut bir temsilcisiydi.
Cumhuriyet’in ilanından sonra, elindeki bu kıymetli yapıyı yeni kurulan devlete bağışlamak istedi. Lakin gönderilen resmi yazılarda kendisine “Valide Paşa” değil, sadece “Bebekli Emine Hanım” denildi. Bu kelime farkı, onun gözünde bir unvan meselesinden daha fazlasıydı. O kelime, geçmişe, kimliğe, emeğe ve hafızaya açılan bir saygı kapısıydı. Kapanınca, onun da gönül kapıları kapandı. Ve bağış fikrinden vazgeçti. Yalı, sonunda Mısır Hükûmeti’ne bağışlandı. Bugün hâlâ Mısır Konsolosluğu olarak kullanılıyor.
1931 yılında İstanbul’da vefat etti. Ama vasiyetinde şu yazıyordu: “Beni Mısır’a götürün.”
İsteği yerine getirildi. Cenazesi Kahire’ye taşındı. Sonrasında eşi Tevfik Paşa’nın yanına defnedildi. Hayatı nasıl iki başkent arasında geçtiyse, mezarı da iki ülke arasında bir hatıra köprüsü gibi kaldı. Mısır basınında onun hayırseverliğinden, özellikle yoksullar ve hastalar için yaptığı çalışmalardan söz edildi. İstanbul’da ise onu tanıyanlar ona “hayırseverlerin annesi” derdi.
Mısır, yüzeyden bakıldığında Batı’nın sömürüsünden en az zarar görmüş ülke gibi durabilir. Ama İngiltere’nin içeride bıraktığı izler hâlâ toplumun ruhunu kanatıyor
Emine Valide Paşa’nın yaşamı da, işte o gölgeli tarihin içinden süzülüp gelen bir asalet hikâyesidir. Batı’nın sinsi nüfuzuna karşı, Osmanlı terbiyesiyle ve sadakatiyle dimdik duran bir kadın… Torunlarından biri onun için şöyle demişti:
“O bir devletin kız evladıydı. Ne unvan için yaşadı, ne intikam için döndü. Ama unvanı silinince, vefasını başka bir devlete sundu.”
Emine Valide Paşa, işte böyle bir kadındı. Ne tam Mısırlı, ne sadece Osmanlı… Ama iki köprünün tam ortasında, incelikle örülmüş bir sadakat hikâyesiydi.