Dünyada her dönemde ekonomik kriz yaşanmış. Paranın icadından beri… Ancak küreselleşme dediğimiz kavram hayatımıza girdiğinden beri krizlerin boyutu da giderek büyüyor ve bir ülkede başlayan kriz tüm dünyayı etkisi altına alabiliyor. Hal böyle olunca da bu konu beyaz perdede kendine sıkça yer buluyor. Gelin bu konuda çekilmiş kalburüstü filmleri birlikte hatırlayalım…
1. Inside Job (2010/8.3)
Tecrübeli belgesel yönetmeni Charles Ferguson etkilerini hala yer yer hissetmekte olduğumuz 2008’deki global ekonomik krizin iç yüzünü araştırıyor ve arka planda yaşanan ve daha önce hiç duymadığımız gerçekleri öğrenmemizi sağlıyor. Film milyonlarca insanın işini, evini ve hatta hayatını kaybetmesine sebep olan krizin izini sürerken bir yandan da akademisyenler, politikacılar, gazeteciler ve elbette finans uzmanlarıyla yapılan röportajlara yer veriyor. Bunu yaparken de siyasetin ve akademinin yozlaşmasıyla sonuçlanan yıkıcı ilişkiler ağını açığa çıkarıyor. Matt Damon’ın seslendirdiği belgesel sadece ABD ile sınırlı kalmıyor, dünyayı da dolaşıp İzlanda, İngiltere, Fransa, Singapur ve Çin’e giderek vahşi kapitalizmin röntgenini çekiyor adeta.
2. The Wolf of Wall Street(2013/8.2)
Genç ve hırslı borsacı Jordan Belfort daha 24 yaşındayken Wall Street’te CEO olur. Otobiyografik bir romandan uyarlanan bu şahane Martin Scorcese filmi birçok yıldız oyuncuyu kadrosunda barındırıyor ancak özellikle Leonardo Di Caprio başrolde harikalar yaratıyor. Jordan Belfort çok kısa sürede milyonlarla oynayan tam bir kurda dönüşür. Ancak bu hızlı yükselişin düşüşü de aynı oranda hızlı olacaktır. Ekonominin ve paranın kurdu olmakla her şeyi bir tek gün içinde kaybetmek arasındaki çizginin çok ince olduğunu bu filmle çok iyi anlamak mümkün…
3. The Big Short(2015/7.8)
Bir ekonomik krizin fotoğrafını çekmek, röntgenini çekmek, tüm detaylarıyla ortaya koymak… Adına ne derseniz diyebilirsiniz. Big Short Amerika’da mortgage kriziyle birlikte başlayan ve küresel anlamda dünyayı etkileyen büyük buhranın kaynağına iniyor. Aslen tıp doktoru olan ancak bir finans şirketi için yatırım danışmanlığı yapan Dr. Michael Burry yaklaşmakta olan ancak kimsenin öngörmediği büyük krizi ilk fark eden kişidir. Herkesin delilik sandığı bir takım hamlelerle hem kendini hem de onan sonuna kadar güvenen yatırımcıları kurtaracaktır. Onunla birlikte başka birkaç yatırımcı daha krizi önceden fark eder ve dünya batarken onlar düze çıkar. Bu müthiş film konusu ekonomi olan bir filmden beklenmeyecek kadar yüksek tempolu ve eğlenceli. Özellikle de başrollerdeki Christian Bale ve Steve Carell’in performansları muhteşem.
4. Wall Street(1987/7.4)
Genç bir broker olan Bud Fox Wall Street’te çalışmaya başlayınca kendine örnek olarak Gordon Gekko’yu seçer. Gekko ise sinema tarihinin belki de en nefret edilesi anti-kahramanlarondan biridir. Gekko yeni öğrencisini yanına alarak ona acımasızlığı öğretir. Ancak boynuz kulağı geçecek midir, orası pek belli olmaz… Dünya ekonomisinin kalbinin attığı Wall Street’in en derinlerine ve içinde dönen pisliklere kamerasını çeviren yönetmen Oliver Stone paranın gerçekten de elimizin kiri olduğunu çok başarılı bir şekilde anlatıyor…
5. Capitalism: A Love Story(2009/7.4)
Michael Moore adı artık sistemin tekerine çomak sokmakla birlikte anılıyor. Sebebi de çektiği, dünyanın gerçeklerini acımasızca gözümüze soktuğu belgeseller. Kapitalizmle ilgili bu belgeselde de Amerika’da büyük şirketlerin, çok uluslu oluşumların ve düzenin köşelerini tutan büyük patronların biz küçük insanların hayatlarıyla nasıl oynadıklarını, orada yapılan her şeyin dünyanın geri kalanını nasıl etkilediğini anlatıyor. Amerikalıların çok sevdikleri yaşam tarzını yaratan kapitalist sistem bir yandan da sürekli ekonomik krizlere sebep olarak insanların her şeylerini kaybetmelerine sebep oluyor. Peki bu aşk ve nefret ilişkisinin ardında yatan ne? Michael Moore bu sorunun cevabını yine çarpıcı bir şekilde veriyor.
6. The Hudsucker Proxy(1994/7.3)
Coen kardeşlerin muhteşem zekalarının en güzel örneklerinden biri olan bu hem eğlenceli hem de gerilim dolu film parayı elinde tutanların kötülük peşinde, sinsi insanlar olduğunda başımıza gelebilecekleri çok iyi bir biçimde yansıtıyor. Tim Robbins’in iyi performansıyla şahlanan filmde sahibi öldükten sonra çıkmaza düşen bir şirketin başına getirilen saf bir adamın kendisini kullanmak isteyen çakallar sürüsünü nasıl alt ettiğini izleyerek içimizi soğutuyoruz…
7. Seabiscuit (2003/7.3)
Amerika’da büyük buhran günlerinde sadece ekonomik olarak değil kişisel olarak da büyük sarsıntılar yaşayan bir adam bütün hayallerini bir at satın alıp onun yarışları kazanmasına bağlar. Etrafına kendisi gibi “kaybedenler”i alarak çıktığı bu yolculukta çok büyük zorluklarla karşılaşsa da hem kendi mutsuzluğunu hem de tarihin en büyük ekonomik krizini yenmek için ter döker. Temelde ele aldığı konuyu arka plandaki ekonomik krizle harmanlayarak dönemin iyi bir portresini yansıtan film vizyona girdiğinde çok beğenilmişti.
8. Too Big to Fail(2011/7.3)
Amerika’da 2008’de yaşanan ve tüm dünyayı etkileyen ekonomik krize bürokratların dünyasından bakan bir film. Filmin kahramanı ise maliye bakanı. Oscarlı yönetmen Curtis Hanson, yazar Andrew Ross Sorkin’in 2008’deki Wall Street mali krizi hakkındaki kitabını, kadrosu yıldızlarla dolu bir dramaya dönüştürmüş ancak film yer yer belgesel gibi de ilerliyor. Çok sağlam bir oyuncu kadrosuna sahip bu filmde hükümetle Wall Street2teki bankerler arasında sıkışıp kalan maliye bakanının dramı aslında durumla ilgili çok şeyi gözümüze sokmadan, alttan alttan anlatmayı başarıyor.
9. Margin Call(2011/7.1)
Yönetmen J.C. Chandor’un ilk filmi olan Magin Call, 2008’de ABD’de patlayan finans krizinin Wall Street’te Lehmann Brothers benzeri bir yatırım bankasındaki etkilerini mercek altına almış. Ve bunu 24 saatlik bir zaman dilimine sığdırarak olayların gerilimini iyice tırmandırmayı başarmış. Çok zor anlarda anlık kararlar ve riskler almak zorunda kalan bu insanların hikayesi özellikle de Zachary Quinto, Stanley Tucci, Jeremy Irons, Demi Moore ve Kevin Spacey gibi yetenekli oyunculardan oluşan kadrosu sayesinde bir solukta izleniyor. Sundance’te ilk kez izleyici karşısına çıkan film ardından Berlin’de Altın Ayı için yarışmıştı.
10. 99 Homes(2014/7.1)
Ekonomik krizlerin çökerttiği hayatlara çok gerçekti bir noktadan bakan bu filmde evini kaybetmesine sebep olan adamla çalışmaya başlayan, intikam planı yaparken eleştirdiği düzenin çarklarının arasına sıkışan bir adamın öyküsünü görüyoruz. Dennis Nash, bir yandan yaşlı annesi ve oğlu için bir gelecek hazırlamaya çalışırken bir yandan da kendi değerleriyle çatışmak ve nefret ettiği adamdan alacağı intikamı planlamaktadır. Bu zor seçimler filmin sonunda çarpıcı bir finale doğru ilerler. Başrollerde son yılların gözde oyuncular Andrew Garfield ve Michael Shannon var.
11. Rogue Trader (1999/6.3)
Bu film adeta kişisel hırslarınız için nereye kadar gidebilirsiniz sorusunun cevabını veriyor. Örneğin hırsınız bir bankayı batırıp ekonomik bir kriz çıkaracak adar büyük mü? Ewan McGregor paranın insanı nasıl bir canavara dönüştürebileceğinin portresini çizen Nick Leeson rolünde karşımıza çıkıyor. Nick Leeson’ın kaleme aldığı otobiyografiden uyarlanan film genç ve hırslı bir bankacının basit bir memur olmakla yetinmek istemeyip gönderildiği yurt dışı şubesinde, yakaladığı yasal boşlukları kullanarak illegal bankacılık işlemleri yapması ve bankasına milyonlar kazandırmasını anlatıyor. Daha doğrusu böyle başlıyor diyelim. Çünkü Nick’in hırsı büyüyerek bir canavara dönüşüyor ve ülkenin en büyük bankalarından birini batırıyor.
12. Wall Street: Money Never Sleeps(2010/6.2)
Sinema tarihinin en büyük anti-kahramanları arasında gösterilen efsane broker Gordon Gekko bu filmle birlikte yeniden beyazperdeye dönmüştü. Ünlü yönetmen Oliver Stone’un 1987 yılında finans piyasasındaki çetin mücadeleyi anlattığı “Wall Street” adlı filminde yer alan Gordon Gekko karakteri acımasız, kural tanımaz ve hırslı karakteriyle hafızalarımızda yer etmişti. İlk filmin sahip olduğu etkiyi yakalayamayan bu devam filmi Wall Street’in 20 yıl sonraki halini merak edenler ve bu kirli adamın servetini kaça katladığını görmek isteyenler tarafından tercih edilebilir.
13. Killing Them Softly(2012/6.2)
Basit bir suç filmi gibi görünen ama hikayesini 2008’de Amerika’da yaşanan büyük krize bağlayarak aynı zamanda mesaj kaygısı da taşıyan bu film aksaklıklarına rağmen başrol oyuncularının hatırına seyrediliyor. Kar elde etmek amacıyla kendi iş yerini soyduran ve kirli işler çeviren bir adam bunu öğrenen bir çete tarafından soyuluyor ve işler iyice kirleniyor. Peki ekonomik krizle ne ilgisi var derseniz olaylar 2008;’deki kriz zamanında geçiyor ve filmin bir repliği her şeyi açıklamaya yetiyor: “Amerika bir ülke değil bir işletmedir”.
14. Rollover (1981/5.3)
Arapların petrol zenginliği dünyanın her yerinde bilinen bir gerçek. Ve bu doğal zenginliğin nasıl maddi bir zenginliğe dönüştüğünü ve neredeyse dünya ekonomisinde söz sahibi olduğunu da hepimiz çok iyi biliyoruz. Peki bu zenginliğin iplerini elinizde tutabilseniz ne yapardınız? Rollover filminin kahramanları dünya çapında bir ekonomik krize yol açıp kaos ve anarşi yaratmayı planlıyorlar. Politik gerilimlerin usta ismi Alan J. Pakula’nın yönettiği filmde Jane Fonda ve Kris Kristofferson başrolde. Cinayete kadar giden karmaşık ekonomik ilişkiler ağı ve paranın gücü aynı zamanda erotik bir figür haline geliyor ve başrol oyuncularının arasındaki kimyaya yansıyor.