Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler sözünü hepimiz duymuşuzdur. Bu sözün, Fransa’nın ekmek kıtlığı yaşadığı bir dönemde kraliçe Marie Antoinette’nin söylediği iddia ediliyor. Masal gibi hayatı trajik bir sonla biten Fransa kraliçesinin tam bir saray kadını olduğu doğru. Sabah yatağından çıkmak için dahi hizmetçilerinden yardım alıyordu. Marie Antoinette cömert ve lüks yaşam tarzıyla kötü bir şöhrete sahipti. Peki ülkesinde gerçek bir gıda kıtlığı varken onun tek derdi ipek elbiseleri ve mücevherleri miydi? İnsanlar gıda yetersizliğinden hayatını kaybederken “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” demiş miydi? Detaylara birlikte bakalım.
Bu içeriğimiz ilginizi çektiyse Fransız İmparatoru Napolyon’un Büyük Aşkı: Joséphine Beauharnais ve Hayatı listemize göz atmanızı tavsiye ediyoruz!?
Marie Antoinette 1755 yılında, Kutsal Roma İmparatoru I. Franz ve Avusturya İmparatoriçesi Maria Thresa’nın kızı olarak Viyana’daki Hofburg Sarayı’nda dünyaya geldi
Çok küçük yaşta Fransa’nın veliahtı XVI. Louis ile evlendirildi. Bu evliliğin ardından iki ülke arasında yüzyıllardır devam eden siyasi çekişme son buldu. 1774 yılında XVI. Louis kral olunca kendisi de Fransa’nın yeni kraliçesi oldu. Marie Antoinette son derece hızlandırılmış bir hayat yaşıyordu. Evlendiğinde 14, Fransa kraliçesi olduğunda 19, anne olduğunda 23 ve öldürüldüğünde ise 37 yaşındaydı. Kraliçe olarak hüküm sürdüğü dönemde Avrupa’nın en parlak ve politik figürü kabul edilmişti.
Kral XVI. Louis’in taç giyme töreni sırasında Paris’teki ekmek kıtlığı doruk noktasına ulaşmıştı
İnsanların evlerine ekmek götüremediği bir dönemde kral ve kraliçenin taç giyme töreni oldukça görkemli geçmişti. Tüm bu şatafata rağmen Fransa’nın yeni kral ve kraliçesi büyük bir coşkuyla karşılandı. Mary Antoinette o günü şöyle anlatıyor: “Kendi bahtsızlıklarına rağmen bizlere böylesine iyi davranan bu insanları gördükçe, onların mutluluğu için kesinlikle daha sıkı çalışmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu gerçeği kral da görmektedir. Kendi adıma konuşmam gerekirse, taç giydiğim günü -yüz yıl bile yaşasam- hayat boyu unutmayacağım.” Kraliçe bu sözleri kullanmıştı kullanmasına ancak davranışları tam tersi düşündüğünü gösteriyordu.
Mary Antoinette’nin saray hayatı son derece sıkıcı geçiyordu. Can sıkıntısından bunalan kraliçe, gün geçtikçe daha fazla para harcamaya başladı
Kraliçenin arkadaş çevresi özenle seçilmişti. Bu nedenle arkadaşlarıyla yaptığı sığ sohbetler onun can sıkıntısını hafifletmiyordu. Hizmetçilerini kandırarak kılık değiştiriyor, Paris’teki operaları izlemeye gidiyordu. Ancak kraliçenin bu davranışları sarayda huzursuzluk çıkarıyordu. Bir süre sonra Marie Antoinette, saray dedikodularının hedefi haline geldi. Kraliçenin gizli sevgililerinin olduğu ve Marie’nin kılık değiştirerek sevgilileriyle buluşmaya gittiği dedikoduları yayılmaya başlamıştı.
Hem saraydan hem de dedikodulardan bunalan Marie Antoinette, can sıkıntısını para harcayarak geçirmeye çalışıyordu. Paranın gerçek değeri ve Paris halkının sefil yaşamı hakkında en ufak bir fikri yoktu. İpek elbiseler, pahalı mücevherler alıyor ve kumar partileri düzenliyordu. 21. Doğum günü kutlamalarında tam üç gün süren bir kumar partisi vermişti. Bu üç gün içinde el değiştiren paranın haddi hesabı yoktu.
Kraliçenin gereksiz harcamaları bir yana devletin önemli kademelerine yakın arkadaşlarını atamaya başlamıştı
Marie Antoinette, 20’li yaşlarını o kadar sorumsuzca geçiriyordu ki her geçen gün yeni bir skandala imza atıyordu. Onun için devlet yönetmek yetişkinler arasında oynanan bir oyundu. Versay Sarayı ise onun oyun alanıydı. Oyun alanının dekorasyonu için yaptığı harcamaların sonu gelmiyordu. Şatosu, sarayı, kraliyet bahçesi ve diğer mülklerinin dekorasyonunu sürekli değiştiriyordu. Bu sırada Paris halkı büyük bir sefalet içindeydi. Marie Antoinette’nin lüks yaşamı halkı kızdırmış olacak ki bir süre sonra gazetelerde kraliçenin zina yaptığına dair haberler çıkmaya başladı. Hatta kraliçenin hayvanlarla ilişkiye girdiği ve lezbiyen olduğu iddia edilmekteydi. Bu iddialar hiçbir zaman kanıtlanmamıştı. Ancak kraliçenin halk gözündeki değeri azalmaya başladı.
XIV. ve XV. Louis dönemindeki savaşlar, Fransa’yı dünyanın en borçlu ülkelerinden biri haline getirmişti. 1770’li yıllarda Fransa’nın ekonomisi artık iflasın eşiğindeydi
Fransız halkı üzerinde fazla bir vergi yükü olmasa da sarayın toplayabildiği vergiler ekonominin düzelmesine yetmiyordu. Kral XVI. Louise durumun vahametini görüşmek için “Sınıflar Meclisi”ni topladı. Ancak meclis, görüşmelerin ilk gününden itibaren reform çığlıkları atmaya ve monarşinin müsrifliğini eleştirmeye başlamıştı. Tam da bu sırada Marie Antoinette, suni bir köy yaptırmaya karar verdi. Ülkesindeki ekonomik darboğazdan bir haber olan kraliçenin, “çobancılık” oynadığı düşünülmekteydi. Zaten Marie Antoinette’nin popülaritesi erozyona uğramıştı. Sonuç olarak suni köy olayı namını biraz daha lekeledi.
Reform yanlısı olan Sınıflar Meclisi, propaganda yaparak monarşinin otoritesine baş kaldırma cesareti gösteriyordu. Versay’daki kralcılar meclise çok kızgındı ancak onlardan korkmaya başlamışlardı
Marie Antoinette de reform yanlısı grupların monarşiyi kaldırmak istediklerinden şüphelenmekteydi. Bu sırada kral XVI. Louise tam anlamıyla depresyondaydı. İnsanlar yoksulluktan ve monarşinin müsrifliğinden bıkmıştı. Paris adeta kaynayan kazan gibiydi. Olayların patlak vermesi için tek bir kıvılcım yeterliydi. Bu sırada kraliyet karşıtları, sarayın halkı itaate zorlamak için askeri güç kullanacağı dedikodularını yaymaya başladı. Sonunda propaganda işe yaradı ve korkulan oldu. 14 Temmuz 1789’da kalabalık bir grup, monarşi otoritesinin sembolü olan Bastil Hapishanesi’ne doğru yürümeye başladı. Kısa bir süre sonra monarşi karşıtları hapishaneyi ele geçirmişti.
Sarayda müthiş bir panik yaşanmaktaydı. Kaçabilenler, arkalarına bile bakmadan sarayı terk etti. Bu sırada Marie Antoinette de saraydan uzaklaşmak istiyordu. Ancak kral saraydan ayrılmayacaklarını söyledi. Bu karar ikisinin de canına mâl olacaktı. Fransa büyük bir krizin ortasındaydı. Kraliçe bu krizin uzlaşmayla çözülemeyeceğinin farkındaydı. Yaklaşık bir ay sonra kral XVI. Louis cumhuriyetçiler tarafından tutuklandı. 21 Eylül’de ise Milli Kongre, monarşinin kaldırıldığını ilan etti. Kraliyet ailesi, Paris’te hapis hayatı yaşıyordu. Bu süreçte Paris, şiddetin ve kaosun merkezi haline geldi. Saray resmen düşmüştü. Sonuç olarak 1793 tarihinde kral XVI. Louis vatana ihanetten suçlu bulundu. Ardından giyotinle idam edildi.
Kralın öldürülmesinin ardından Marie Antoinette uzun bir süre kendine gelemedi. İştahını tamamen kaybetmiş, her gün nöbet geçirmeye başlamıştı
Marie Antoinette hapis hayatı boyunca yaşayan bir ölü gibiydi. Ancak cumhuriyetçiler, onun eski saray yaşantısını hiçbir zaman unutmamıştı. Öyle ki halk ve bürokratlar onu ölü görmekte kararlıydı. Kısa bir süre sonra kraliçenin yargılanması 14 Ekim 1793 tarihinde başladı. Marie Antoinette mahkeme salonuna girdiğinde kimse gözlerine inanamadı. Henüz 37 yaşında olan genç kadın, bir deri bir kemik kalmıştı. Mahkeme bir gün sonra eski kraliçeyi vatana ihanet suçuyla idama mahkum etti. Sonunda o da kral XVI. gibi giyotin kurbanı olmuştu. Peki Marie Antoinette devrimcilerin iddia ettiği gibi yoksul olan halkına “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” demiş miydi?
Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler efsanesinin bilinen en eski kaynağı 1843 tarihli bir Fransız dergisidir
Bu cümle kraliçe öldükten tam 50 sene sonra ortaya atıldı. Tarihçiler, “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” (Qu’ils mangent de la brioche) sözünün Marie Antoinette’i kötülemek için ona mal edildiğini iddia ediyor. Çünkü tarihi kayıtlarda kraliçenin böyle bir şey söylediğine dair hiçbir kanıt yok. Fransız Devrimi’nden sonra cumhuriyetçilerin monarşiyi kötülemek için böyle bir cümle uydurduğu düşünülmekte. Kraliçe her ne kadar lüks yaşamıyla dikkat çekse de bu cümle, efsanenin ötesine geçmiyor. Kısacası bu sözün gerçek kraliçeye değil Fransız Devrimi’nin fikir babalarına ait olduğu düşünülüyor.