“Çığlık” adlı tablosu neredeyse tüm dünyada bilinen Edvard Munch, Norveçli ekspresyonist bir ressamdır. Sanat hayatı boyunca natüralizm, izlenimcilik ve sembolizm gibi ekollerden etkilenen Munch, aynı zamanda Alman dışavurumculuk (ekspresyonist) akımının da gelişmesine önemli katkılar sundu.
Gelin şimdi Edvard Munch’ın hayat hikâyesini ve eserlerini biraz daha yakından tanıyalım…
Edvard Munch, 12 Aralık 1863 tarihinde Norveç’in Loten kasabasında dünyaya geldi
Babası Christian Munch, Laura Catherine Bjolstad ile evli pratisyen bir hekimdi. Sağlık sorunlarıyla boğuşan orta sınıf bir ailede dünyaya gözlerini açan Edvard, henüz 5 başındayken annesini, 14 yaşındayken ise ablası Sophie’yi tüberkülozdan kaybetti. Bu vefatların aileye, özellikle de Edvard’ın babası Christian’a etkileri oldukça derin olmuştu. Öyle ki muhafazakar bir baba olan Christian, yaşadığı kayıplar sonrası depresyon ve öfke nöbetleriyle baş etmek zorunda kalmıştı. Ölüm karşısında yaşadığı çaresizliği ve üzüntüyü birkaç sene sonra eserlerine taşıyacak olan Edvard Munch, “Hasta Çocuk” ve “Hasta Odasında Ölüm” gibi ünlü resimlerinde hastalık ve ölüm karşısında hissettiği yoğun duyguları ifade edecekti.
Çocukluğunda zayıf bir bağışıklık sistemine sahip olan Edvard, sert İskandinav kışına pek ayak uyduramıyor, sık sık hastalanıyordu
Bu nedenle sürekli eğitimine ara veren ve aylarca okuldan uzak kalan ünlü ressam, vaktini değerlendirmek için çizim ve suluboya resimler yapmaya başladı. Bu yıllarda sanata olan merakı iyice artan Munch, 13 yaşındayken Norveç Sanat Derneği’nin çalışmalarını yakından inceledi. Grubun özellikle manzara resimlerinden ilham alarak kendi kendine yağlı boya tekniklerini öğrendi.
Babasının isteği üzerine 1879 yılında mühendislik eğitimi almak için teknik koleje kaydolan Edvard Munch, her ne kadar derslerinde başarılı olsa da sanata olan tutkusu nedeniyle bir yıl sonra eğitimini yarıda bıraktı
Norveç’te bir sanat enstitüsüne kaydolup, burada natüralizm ekolünü benimseyen Christian Krohg’dan eğitim aldı. Bir süre sonra eğitimine yurt dışında devam etmek isteyen Munch, birkaç yerden aldığı bursla Paris’e gitti. Fransa’nın başkentine yaptığı bu yolculuk, Edvard Munch’ın çalışmalarını da büyük ölçüde etkileyecekti.
Van Gogh ve Gauguin hayranı olan Munch’ın Fransa seyahati sanatını da etkiledi
Burada izlenimcileri, art-izlenimcileri ve sembolistleri takip edip sanatını daha da geliştirdi. Bir süre sonra da Krohg’un ifadesiyle Norveç’in ilk ve tek izlenimcisi olarak doğduğu topraklara geri döndü.
Edvard Munch ilk kişisel sergisini 1889 yılında Christiania’da açtı
Sergide 110 yapıtı yer alan Munch, hem olumlu hem de olumsuz eleştiriler aldı. Serginin ardından devlet bursu almaya hak kazanarak tekrar Fransa’ya gitti. Paris’te portre ressamı Leon Bonnat’ın atölyesinde çalışmalarına devam ederken babasının ölüm haberini alan Edvard Munch, psikolojik problemleri nedeniyle çalışmalarına bir süre ara verdi. Bu süreyi ise Almanya’da geçirdi.
1889 yılında Fransa’ya dönen Munch, Berlin sergisi için Hayat Frizi adını verdiği 22 eserlik bir koleksiyon hazırladı
“Kıskançlık”, “Kaygı”, “Melankoli”, “Umutsuzluk” ve belki de en bilinen eseri “Çığlık” koleksiyonda yer alan yapıtlarından bazılarıydı. Bu koleksiyonla birlikte Edvard Munch artık iyice tanınan bir ressam oldu. Münih ve Dresden’deki koleksiyonerlere satış yapabilen Munch’ın mali durumu da epey düzeldi.
Artık geleceğin ressamı olarak görülen Edvard Munch, 1900’lü yılların başında alkol problemiyle uğraşıyordu
Psikolojik sorunlar ve halüsinasyonlar görmeye başlayan Munch, hayatını yeniden kazanmak için Kopenhag’da bulunan bir klinikte birkaç ay tedavi gördü. Kendi isteğiyle tedaviye başlayan ünlü ressam, taburcu olduktan sonra Norveç devletinin verdiği St. Olav Norveç Kraliyet Nişanı ile ödüllendirildi.
Edvard Munch 1916’da Norveç Ekely’den bir ev satın aldı ve hayatının sonuna kadar burada yaşadı
1930’lu yıllarda geçirdiği göz hastalığı sonrası art arda sağlık problemleri yaşayan ünlü ressam, 23 Ocak 1944 tarihinde Ekely’de hayata veda etti.
Sanat hayatı boyunca natüralizm, izlenimcilik, art – izlenimcilik ve sembolizm gibi ekollerden etkilenen Edvard Munch, son olarak Alman dışavurumculuk (ekspresyonizm) akımının gelişmesine önemli katkılar sağladı
Eserlerinde daha çok aşk, korku, melankoli, ölüm ve hastalık gibi temaları işleyen Munch’ın en ünlü eseri ise hiç kuşkusuz ki “Çığlık” adlı tablosu. Bunun yanı sıra Hasta Çocuk, Sonbahar Yağmuru, Hasta Odasında Ölüm, Kara Ladin Ormanı, Hayatın Dansı, Fırtına, Güneş, Vampir ve Melankoli gibi tablolar da ünlü ressamın en çok bilinen eserleri arasında yer alıyor.