Sene 1965. Edip Cansever, İstanbul’dadır. Yerçekimli Karanfil çıkmış ve bununla 1958 Yeditepe Şiir Armağanı’nı kazanmıştır. Çağrılmayan Yakup’a ise henüz 1 yıl vardır. O sırada İngiltere’deki bir dostuyla mektuplaşır Cansever. İçinde umut, şiir ve yazmaktan bahsettiği mektubunu gönderdiği arkadaşı İngiltere’deki Melisa Gürpınar’dır. Gürpınar konservatuvardan mezun olup tiyatro alanında gelişmek için 1965’te Londra’ya gider. Bu yıllar BBC Türkçe Servisi’nde de çalışan Gürpınar, bu yılların ardı sıra şiir kitapları, öyküler, oyunlar çıkarır. 2014’te hayatını yitiren Gürpınar, Cansever’in mektubundan anlıyoruz ki o ara umutsuz bir haldedir. Edip Cansever ise mektubunda hayata, şiire, yazmaya dair umut dolu sözler söyler.
Bence bir anlamı var yazmanın, dünyaya yazmak biçiminde çıkmak. Sanki bir yazı makinesi gibi


Gördüğün, duyduğun, düşündüğün vb. durmadan harflerini oynatıyor senin. Kaçınamıyorsun


Ya doğal bir şey bu ya da hastalık. Ne olursa olsun gerçeğin ta kendisi


Bir ıhlamur ağacı gerekir mi dünyaya? Ihlamur ağacı olmasaydı olmaz mıydı? Bilmem. Ama var ıhlamur ağacı


İnsanın bir “yazmak” olarak olması gibi. Akarsu da var, kayanın içine gömülmüş bir zümrüt de


Yazmak, insan olarak biçimlenmiş bir edim. O kadar ki –ve inan buna– sen yazmasan bir başkası yazacaktı yazılması gerekeni


Bir Dostoyevski olmasaydı bile, Karamazov Kardeşler yazılacaktı gene de. Ben böyle düşünüyorum


Böyle düşündüğüm için de kızmıyorum kendime, yapay bulmuyorum yaptıklarımı ve yazdıklarımı. Hatta yazmasam kötülük yaptığıma inanırdım


Bir ıhlamur ağacını kesmekle, kendimi yazmaktan alıkoymak aynı şey


Ya da ıhlamur ağacının olmasıyla benim olmam anlam bakımından farklı değil. Bundan sonrası ayrıntılar


“Umutsuzluğumu büyütüyorum” diyorsun, yalan! Var olmak bir umudun sözcüsü olmaktır aynı zamanda


Yazar da olsa böyle, ıhlamur ağacı da. Elinden gelmez ki umutsuz olmak


Yazı makinesinin harfleri oynadığı sürece umut var senin içinde. Değişmez bir yazgı bu


Sıkıntı var, boğuntu var, tedirginlik var, çirkinlik, yalan, her şey var. Ama hep umut var her şeyin içinde


Şiirlerime “güzel” dedikleri zaman ilgilenmiyorum bile. İlgilendiğim tek şey, yazar olduğuma tanıklık yapmaları


Yani sen “yazmak”sın demeleri. O zaman “ha, sahi, demek kendim için düşündüklerim yanlış değilmiş” diyorum. Hepsi bu kadar


Ihlamur ağacı olsaydım, ıhlamurca konuşsaydık, “sen ıhlamur ağacısın” deselerdi, aynı şey olurdu. Böyle işte Meli ya da Lisa

