Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, tarihte gizemini koruyan bazı olaylara, hala hiçbir şekilde ışık tutamıyor. Şimdi sizlere bahsedeceğimiz gizemli ve korkutucu olay da, nedeni bir türlü çözülemeyen, belki de çözülmek istenmeyen türden… İşte tarihin gizemli olaylarından biri olan Dyatlov Geçidi Faciası ve bu korkunç olayın tüm detayları…
23 Ocak 1959’da, dağcılık kulübü üyelerinden oluşan 10 kişilik bir grup, Ural Dağlarında 3 hafta sürmesini planladıkları bir yürüyüş için yola çıktı…
Ekaterinburg’daki Ural Politeknik Enstitüsü Dağcılık Kulübünden bir grup, zaten her sene buna benzer doğa yürüyüşleri düzenliyordu. Ve bu seneki de, diğerlerinden farksızdı. 10 kişilik yürüyüş grubunun lideri “İgor Dyatlov” olarak belirlendi. Diğer 9 yürüyüşçünün isimleri ise şunlardı:
Yuri Yudin (22), Georgi Krivonischenko (24) Yuri Doroshenko (24), Zina Kolmogorova (22), Rüstem Slobodin (23), Nicolas Thibeaux-Brignollel (24), Ludmila Dubinina (21), Alexander Kolevatov (25) ve Alexander (Semyon) Zolotaryov (37).
Ekip, iklim ve hava koşulları sebebiyle bu yürüyüşün ne denli zor olacağının farkındaydı; ancak tamamı tecrübeli dağcılardan oluştuğu için ortada bir sorun görmüyorlardı…
Bu yüzden, Kuzey Urallardaki 1234 m yüksekliğe sahip Otorten Dağları ve 350 km lik uzun kayaklı yürüyüş dahil olmak üzere, hedeflerini belirlediler. Ve 23 Ocakta da, Ekaterinburg‘dan trenle yola çıktılar. Ardından kamyon ile Vizhai’ye geçtiler ve 27 Ocakta oradan da ayrılarak yürüyüş rotalarına başladılar. Bir gün sonra grubun içinden biri (Yuri Yudin) hastalandı ve geri döndü. Dolayısıyla grup artık 9 kişi olarak yola devam edecekti…
16 gün sürmesi planlanan bu yürüyüş başlamıştı ama ekip tarafından 12 Şubat günü okula gönderilecek telgraf, üzerinden günler geçmesine rağmen ulaşmamıştı okula…
Plana göre grup, 12 Şubatta Ivdel’e dönecek, buradan okulun spor kulübüne döndüklerini telgrafla bildirecekti. Ancak telgraf, 12 Şubatın üzerinden günler geçmesine rağmen okula ulaşmamıştı. Belli ki bir şeyler yolunda gitmiyordu. Bu yüzden hemen arama ekipleri oluşturuldu ve yürüyüş güzergahları bölgelere bölünerek arama çalışmaları başlatıldı.
20 Şubat’ta 5 ayrı arama ekibi, yürüyüş güzergahlarında arama faaliyetlerine başladı…
6 gün sonra, 1079 metrelik Ölüler Dağı yamacında, zirveden 300 metre aşağıda, terk edilmiş kamp yeri bulundu. Ancak ekipten birilerine hala ulaşılamıyordu. Karlar altında kalmış olan çadır parçalanmış ve içindeki eşyalar da dışarı saçılmıştı. Belli ki çadırda bulunan gençler ise tüm değerli eşyalarını çadırda bırakarak büyük bir panikle oradan kaçmış, çırılçıplak bir şekilde kendilerini dışarı atmışlardı.
Peki acaba, eşyalarını çadırda bırakarak çırılçıplak bir biçimde orayı terk eden bu gençleri korkutan şey neydi?
Ya da neden kamplarını hava şartları daha uygun olan ormanlık bir alana kurmak yerine, bu kadar soğuk bir yamaca kurmuşlardı?
Arama ekiplerinin dikkatini çeken ilk şey, çadırdan uzaklaşan ve 500 metre sonra karların arasında kaybolan, tek bir kişiye ait ayak izleriydi. Başka da bir iz yoktu. Bu yüzden, olayı aydınlatacak şey, yine ekibe ait kişisel eşyalar olacaktı. Ekip üyelerine ait günlükler ve fotoğraf makineleri; ekip lideri Dyatlov’un ayrıca tuttuğu ekip günlüğü… Bunlar arasından tek bulunan, Dyatlov’un fotoğraf makinesi ve tuttuğu ekip günlüğüydü. Burda yazılanlara göre 1 Şubat’a kadar her şey normal gitmişti. Ancak 1 Şubattan sonrası boştu. Demek ki yaşananlar, o gece olmuştu… Ayrıca bu geziye ait fotoğraflar, yine onun fotoğraf makinesinden çıkanlardı…
Çadırın bulunmasının ardından, bölgedeki arama çalışmaları daha da yoğunlaştırıldı ve yavaş yavaş cesetlere ulaşılmaya başlandı…
İlk iki cesede (Yuri Doroshenko ve Georgi Krivonischenko), çadırdan 1,5 km uzaklıkta rastladılar. Cesetlerin başucunda sönmüş bir ateş bulunuyordu; belli ki ısınmak için ateş yakmışlardı. Ancak bu noktada ilginç olan, bu iki dağcının ateş yakmak için kuru ağaç dalları dururken, ıslak sedir dallarını yakmaya çalışmalarıydı. Bu garip durum, onların görme yetilerini kaybetmiş olabileceklerini gösteriyordu.
Bu gizemli olay için oluşturulan arama ekibi giderek büyüdü ve hatta bu araştırma için özel bir savcı görevlendirildi…
Sayıları 40’ı aşan; subaylar, askeri öğrenciler ve kaybolan ekibin arkadaşlarından oluşan arama ekipleri, savcılık eşliğinde çalışmalara devam ettiler. Olayın ardından öğrenciler tarafından yapılan açıklamalardan sonra ise, savcının onların bazı bölgelere gitmelerini yasakladığı ortaya çıktı.
Bulunan iki cesedin ardından ekip lideri Dyatlov’un da cesedine ulaşıldı. Daha sonra Zina Kolmogorava; hemen peşinden ise Slobodin’in cesedi bulundu.
Uzun aramalar sonucu 5 ceset bulunmuştu; hiçbirinde de darp izi yoktu; ancak bulundukları konumlardan, tırmanarak çadırlarına geri dönmeye çalıştıkları anlaşılıyordu…
Bulunan cesetler, hemen otopsi merkezlerine gönderildi. Otopsi sonucunda, beşinin de donma sonucu hayatını kaybettiği anlaşıldı. Üzerinlerinde darp izi yoktu ama Rüstem Slobodin‘in kafatasında 10 cm’lik bir çatlak, iki cesedin başında da yanıklar vardı. Otopsilere katılan bir uzman, olayın üzerinden uzun bir süre geçtikten sonra şu kafa karıştıran açıklamayı yaptı: “KGB tüm morgu sarmıştı. Otopsi yapacaklar dışında hiç kimseyi morga yaklaştırmıyordı. Öylesine ki otopsi sonrası temizliği bile bana yaptırdılar.”
Yetkililer bulunan 5 cesedin sessiz sedasız gömülmesi için de çabaladı ama aileleri buna izin vermeyince, genç bedenler 9 Martta düzenlenen büyük bir törenle toprağa verildi…
Kalan 4 kişinin arama çalışmaları Mart ve Nisan ayları boyunca devam etti ve sonunda onların da cansız bedenlerine ulaşıldı…
4 Mayıs günü, karların erimesiyle, geriye kalan 4 ceset de ortaya çıktı (Nicolas Thibeaux-Brignollel, Ludmila Dubinina, Alexander Kolevatov ve Alexander Zolotaryov). Bulunan 4 cesetle ilgili dikkat çeken şey, Zolotaryov’un Dubinina’nın kürklü montunu ve şapkasını; Dubinina’nın ise Krivonishenko’nun yün pantolonunu giymiş olmasıydı… Belli ki,Anlaşılan, sağ kalanlar ölenlerin giysilerini giymişlerdi.
Sonradan bulunan 4 ceset kafaları iyice karıştırmıştı; çünkü diğerlerinin aksine, üç kişinin bedeninde ciddi darp izleri bulunuyordu…
Otopsi raporlarına göre;
Nicolas Thibeaux-Brignollel: Kafa derisinin bir kısmı yüzülmüş, kafanın sağ arka kısmında darp sonucu oluşmuş ve göz altına kadar işleyen 10×7 cm’lik küçük parçalı kırık mevcut. Ölüm nedeni şiddet.
Ludmila Dubinina: Dili kopmuş; sağ 2’nci, 3’ncü, 4’ncü ve 5’nci; sol 2’nci, 3’ncü, 4’ncü, 5’nci, 6’ncı ve 7’nci kaburga kemiklerinde kırık. Ölüm nedeni şiddet.
Alexander Zolotaryov: Düşme, savrulma, çarpma ya da darp sonucu kaburgalarında çoklu kırılma. Ölüm nedeni şiddet.
Alexander Kolevatov: Üzerinde bir darp izine rastlanamadı. Ölüm nedeni hipotermi.
Üstelik bu darpların hiçbiri dışarıdan değildi; yani bir darbe sonucu oluşmamışlardı.
Savcı, ortaya çıkan bu tuhaf detaylar üzerine, cesetlerin elbiselerini çeşitli testlere gönderdi; sonuçta ise elbiselerin üzerinde aşırı dozda radyasyona rastlandı…
İncelemeler, elbiseler üzerinde rastlanan aşırı dozda radyasyonun, sadece radyoaktif bir maddeyle temas sonucu oluşabileceğini ortaya koydu. Ayrıca giysiler üzerinde mor lekeler vardı. Bu da, olayı daha karmaşık bir hale getiriyordu.
Nedeni çözülemeyen bu garip olayın soruşturma dosyası, olaydan birkaç ay sonra kapatıldı ve arşive gönderildi… Geriye ise çeşitli iddialar; efsaneler kaldı…
Kimileri, bölgede bulunan bu geçidin iki dünya arasındaki bir yer olduğunu ve dolayısıyla bu gençlerin bilinmeyen bir nedenle öldüklerini söyledi…
Kimileri, olayın, kamp kurulan alanın Baykonur Uzay Üssü ile Rusya Nükleer Araştırma Merkezi Novaya Zemlya arasında olmasından kaynaklandığını ileri sürdü…
Kimileri, olay gecesi, kamp bölgesi yakınlarında garip turuncu küreler gördüklerini söyledi; daha sonra ise bunların teste tabi tutulan R-7 Semyorka roketleri olduğu anlaşıldı…
Kimileri, olay yerinde tuhaf bir metal parça bulunduğu ve bunun arama kurtarma ekibi tarafından fotoğraflandığını söyledi…
Ve daha niceleri. Ayrıca ekipten birinin (Yuri Doroşenko) gruptan ayrı özel bir günlüğünün olduğu ve arama çalışmaları sonucunda bulunduğu; hatta o günlükte felaketin tam nedeninin yazdığı da, ortaya atılan iddialar arasındadır…
Yararlandığımız kaynak burada…