Göğe uzanan çelik kulelerden, antik çağların taş devlerine kadar… Bazı binalar sadece beton, cam ya da mermerden ibaret değil. Onlar, içinde gizem barındıran, geçmişten günümüze türlü hikâyelerle gelen yaşayan yapılar gibi. Düşünsenize; bir bina hem tarih anlatıyor, hem bilimle şaşırtıyor, hem de romantik bir aşk hikayesinin sessiz tanığı olabiliyor! İşte dünyanın dört bir yanında yükselen bu simgesel yapılar da tam olarak böyle: her biri birer açık hava romanı, dev birer belgesel gibi. Ama en güzel kısmı şu: Bu yapılar, sadece görkemli görünmekle kalmıyor, aynı zamanda insanı “Aaa gerçekten mi?” dedirtecek ilginç sırlar da saklıyor. Mesela Paris’in kalbinde yükselen Eyfel Kulesi’nin tepesinde bir zamanlar özel bir dairenin olduğunu biliyor muydunuz? Ya da Tac Mahal’in inşaatında yüzlerce filin görev aldığını? İşte dünyanın en ikonik yapıları hakkında ilginç gerçekler…
1. Eyfel Kulesi’nin tepesinde aslında bir ev vardı
Düşünsenize, dünyanın dört bir yanından milyonların fotoğrafını çektiği, Paris’in o ikonik simgesi Eyfel Kulesi’nin tepesinde ev varmış! Evet evet, yanlış duymadınız! Ama öyle sıradan bir ev değil. Fransız mühendis Gustave Eiffel, bu kuleyi tasarlamakla kalmamış, bir de en tepesine kendine özel bir daire inşa ettirmiş.
Ama şöyle bir durum var: Bu daire öyle herkese açık falan değildi. İçeride büyükçe bir piyano, şık ahşap dolaplar, mis gibi döşenmiş rahat mobilyalar varmış. Ancak Eiffel, bu özel alana sadece seçtiği birkaç kişiyi kabul edermiş.
Gustave Eiffel 1923’te vefat ettikten sonra daire uzun süre halka kapalı kaldı ama 2015’te mini bir müzeye dönüştürüldü. Şimdi Eyfel’in tepesine çıkan turistler, pencere arkasından bu ikonik daireye göz atabiliyor. Yani tam anlamıyla “Paris manzaralı ev” hayalini Eiffel 100 yıl önce gerçekleştirmiş diyebiliriz!
Tac Mahal’i sadece romantik bir anıt sanıyorsanız, bir de işin perde arkasına bakalım. Bu muazzam yapı, Hindistan hükümdarı Şah Cihan tarafından, erken yaşta ölen eşi Mümtaz Mahal’in anısına yaptırılmış. Hüzünlü ama aynı zamanda aşkla yoğrulmuş bir hikaye…
22 yıl süren bu devasa projede 20 binden fazla işçi çalışmış. Ama esas bomba bilgi şu: İnşaat sırasında malzemeleri taşımak için binin üzerinde fil kullanılmış! Düşünsenize; beyaz mermerler, değerli taşlar ve dev bloklar, Ortadoğu’dan, Orta Asya’dan Hindistan’a kadar gelen malzemelerle birleşmiş ve hepsi fillerin sırtında taşınmış. Gerçekten de devasa bir lojistik operasyon!
Bugün Tac Mahal, UNESCO Dünya Mirası listesinde ve “Dünyanın Yeni Yedi Harikası”ndan biri olarak kabul ediliyor. Ama bir gün oraya giderseniz, o mermerlerin arasında yürürken “Burada zamanında filler dolaşıyordu” diye düşünmeden edemeyeceksiniz.
İtalya’daki Pisa Kulesi’nin eğri olduğunu bilmeyen yok. Ama bu eğiklik baştan planlanmadı! 1173’te yapımına başlandığında kule gayet dümdüz inşa ediliyordu. Ama işin içine giren sığ temeller ve yumuşak zemin, kulenin beş yıl içinde yan yatmasına sebep oldu.
Eğilmeye başladıktan sonra mühendisler “Hallederiz ya!” diyerek işe giriştiler ama… işler pek de yolunda gitmedi. Bazı girişimler eğimi düzeltmek yerine daha da kötüleştirdi. 20. yüzyılda kule artık “çöker mi acaba?” paniği yaratmaya başlamıştı.
Neyse ki 2001 yılında büyük bir mühendislik operasyonuyla kule sağlamlaştırıldı. Bugün hala eğik ama çökme riski yok. Hatta uzmanlar, “En az 200 yıl daha bu kule ayakta kalır” diyor. Yani gönül rahatlığıyla eğik kuleyle poz verebilirsiniz. Ama lütfen itmeyin!
Kolezyum sadece gladyatör dövüşleriyle değil, mühendislik dehasıyla da büyülüyor. 2017 yılında bilim insanları bu tarihi yapıyı analiz ederken inanılmaz bir sır keşfetti: Kolezyum’un inşasında kullanılan beton kendi kendini onarabiliyor!
Nasıl mı? O dönem Roma mühendisleri, taze kireç, aşırı saf çakıl ve sulandırılmış sönmüş kireç karışımını öyle bir şekilde ayarlamış ki, zamanla oluşan çatlaklar birkaç hafta içinde kendiliğinden kapanabiliyor.
Bugünkü modern beton teknolojisinin bile ağzını açık bırakan bu sistem sayesinde Kolezyum hala dimdik ayakta. Yani Roma’nın ortasında yükselen bu tarihi yapı, bir yandan tarih fışkırırken bir yandan da “Ben hâlâ buradayım!” demeye devam ediyor. Dünyanın en ikonik yapıları hakkında ilginç gerçekler yazımıza devam ediyoruz.
5. Burj Khalifa’nın camlarını temizlemek üç ay sürüyor
Yüksekten korkanlara duyurulur: Burj Khalifa’nın camlarını temizlemek, adeta bir cesaret sınavı! Dünyanın en yüksek binası olan bu dev yapının tam 24.000’den fazla penceresi var. Evet, yanlış okumadınız. 24 bin!
Bu camların her biri öyle elimizi kolumuzu sallayarak temizlenmiyor tabii. Özel olarak tasarlanmış makinelerle, cam temizleme ekibi binanın dışından yukarı doğru çıkarılıyor. Hem de 609 metre yüksekliğe kadar! Bir pencereyi silerken rüzgar esse ne olur, düşünmek bile istemiyoruz.
Binanın 2010’daki açılışıyla birlikte, sadece pencere temizleme sistemi için harcanan para ne kadar dersiniz? Tam 7 milyon dolar! Bu temizlik ekibi, yılın büyük bir kısmını gökyüzüne tırmanarak geçiriyor.
6. The Shard’ın inşaat malzemelerinin %95’i geri dönüştürüldü
Londra semalarında yükselen ve uzaktan bile kendini belli eden o devasa cam kule var ya… İşte o, The Shard!
Görünüşü kadar ruhu da modern bu yapı, sadece estetik değil, aynı zamanda doğa dostu. Nasıl mı? Kullandığı inşaat malzemelerinin %95’i geri dönüştürülmüş! Ayrıca, iskeletini oluşturan çeliğin beşte biri de geri dönüştürülmüş kaynaklardan gelmiş.
Bir kıyas yapacak olursak, benzer boyuttaki binalara göre %30 daha az enerjiyle bakım yapılabiliyor. Hem sürdürülebilirlik, hem estetik, hem de teknoloji… The Shard tam anlamıyla mimarinin çevreci süperstarı!
7. Beyaz Saray iki büyük yangın atlattı
Beyaz Saray dendi mi akla politika gelir, liderler gelir… Ama kimsenin bilmediği şey şu: Bu görkemli yapı, geçmişte tam iki büyük yangın atlatmış!
İlki, 1814 yılında, İngiltere ile ABD arasındaki bir savaş sırasında yaşanıyor. İngiliz ordusu Beyaz Saray’ı resmen ateşe veriyor! Düşünün, Beyaz Saray alevler içinde İkinci yangın ise 1929’da, bir Noel partisi sırasında çıkıyor. Evet, tatlı tatlı kar yağarken Batı Kanadı’nda yangın çıkması biraz dramatik olmuş.
Daha sonra, Harry Truman’ın başkanlığı döneminde yani 1945-1953 arasında bina baştan aşağıya yenileniyor. Günümüzde dış duvarlarda kalan taşlar, Beyaz Saray’ın orijinal yapısından kalan az sayıdaki parçalardan biri.
8. Elizabeth Kulesi geceleri parlıyorsa, Parlamento açıktır
“Big Ben” ismini duyunca gözünüzde hemen o ünlü Londra saat kulesi canlanıyor değil mi? Ancak aslında Big Ben, kulenin değil, onun içindeki dev çanın adı. Peki kuledeki o minik ama etkili Ayrton Feneri’ni duymuş muydunuz?
Bu fener, Kraliçe Victoria’nın isteğiyle oraya yerleştirilmiş. Kraliçe, Buckingham Sarayı’ndan baktığında, parlamentonun gece geç saatlerde çalışıp çalışmadığını görebilmek istemiş. Yani kule ışıl ışıl yanıyorsa, milletvekilleri hâlâ iş başında! Böylece, sadece bir saat kulesi değil, aynı zamanda geceleri parlayan bir “çalışma sinyali” olmuş.
9. Notre Dame Katedrali, dünyanın en büyük borulu orglarından birine ev sahipliği yapıyor
Paris’in kalbindeki o büyüleyici yapı: Notre Dame Katedrali. Gotik mimarinin bu şaheserinde öyle bir müzik aleti var ki, sadece görmek bile insanı etkiliyor.
Tam 8.000 borusu, 5 klavyesi ve 109 durdurma düğmesi olan bu dev borulu org, dünyanın en büyüklerinden biri! Ancak 15 Nisan 2019’daki korkunç yangında herkesin kalbi durdu. Neyse ki org, sadece küçük hasarlarla kurtuldu. Ama katedralin çatısı eridiği için, orgun içine kurşun tozu doldu. Bu yüzden kapsamlı bir temizliğe ve restorasyona alınmak zorunda kaldı.
Ve işin güzel tarafı şu: Dört yıl süren bu detaylı restorasyon sonrası Büyük Org, Aralık 2024’te Notre Dame’ın yeniden açılışında görkemli bir şekilde çalındı. Resmen küllerinden doğan bir müzik eseri! Dünyanın en ikonik yapıları hakkında ilginç gerçekler yazımızın sonuna geldik. Bu içerik de ilginizi çekebilir: