Zaman sandığımız kadar sabit değil. Her sabah aynı saatte uyanıyor, günlerimizin 24 saat olduğunu varsayıyor ve zamanı kusursuz bir mekanizma gibi kabul ediyoruz. Oysa gezegenimiz, bu “sabitlik” algısını yerle bir eden ilginç bir sürecin içinde. Yani bu yaz Dünya’nın en kısa günlerini yaşadık! Dünya, farkına bile varamayacağımız kadar küçük ama bilimsel olarak son derece önemli değişimlerle daha hızlı dönmeye başladı. Bu hızlanma; atom saatlerinden GPS sistemlerine, internet altyapılarından uydu teknolojilerine kadar birçok modern sistemin temellerini etkileyebilecek kadar kritik. Ancak işin en şaşırtıcı tarafı şu ki; bu değişim öyle gözle görülür ya da kolay fark edilir türden değil. Milisaniyelerden bahsediyoruz, ama bu minik zaman kırıntıları, hem bilim insanlarının kafasını kurcalıyor hem de teknolojik dünyayı tetikte tutuyor. Üstelik bu hızlanmanın ardında yalnızca Ay’ın çekim gücü ya da atmosferik değişimler değil, iklim krizinden Dünya’nın iç çekirdeğine kadar uzanan dev bir etkenler zinciri yatıyor. Kulağa bilim kurgu gibi gelse de, Dünya’nın bir saniyelik salınımı bile yaşamımıza sandığımızdan çok daha fazla etki edebilir. Bakalım, Dünya’nın dönüş hızı artarsa neler olur?
Çoğumuz farkında bile değiliz ama bu yaz, Dünya’nın en kısa günlerini yaşadık
Sahilde güneşlenirken veya klimanın karşısında serinlemeye çalışırken, zaman adeta “vız!” diye geçip gidiyor. Ama bu sadece bir his değil, bilimsel olarak da doğru! Çünkü Dünya, alıştığımızdan daha hızlı dönüyor.
9 Temmuz’da yılın en kısa günü yaşandı. Evet, gün hâlâ 24 saatmiş gibi görünüyordu ama aslında 1.34 milisaniye daha kısaydı. Uluslararası Dünya Dönme ve Referans Sistemleri Servisi (IERS) ve ABD Deniz Gözlemevi’ne göre, bu fark tamamen Dünya’nın kendi hızından kaynaklanıyor. Üstelik bu yaz bitmeden iki kısa gün daha geliyor: 22 Temmuz ve 5 Ağustos tarihlerinde.
Dünya neden daha hızlı dönüyor?
Dünya’nın dönüş hızı sabit değil; yıllar içinde yavaş yavaş değişebiliyor. Bu değişim, birçok faktörün karmaşık etkileşiminden kaynaklanıyor.
Ay, Dünya’ya sürekli bir çekim kuvveti uyguluyor. Bu çekim nedeniye, Dünya’nın dönüş hızı kimi zaman yavaşlıyor, kimi zaman da hızlanıyor. Özellikle Ay ekvatora yakın konumlandığında Dünya biraz yavaşlıyor; kutuplara yaklaştığında ise hızlanıyor. Yani Ay’ın gökyüzündeki dansı, gezegenimizin ritmini doğrudan etkiliyor.
Dünya ve atmosferi birlikte döner. Ancak yaz aylarında jet akımları yavaşladığında, atmosferin dönüşü yavaşlıyor. Bu da Dünya’nın açısal momentumunu dengelemek için biraz daha hızlanmasına neden oluyor. Tıpkı iki dans partnerinden biri adım yavaşlattığında, diğerinin adımını hızlandırması gibi!
Bir başka şaşırtıcı sebep de Dünya’nın içinden geliyor. Bilim insanları, Dünya’nın sıvı çekirdeğinin yaklaşık 50 yıldır yavaşladığını fark etti. Bu yavaşlama, gezegenin yüzeyinin açısal momentumu korumak için biraz daha hızlanmasına neden oluyor. Ancak çekirdeğin neden yavaşladığı hâlâ tam olarak bilinmiyor. Jeofizikçi Duncan Agnew bu konuda oldukça dürüst: “Çekirdeğin ne yaptığı konusunda emin değiliz.”
Hayır, aslında değil. Son yıllarda rekor seviyede kısa günler yaşansa da, bunlar gezegenimizin uzun tarihi göz önünde bulundurulduğunda o kadar da sıra dışı sayılmaz.
Uzun vadede Dünya’nın dönüşü yavaşlıyor. Bunun en büyük sebebi yine Ay. Milyonlarca yıldır Ay’ın gelgitler üzerindeki etkisi Dünya’nın hızını yavaşlatıyor. Bilim insanları, 70 milyon yıl önce bir yılın 372 gün sürdüğünü ve her günün 23,5 saat olduğunu belirtiyor. Daha da geriye gidersek, 430 milyon yıl önce bir gün sadece 21 saat sürüyordu!
Ama bu uzun vadeli yavaşlamaya rağmen, kısa vadede iniş çıkışlar da yaşanıyor. Örneğin, 1820’ler ve 1865–1880 arası gibi bazı dönemlerde de günler bugünkünden daha kısaydı. Hatta 2022 ve 2024 yaz aylarında da “ultra kısa” günler kayda geçti.
“1 milisaniyeden ne olacak?” demeyin. Teknolojinin kalbi, zamanla atıyor. Uydu sistemleri, GPS, internet altyapısı, hatta finansal işlemler bile ultra hassas zamanlama ile çalışıyor. Dünya’nın hızındaki küçücük bir değişiklik bile bu sistemlerde sapmalara yol açabiliyor. Bu yüzden bilim insanları bu değişimleri titizlikle takip ediyor.
Günler kısalıyor ama fark ediyor muyuz?
Siz de zamanın göz açıp kapayıncaya kadar geçtiğini düşünüyor musunuz? Haksız sayılmazsınız. Ama işin ilginç tarafı şu ki: Gerçekten de öyle oluyor! Dünya’nın dönüş hızı arttıkça günler milisaniyelik farklarla kısalıyor ama bu kadar küçük bir değişikliği günlük hayatımızda hissetmemiz neredeyse imkânsız.
Mesela 1 milisaniyelik farkı düşünün… Bir göz kırpma bile 100 ila 400 milisaniye arasında sürerken, bu küçücük fark neredeyse algı sınırlarımızın dışında kalıyor. Yani Dünya bir tık hızlı dönüyor olabilir ama bu, çayınızın daha çabuk soğuyacağı anlamına gelmiyor.
Ulusal Standartlar ve Teknoloji Enstitüsü’nden fizikçi Judah Levine, bu konuda oldukça net: “Bireysel olarak kısalan bir günü fark etmemiz mümkün değil ama gökbilimciler için durum tamamen farklı.” Çünkü yıldızların, gezegenlerin ve diğer gök cisimlerinin konumlarını hesaplamak için kullanılan zaman ölçümleri inanılmaz derecede hassas. Milisaniyelik kaymalar bile büyük sapmalara neden olabilir.
Dünya’nın dönüşündeki bu minik farklar zamanla birikiyor
Ve işte o zaman, devreye “artık saniye” girer! Dünya’nın astronomik zamanı, sabit ilerleyen atom zamanından geri kalmasın diye, zaman zaman saatimize fazladan bir saniye eklenir. Bu uygulamaya artık saniye denir. 1972’den bu yana tam 27 kez uygulandı. Ama çoğumuz bu bir saniyelik eklemeyi hiç fark etmedik bile!
Ancak işler şimdi tersine dönebilir.
Dünya hızlandıkça, bu kez saatten bir saniye çıkartmak gündeme gelebilir. Evet, yanlış duymadınız: Negatif artık saniye!
Bu da 2029 gibi yakın bir gelecekte ilk kez uygulanabilir. Peki, bunun ne önemi var? Şöyle düşünün: Bugüne kadar tüm yazılım sistemleri zamanı hep ileriye doğru işler varsaydı. Ama eğer zaman geriye doğru “bir saniye” giderse, özellikle GPS sistemleri, internet altyapıları ve işletim sistemleri ciddi şekilde karışabilir. 2012’de bir artık saniye Linux sistemlerinde bile aksamalara yol açmıştı!
Meta mühendisleri bile uyarıyor: “Zamana dayalı çalışan yazılımlar için bu büyük bir tehlike olabilir.”
İklim değişikliği de işin içinde!
İşin bir başka ilginç boyutu daha var: İklim değişikliği.
Bilim insanlarına göre eriyen buzullar, yükselen deniz seviyeleri ve yeraltı sularının tükenmesi gibi olaylar, Dünya’nın kütle dağılımını değiştiriyor. Ve bu da gezegenin dönüşünü etkiliyor. Tıpkı buz pateni yapan birinin kollarını açarak dönüşünü yavaşlatması gibi, Dünya da bu değişikliklerle biraz daha yavaşlıyor.
NASA destekli araştırmalara göre, iklim değişikliği geçtiğimiz yüzyılda gün uzunluğuna 0,6 ila 0,7 milisaniye eklemiş durumda. Üstelik bu etkinin bu yüzyılda iki katına çıkması bekleniyor. Yani gezegenin bazı yerleri hızlandırırken, diğerleri yavaşlatıyor. Bu da işleri iyice karmaşık hâle getiriyor.
Gelecekte günler ne kadar sürecek?
Aslında bu sorunun kesin bir cevabı yok. ABD Deniz Gözlemevi’nden Nicholas Stamatakos’un da dediği gibi: “Altı aydan daha uzun süreli tahminlerde bulunmak çok zor.” Çünkü gezegenin içindeki ve dışındaki tüm bu jeodezik etkileşimler hâlâ tam olarak çözülebilmiş değil.
Evet, yarın sabah yine güneş doğacak. Ama her geçen gün, milisaniyelik farklarla biraz daha kısa olabilir. Bu farkı biz hissetmesek de, bilim ve teknoloji dünyası için bu durum saatlerin, hesaplamaların ve sistemlerin yeniden düzenlenmesini gerektiriyor.
Zamanın bile kesin olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Ve belki de en ilginç kısmı bu.