Tarihin en ilgi çekici dönemlerinden biri olan Viktoryen Dönem’de (1837-1901), Dagerreyotipi adı verilen fotoğrafçılık tekniğinin geliştirilmesi beraberinde ilginç bir gelenek de getirmiş. Fotoğraf çekmeyi ilk kez mümkün kılan bu yöntem sonrasında, pek çok insan, ölen yakınlarının da yer aldığı fotoğraflar çektirmeye başlamış. Neyse ki bakması yürek isteyen bu fotoğraf geleneği uzun sürmemiş. Ancak dünyada öyle gelenekler var ki her biri dudak uçuklatır, uyku kaçırır türden. İşte pek çoğu halen devam eden, dünyanın dört bir yanından, birbirinden ilginç 14 gelenek…
1. Var mı muzlu ölü isteyen?
Amazonda yaşayan dünyanın en ilkel kabilesi Yanomami üyeleri, ölümün doğal bir olay olmadığını düşünüyorlar. Bu yüzden ölüleri yakıyor, sonra da küllerini muzla karıştırıp yiyorlar. Bu sayede ölenlerin yaşamlarını devam ettirdiğine inanıyorlar.
2. Dansçının göğsüne delik açan kızılderililer
Acı çekmenin öldükten sonra yeniden doğuşu simgelediği Kızılderili kabilelerinde doğayı onurlandırmak için yapılan güneş dansında dansçının göğsüne delik açılıp bu delikten halat geçiriliyor. Dansçı, güneş dansı yaparak, yaşam ağacını sembolize eden ağaca bağlanan halattan kurtulmaya çalışıyor.
3. İyi şans için seks şart
Endonezya’daki bir geleneğe göre iyi şans isteyen biri, Gunung Kemukus Dağı’na giderek her 35 günde bir, birbirini takip eden 7 adet ilişki yaşamak zorunda. Dağa gidenler hangi sınıftan ya da meslek gurubundan olursa olsun evli ya da bekâr fark etmeksizin bir yabancıyla cinsel ilişkiye giriyor. Eski bir Java dininden kalma bu ayinin iyi şans getirdiğine inanılıyor.
4. Kendilerini kamçılayan Şiiler
Şiiler, Hz. Muhammed’in torunu Hüseyin’in acısını paylaşabilmek için zincirlere bağlı bıçaklarla kendilerini kamçılar.
Not: Şiiler genellikle Caferilerle karıştırılır. Hâlbuki Şii, “Ali’ye yandaş olan” anlamına gelir.
5. Bungee Jumping’e Benzeyen Gkol Geleneği
Pasifik’te bulunan Bunlap köyünde sürdürülen Gkol geleneği bungee jumping’e benziyor. Bileklerine ip bağlayıp özel yapılmış tahta kulelerden atlayan insanlar, ne kadar uzağa atlarlarsa tanrı tarafından o kadar kutsanacaklarına inanıyor.
6. 7 gün geçtikten sonra yapılan ”Asıl Ölüm Ayini”
Afrika’nın Benin Cumhuriyeti’nde konuşulan bir etnik dil olan “Fon” dilinde “voo” içe bakış, “doo” ise “bilinmeyen” anlamına geliyor. Voodooistler Tanrı Djo’ya inanıyor. İnanışa göre başlangıçta, her insana rehber olarak bir ruh, yani “loa” veriliyor. Böylece “insan”, “ruhsal bir varlığa” dönüşüyor. Bu ruhsal varlık “birer küçük melek” olan üç ruhsal parçadan oluşuyor. İnsanın yaşamı boyunca bu ruhsal parçalarını kendi iradesiyle geliştirmesi ve mükemmelleştirmesi gerekiyor. Böylece “savunmasız” bir yaratık olan insanın yeniden “tanrı”ya dönmesi sağlanıyor. Başlangıçta “birer küçük melek” olan üç ruhsal parça, tapınaklardaki özel odalarda, kilden yapılmış kavanozlar içine konuluyor. Amaç, onları kötü ruhlardan, büyücülerden korumak. Kişi öldüğünde, bu kavanoz kırılıyor ve serbest kalan ruh parçalarının, cansız bedenin etrafında 7 gün boyunca dolaştığına inanılıyor. Ruhun bedenden ayrılma işlemi ise, ölümün üstünden 7 gün geçtikten sonra yapılan ”asıl ölüm ayini” ile gerçekleştiriliyor. Bu ayinin sonunda bedenden ayrılan ruh, suların altında yaşamaya gidiyor. Derinliklerde bir yıl bir gün kalan ruh, daha sonra “Wete Mo Nan Dlo” töreni sırasında yeniden geri çağrılıyor ve bir kavanoza konup ormana bırakılıyor. 16’ncı yeniden doğuştan sonra ise bu ruh, Tanrı Djo ile birleşiyor ve her yeni doğan insana rehber olarak verilen “loa”ları üretiyor. Böylece Voodooistler, ölümle sadece tanrılarına hizmet etmekle kalmıyor, onun yeniden doğmasını da sağlıyorlar.
7. Ölülerini gökyüzüne gömüyorlar
Reenkarnasyona inanan Tibetli Budistler vücudun öldükten sonra korunmasına gerek duymuyor. Bu yüzden ölenlerin bedenlerini yırtıcı kuşların yemesi için genellikle yüksek yerlerdeki açık alanlara bırakılıyorlar.
8. Ateşin üzerinde çıplak yürüyüş
Malezya’da Taoistlerin düzenlediği 9 İmparator Tanrı Festivali’nde ateşin kusurları ve kötü ruhları uzaklaştırdığına inanan insanlar, korun üzerinde çıplak yürüyor. Böylece insanların gerçek ruhlarının gücünün ortaya çıktığına inanıyorlar.
9. Ölülerle dans
Her yıl Madagaskar’da düzenlenen ve kemiklerin dönüşü anlamına gelen Famadihana Festivali’ne katılanlar, ölü beden ne kadar çabuk çürürse o kadar hızlı sonraki yaşama geçeceklerini düşünüyor. Bu yüzden önce ölü bedenleri mezarlarından çıkarıyor, sonra da onlarla beraber dans edip şarkı söylüyorlar. Gelenek bitince de ölüleri tekrar gömüyorlar.
10. Yanağa bıçak, kılıç, kanca…
Tayland Puket’te her yıl düzenlenen Vejetaryen Festivali’nde gönüllüler yanaklarından bıçak, kılıç, kanca ve hatta silahlar geçiriyor. Bu ayin sırasında tanrının bedenlerine girdiğini ve onları kötülüklerden koruduğunu düşünüyorlar.
11. Sallanan tabutlar
Filipinler Sagada’da bulunan kireçtaşlarından oluşmuş mağaralar, bölgenin ölülerinin evleri olarak kabul ediliyor. Birçok insan mağaralara gömülürken, uzun zamandır süre gelen bir geleneğe göre, tabutlar da ölünün gömüldüğü mağaranın dışına asılıyor.
12. 15 metreden aşağıya bebek atmak
Hindistan’ın Maharashtra bölgesinde bulunan Solapur’da yaşayan ve bebeklerinin sağlıklı bir ömür geçirmesini isteyen ebeveynler, her sene 15 metrelik bir apartmanın çatısından bebeklerini aşağıya bırakıyor. Aşağıya atılan bebekler diğer köylülerin gerdiği bir çarşafa düşüyor.
13. Ölüyle beraber yaşamak
Endonezya’da yaşayan Torajan adlı etnik bir grup için cenaze töreni hayatın oldukça önemli parçalarından birisi sayılıyor. Bir ailenin bu önemli tören için gerekli parayı biriktirmesi zaman aldığı için de, ailenin ölü üyesi giysilere sarılarak aylar boyunca evin altında saklanıyor. Torajanlar ölen ruhun, cenaze gerçekleşene kadar onlarla yaşadığına inanıyorlar. Ölen kişi gömülmeye hazır hale geldiğinde ise tabutu genellikle bir mağaranın içine yerleştiriliyor. Mağaranın girişine ise dışarıya bakar şekilde ölen kişinin heykeli dikiliyor.
14. Ölüleri yiyen Aghori babalar
Hindistan’ın Varanasi şehrinde yaşayan ve ölüleri yemeleriyle ünlü Aghori Babalar, insanların en büyük korkusunun kendi ölümleri olduğuna inanıyor. Bunu aydınlanmanın önünde bir engel olarak gören Aghori Babalar, ölümle ölüleri yiyerek yüzleşiyor.