Ana sayfa » ListeList Özel » Vücut Bütünlüğünü Bozanlar Var! Dünyanın Dört Bir Yanından 16 Tuhaf Güzellik Ritüeli
Vücut Bütünlüğünü Bozanlar Var! Dünyanın Dört Bir Yanından 16 Tuhaf Güzellik Ritüeli
İnsanlık tarihi boyunca güzellik uğruna yapılmayan şey kalmadı. Bugün bir krem ya da estetik operasyonla sınırlarımızı zorluyor olabiliriz ama geçmişte atılan adımlar çok daha sıra dışıydı.
İnsanlık tarihi boyunca güzellik uğruna yapılmayan şey kalmadı. Bugün bir krem ya da estetik operasyonla sınırlarımızı zorluyor olabiliriz ama geçmişte atılan adımlar çok daha sıra dışıydı. Kimi zaman ölümcül zehirler cilde sürüldü, kimi zaman organlar sıkıştırıldı, kimi zamansa vücutlar bambaşka bir forma sokuldu. Dünyanın farklı köşelerinde ortaya çıkan bu uç güzellik standartları, şaşırtıcı ve düşündürücü bir tablo sunuyor. Gelin, tarihin en ilginç ve kimi zaman korkutucu güzellik ritüellerine birlikte göz atalım.
Viktorya dönemi korseleri
19. yüzyılın moda tutkusu, kadınların bel ölçülerini imkânsız seviyelere indirgemeye çalışıyordu. “Kum saati” figürü uğruna kullanılan korseler, balina kemiğiyle sertleştirilmişti ve çoğu zaman nefes almayı bile zorlaştırıyordu. O dönemin ideal ölçüsü sayılan 40 santimetrelik bel, aslında kaburgaların sıkıştırılması ve iç organların yer değiştirmesiyle mümkün oluyordu. Doktorlar kadınları uyarıyor, ezilmiş akciğerler ya da sindirim sorunları rapor ediliyordu. Buna rağmen, korsesiz bir kadın toplumda neredeyse bakımsız sayılıyordu. Moda uğruna verilen bu bedel, Viktorya döneminin karanlık ama etkileyici bir güzellik hikâyesi ve en uç güzellik standartları arasında olarak tarihe geçti.
Etiyopya’daki Mursi kadınları, güzelliklerini ve statülerini dudak plakalarıyla sergilerdi. Genç kızlar ergenlik öncesinde alt dudaklarını deldirir, zamanla daha büyük kil ya da tahta disklerle açıyı genişletirdi. Bu disklerin boyutu bazen 30 santime ulaşabiliyordu. Daha büyük bir plaka, kadının toplumsal değerinin yüksekliğini simgelerdi; hatta evlilik müzakerelerinde, gelinin sığır karşılığı üzerinde bile etkiliydi. Günümüzde dudak güzelliği kavramı tamamen farklı olsa da Mursi kabilesi için dudak plakaları hala güçlü bir sembol niteliğinde.
Avrupa’daki zehirli kremler
Avrupa’nın soylu sınıfı için solgun bir yüz, hem zenginliği hem de “çalışmama lüksünü” temsil ediyordu. Ancak bu uğurda kullanılan yöntemler oldukça tehlikeliydi. Kurşun ve sirke karışımından oluşan “Venedik tülü” isimli karışım, cilde beyaz bir parlaklık veriyor ama aynı zamanda zehirlenmelere yol açıyordu. Kraliçe I. Elizabeth’in bu yöntemi yoğun şekilde kullanması, saçlarının dökülmesine ve cildinde kalıcı hasarlara sebep olmuştu. Asil görünmek uğruna sağlığı hiçe saymak, Avrupa tarihindeki en çarpıcı güzellik trajedilerinden biri olarak hafızalara kazındı.
Japonya’nın siyah dişli kadınları
Antik Japonya’da “ohaguro” adı verilen uygulama, inci beyazı dişleri cazip değil, tam tersine sıradan sayıyordu. Kadınlar, özellikle evlendikten sonra, demir bazlı boyalarla dişlerini siyahlaştırırdı. Bu görünüm, olgunluğun ve zarafetin işaretiydi. İlginçtir ki, bu yöntem sadece estetik değil, aynı zamanda dişleri çürümeye karşı da koruyordu. 19. yüzyılda Batı etkisiyle terk edilen bu alışkanlık, günümüzde hâlâ geleneksel tiyatro performanslarında yaşatılıyor. Siyah dişler, bugün bile Japon kültürünün en dikkat çekici güzellik ifadelerinden biri ve bu haliyle en uç güzellik standartları arasında olmayı başardı.
Kongo’nun Mangbetu halkı, güzelliği alışılmışın çok dışında bir şekilde tanımlıyordu. Yeni doğan bebeklerin başları bezlerle sıkıca sarılıyor, zamanla kafatası konik bir forma bürünüyordu. Bu şekillendirilmiş baş, estetikten öte zekâ ve asaleti de simgeliyordu. Çocuk büyüdükçe başın uzaması bir statü göstergesi haline geliyordu. Uygulama bugün terk edilmiş olsa da fotoğraflar ve tarihî anlatılar Mangbetu toplumunun bu sıra dışı güzellik anlayışını bize aktarmaya devam ediyor.
Orta Doğu kültüründeki tek kaş
Oldukça standart ve belki de birçok kişi tarafından duyulan en uç güzellik standartları arasında tek kaşları duymuşuzdur. Batı’da kaşları almak ve şekillendirmek güzelliğin parçasıyken, Orta Doğu’nun bazı bölgelerinde tam tersi geçerliydi. Tacikistan ve İran’da, kaşların birleşmesi gençlik ve cazibe göstergesi olarak görülürdü. Kadınlar, kaşlarını koyulaştırmak için usma bitkisinden faydalanır, böylece tek kaş daha belirgin hale gelirdi. Bu durum, evlilik çağına gelmiş kızlar için adeta bir çekim unsuru sayılıyordu. Günümüzde pek çok kadın bu alışkanlığı terk etse de, tek kaş hâlâ bu coğrafyanın kültürel güzellik simgelerinden biri olarak anılıyor.
Batı Afrika’nın yara izi sanatı
Batı Afrika’daki bazı topluluklar, derilerini sanat eserine dönüştürmekten çekinmiyordu. Karo ve Dinka halkları, bıçak ya da dikenlerle ciltte desenler açar, yaralara kül sürerek kabarık izler elde ederdi. Acı verici bu süreç, estetik bir ifade ve cesaretin göstergesiydi. Her iz, kişinin kimliği, aidiyeti ve toplumsal rolü hakkında bir hikâye anlatırdı. Günümüzde yara izi sanatı bazı bölgelerde azalmış olsa da, hala Batı Afrika kültürünün güçlü bir sembolü olarak varlığını sürdürüyor.
Geçmişte solgun cilt bir asalet işaretiydi, ancak 20. yüzyılda işler tersine döndü. Fransız modacı Coco Chanel’in güneşlenmiş görüntüsünün ardından bronz ten, sağlıklı ve çekici kabul edilmeye başlandı. Batı dünyasında bronzlaşma, tatilin ve lüks yaşamın simgesi oldu. Ancak bu tutkunun bedeli de ağır: aşırı güneşlenme cilt kanseri riskini artırıyor. Yine de plajlarda bronzlaşmak veya solaryuma girmek, modern dünyanın vazgeçemediği güzellik ritüellerinden biri haline geldi.
Maasai’nin genişletilmiş kulak memeleri
Kenya ve Tanzanya’da yaşayan Maasai halkı, kulak memelerini uzatarak güzellik ve bilgeliği temsil etmeyi amaçlıyor. Genç yaşta başlayan bu süreçte, kulak deliklerine ağır takılar asılır ve yıllar içinde delikler genişletilir. Boncuk işlemeleriyle süslenen kulak memeleri, sadece estetik değil, bireylerin karakteri hakkında da ipucu veriyor. Maasai kültüründe kulak memelerinin uzunluğu, kişinin hayat deneyimini ve kabilesindeki yerini işaret eden güçlü bir simgedir.
Antik Çin’deki ayak bağlama geleneği
“Lotus ayakları” adı verilen minik ayaklar, yüzyıllar boyunca Çin’de güzelliğin zirvesi sayıldı. Dört yaşından itibaren küçük kızların ayakları sıkıca bağlanıyor, kemikler kırılıyor ve zamanla ayak boyu 7-8 santime kadar küçülüyordu. Bu süreç, dayanılmaz acılarla doluydu ve çoğu kadın ömür boyu yürümekte zorlanıyordu. Buna rağmen küçük ayaklar, hem zarafet hem de evlilik için aranan bir özellikti. 20. yüzyılın başında yasaklanan bu uygulama, tarihte güzellik uğruna çekilen en acı verici deneyimlerden biri olarak kaldı.
Bali’de gençlerin yetişkinliğe geçiş törenlerinden biri, diş törpülemedir. “Potong gigi” adı verilen bu ritüelde, dişlerin sivri uçları törpülenir. Amaç, açgözlülük ya da öfke gibi hayvani duyguları geride bırakmaktır. Tören, dini liderler eşliğinde gerçekleşir ve aileler bu özel gün için yıllarca hazırlık yapar. Sadece bir estetik dönüşüm değil, ruhsal bir olgunlaşma anlamı da taşır.
Hindistan’daki Apatani halkının burun tıkacı
Apatani kabilesi kadınları, tarihte büyük tahta burun tıkaçlarıyla tanınıyordu. Bu sıra dışı süsleme, aslında estetikten önce bir koruma amacıyla ortaya çıkmıştı: Rakip kabileler kadınları kaçırmasın diye onları daha az çekici göstermeye yarıyordu. Ancak zamanla bu pratik, kabile kimliğinin bir parçası haline geldi. Bugün gençler arasında pek uygulanmasa da yaşlı kadınların yüzünde hâlâ bu kültürel izlere rastlamak mümkün.
Namibya’nın Himba kadınları
Himba kadınları, güzelliklerini kırmızı toprak boyasıyla taçlandırır. “Otjize” adı verilen bu karışım, tereyağı ve aşı boyasının birleşiminden oluşur. Cilde kızıl bir ışıltı verir ve çöl güneşinden ve böceklerden korur. Kadınlar, saçlarını da bu karışımla şekillendirerek eşsiz bir görünüm yaratır. Himba toplumu için otjize sadece makyaj değil, doğayla uyumlu bir yaşamın sembolüdür.
Yeni Zelanda’daki Maori halkının “ta moko” adı verilen yüz dövmeleri, estetikten çok daha fazlasını anlatır. Her desen, kişinin soyunu, statüsünü ve yaşam öyküsünü temsil eder. Geleneksel olarak kemikten yapılmış aletlerle deriye işlenen bu dövmeler, acılı ve onurlu bir süreçti. Kolonyal dönemde bu gelenek zayıflasa da günümüzde Maori gençliği dövmeleri modern tekniklerle yeniden sahipleniliyor.
Çin’de uzun tırnak modası
Çin aristokrasisinde uzun tırnaklar, çalışmamanın ve ayrıcalığın göstergesiydi. Özellikle İmparatoriçe Dowager Cixi’nin metrelerce uzanan tırnakları, altın kılıflarla korunurdu. Bu tırnaklarla günlük iş yapmak mümkün değildi, bu da hizmetçilerin varlığını zorunlu kılıyordu. Böylece uzun tırnaklar sadece güzellik değil, zenginlik ve güç göstergesi haline geldi.
Kayan halkının boyun halkaları
Myanmar’daki Kayan kabilesi kadınları, pirinç halkalarla boyunlarını adeta uzatıyordu. Küçük yaşta başlayan bu gelenek, yıllar içinde daha fazla halka eklenmesiyle devam ederdi. Boyun uzamıyordu aslında, köprücük kemikleri aşağı doğru bastırılıyor, böylece boyun olduğundan uzun görünüyordu. Bu alışkanlık, güzelliğin ve kültürel aidiyetin sembolüydü. Bugün turistik ilgi nedeniyle hala görülen bu gelenek, dünyanın en çarpıcı güzellik pratiklerinden biri olmayı sürdürüyor.