Dünya… Çoğu şeyin farkında olmadan yaşayıp gittiğimiz bir yuva. 4.5 milyardan biraz daha yaşlı olan bu gezegen, güneş sistemimizde soluk, mavi bir nokta olarak görünüyor. Bu küçük görüntüsünün altında sayısız yaşama ve olaylara ev sahipliği yaptı. Dünya tarihi, sanılandan çok daha eski bir maziye dayanıyor. Bu süreç içerisinde birçok olağanüstü olay gerçekleşti ve gerçekleşmeye devam ediyor. Dünya hakkında duyacağınız ilginç gerçeklere hazır olun! Zira bu bilgileri duyduğunuzda hayretler içerisinde kalabilirsiniz. Hadi başlayalım?
1. Dünya’nın yaşına oranla çiçekler çok yeni bir tür
Dünya dendiğinde aklımıza gelen canlılardan biri de çiçektir. Dünya ile özdeşleşmiş bu güzelliğin yaşı aslında sadece 162 milyon. Bilim insanları yaklaşık 162 milyon yıllık bir çiçek fosili buldular. Bu fosilden daha yaşlı bir örneğe henüz rastlanmadı. Bu da Dünya’nın yaşına oranlandığında çiçeklerin aslında çok daha yeni bir tür olduğunu gösteriyor.
2. Dünya, bir bilardo topuna kıyasla nispeten daha pürüzsüz
İlk başta bu durumu anlamakta zorlanabilirsiniz ama aslında gerçek bu. Bir bilardo topu 0.127 mm’den daha fazla çukur ya da tümsek içermemelidir. Bilardo topunun 5.715 cm’lik boyutu göz önüne alındığında maksimum pürüz alanı 0.127 mm’yi geçmemelidir. Dünyada en yüksek alan olan Everest Dağı’nı ve en derin alan olan Mariana Çukuru’nu düşünün. Buna rağmen Dünya nasıl bir bilardo topundan pürüzsüz olabilir diye sorabilirsiniz.
Cevap aslında dünyanın boyutunda gizli. Everest ve Mariana’ya rağmen Dünya’mızın boyutları ele alındığında aslında oldukça pürüzsüz bir yapıya sahip. Üstelik bir bilardo topundan daha başarılı bir halde. Buna rağmen merkezkaç kuvveti etkisi nedeniyle bilardo topu gibi görünmüyor.
3. Gezegenin en yüksek dağı sizin onu nereden ölçtüğünüze bağlı olarak değişir
Şüphesiz herkes Everest Dağı’nın en yüksek dağ ününü neden sorguladığımızı düşünüyor. Buna sebep olan birkaç etmen mevcut. Bu etmenler gayet bilimsel bir zemine dayanıyor. Deniz altından hesaplandığında Hawaii’de yer alan Mauna Kea Dağı aslında dünyanın en yüksek dağıdır. Bu dağın ciddi bir kısmının sular altında kalması bu dağın ününün çok fazla duyulmamasına sebep olmuş.
Bir başka bilimsel bakış açısı ise bizleri Ekvator’a, Chimborazo Dağı’na götürüyor. Hepimizin bildiği gibi Dünya, Ekvator’da şişiyor. Eğer dünya çekirdeğini baz alan bir hesaplama yaparsak işler gerçekten değişiyor. Chimborazo Dağı, Dünya’nın merkezinden hesaplandığında Everest’in zirvesinden daha uzağa uzanabiliyor. Öyle ki 2072.64 metrelik bir fark söz konusu.
4. Dünya, 300 milyon yıl önce yüksek oksijen sebebiyle devasa böceklere ev sahipliği yaptı
Dünya 300 yıl önce Karbonifer ismi verilen bir dönemdeydi. O dönemde bitki yaşamı ve çeşitliliği günümüzde olandan daha yüksekti. Bu duruma sebep olan en önemli durum ise oksijen seviyesiydi. Karbonifer dönemde tarihte hiç olmadığı kadar yüksek olan oksijen seviyesi bazı ilginç durumlara sebep oldu. Bu durumlardan en ilginci ise böceklerden yana gerçekleşti. Oksijen bolluğu nedeniyle böcekler daha hızlı evrim geçirme ve büyüme şansı elde ettiler. Akrepler bir köpek, tırtıllar anakonda ve yusufçuk böceklerini ise kartal boyutlarında düşünün. 300 milyon yıl önce durum aşağı yukarı bu şekildeydi.
5. Dünya’daki su, Güneş’ten çok daha yaşlıdır
Kulağa çılgınca gelse de durum gerçekten böyle. Yıldızlar buz formunda su içeren devasa toz ve gaz bulutlarından oluşur. Bu toz ve gaz bulutlarından taşınan elementler Güneş’imizin doğumundan çok daha önce uzayda atık ve serbest durumda gezinebildiler. Dünya’nın oluşum evrelerini izleyen süreçlerde bir meteor yardımı ile suyun gezegenimize gelebilmesi mümkün oldu. Her ne kadar gezegenimizin yaşı ve dünya tarihi Güneş’ten eski de olsa, barındırdığı su, ondan çok daha eski bir zamana dayanıyor.
6. Okyanuslar milyonlarca yıllık yağmurlar sayesinde oluşabildi
Dünya, oluşmaya başladığı ilk süreçte oldukça zorlu koşullara ev sahipliği yapıyordu. Yüzey o kadar sıcaktı ki yüzeyde bulunan çoğu element kaynama noktasının üzerindeydi. 212 derecenin üzerinde seyreden bir atmosferde su, Dünya’da gaz olarak kaldı. Zamanla Dünya’nın soğumasıyla birlikte 3.8 milyar yıl önce yoğunlaştı. Yoğunlaşma ile başlayan yağmurlar günümüzdeki okyanusların oluşmasına neden oldu. Okyanusların bildiğimiz anlama kavuşması için birkaç milyon yıllık bir yağış gerekti.
7. Dünya tarihinde beş kez kitlesel yok oluş gerçekleşti
Dinozorların sonunu getiren olaydan daha önce dört farklı kitlesel yok oluş olayları gerçekleşti. Bunlar arasında yer alan en şiddetlisi tüm canlı türlerinin %96’sını yeryüzünden sildi. Günümüzde hayatını devam ettiren tüm yaşam formları, son kitlesel yok oluştan geriye kalan %4’lük kısmın soyundan gelmekte. Bu beş kitlesel yok oluş olayları yeryüzünde ciddi felaketlere sebep oldu. Bu felaketlere verilebilecek en tanıdık örnek ise dinozorların yok oluş olayıdır.
8. Dünya’daki oksijenin çok ciddi bir kısmını okyanuslar üretir
Oksijen üretimi dediğimizde çoğu kişinin aklına ormanlar gelir. Ormanların yani dolayısıyla ağaçların oksijen üretmeleri bilgisi doğrudur. Buna rağmen oksijen üretiminde en yüksek pay okyanuslara ait. Bunun nasıl gerçekleştiği ise okyanusun derinliklerinde saklı. Fitoplankton, okyanus derinliklerinde yer alan bir bitki türü. Bu bitki türü dünyada fotosentez yapan en küçük mikroorganizma olan Prochlorococcus türünün örneği. Fitoplankton, tüm biyosferde yer alan oksijenin %20’sini tek başına oluşturuyor. Böylece dünyada oksijen üretimi sağlayan diğer kaynaklara göre oldukça iddialı bir oran karşımıza çıkıyor.
9. Dünya’da kaydedilen en şiddetli ses 1883’te gerçekleşen Krakatau patlamasıydı
Dünya tarihi içerisinde kaydedilen en gürültülü olay 1883 yılında Endonezya’da yer alan Krakatau volkanının patlamasıydı. Bu ses o kadar yüksek bir sesti ki patlamadan sonra 65 km içerisinde yer alan insanların kulak zarları yırtıldı. Patlamanın şok dalgası dünyayı dört kez turladı ve 5000 km içerisinde olan herkes tarafından duyuldu. Böylece gezegenimizde kayıt altına alınmış en şiddetli ses, Krakatau patlaması olarak tarihe geçti.
Kaynak: 1