Kimsenin birlikte yaşamak, yaşayabilmek gibi bir derdi yok. Herkes “öteki” olarak konumlandırdığı topluluğu, kimliği yok etmekle meşgul. Bu topluluk kimi zaman dünyanın herhangi bir coğrafyasındaki halk oluyor, kimi zaman da bir cami avlusundaki kedi sürüsü. Birlikte yaşamak ya da onları yaşatmaya çalışmaktansa, toptan yok etmek daha çekici geliyor yok olası insan soyuna.
Öncelikle, şimdiye kadar okuduğunuz haberleri, gördüğünüz fotoğrafları ve izlediğiniz vidyoları unutun! Zira ortada öyle bir dezenformasyon ve bilgi kirliliği var ki, biz hayatımızda böyle bir şey görmedik. Doğru fotoğrafa ve habere ulaşmak için bu kadar çabaladığımızı hatırlamayız.
Kabul edelim, Uygur Türkleri, Şincan Uygur Özerk Bölgesi’nde güllük gülistanlık bir hayat sürmüyorlar, bundan eminiz. Çin, çok büyük bir hata yaparak (ve en kötüsü de yaptığı bu hatanın sonuçlarını görmeyerek), buradaki halkı, kendi milli duyguları adına asimile etmeye çalışıyor. Ama baskının olumlu sonuç verdiği nerede görülmüş? Yaşadığı baskıdan dolayı daha birlik olmayan, birbirine kenetlenmeyen bir halk ya da dini topluluk var mı, gördünüz mü? İşte bu baskı da maalesef burada yaşayan müslüman halkı radikalizme itiyor, en azından bir kısmını. Bu radikalizm de, iddia o ki, Afganistan’daki radikal İslami topluluklardan besleniyor ve aşağıda az sonra okuyacağınız birtakım terör eylemlerine fırsat tanıyor. Bu terör eylemleri Çin’in “ulusal güvenlik” bahanesinin arkasına sığınarak baskılarını daha da artırmasına sebep oluyor. Sonuçta kurunun yanında yaş da yanıyor ve bu eylemler devlet nezdinde uygulanan politikanın daha da sertleşmesine sebep oluyor. Günden güne artan bu sertlik de, köktendinci, militan İslamcı olmayan, tek derdi namazını kılmak, orucunu tutmak olan anamız babamız gibi sıradan insanları vuruyor, onları mağdur ediyor.
Buraya kadar tamam. Ama şunu da ekleyelim. Medyada son bir hafta içinde gördüğünüz derisi yüzülmüş erkek cesedi (bonus kısmında değindik), kafasına tüfek dayanmış kadın gibi görsellerin Uygurlara uygulanan politikayla uzaktan yakından alakası yok. Ek olarak, Çin’in yıllardır uyguladığı tek çocuk yasağı, Uygurlara ve diğer azınlıklara uygulanmıyor. Üniversite giriş sınavında azınlıklar ek puan alabiliyor ve Çin’in resmi parasının üzerinde sembolik olarak Uygurca yazılar yer alıyor. Birileri yine bizim Türklük ve İslamiyet’le ilgili duygularımızı kullanıyor ve sömürüyor, bu çok net.
Aşağıda sıraladığımız bilgileri farklı kaynaklardan teyit etmeye çalıştık. İyi okumalar dileriz.
1997’ye kadar neler yaşandı?
* 12 Kasım 1933’te Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kuruldu. Ancak 1934’te kontrol Çinli Sheng Shicai’nin eline geçince bu cumhuriyet ömrü son derece kısa oldu.
* 1943’te Çin devleti Doğu Türkistan’a girdi. 1944’te Çin istilasına karşı Gulca şehrinde ayaklanma çıktı. Bu, diğer şehirlere de yayıldı.
* 7 Kasım 1944’te de Gulca’da Doğu Türkistan Cumhuriyeti kuruldu. 1949’da Rusya’nın baskısı Doğu Türkistan yönetiminin feshine sebep oldu. Bölge, Çin yönetimine geçti ve Çin buraya “yeni topraklar” (yeni sınır) anlamına gelen Sincan (ya da Şincan) adını verdi. (1933 ve 1944’te gerçekleşen her iki cumhuriyet kurulması girişiminin de Sovyetler’in desteğiyle olduğu, bu ülkenin sonradan çekimser davranarak, kurulmasına ön ayak olduğu rejimin bu sefer de yıkılması için uğraştığı iddia edilir.)
* 1949’da Burhan Şehidi, Çin’in Doğu Türkistan valisi olarak göreve başladı. Bu görevi 1955’e kadar yürüttü. 1955’te Doğu Türkistan, Sincan Uygur Otonom Bölgesi adını aldı.
* 1955’te Hoten ayaklanmaları baş gösterdi. 1958’e kadar ayaklanmalar bütün Doğu Türkistan’a yayıldı.
* 1982’de Urumçi’de demokrasi yanlısı bir mücadele başladı. 1985’te ise binlerce Müslüman Türk öğrenci, Urumçi Üniversitesi’nde dersleri bir hafta süre ile boykot etti.
* 1989’da Müslümanlar, İslamiyet’e karşı hakaretlerin son bulması ve demokratik haklarının verilmesi amacıyla gösteriler düzenlediler. 1990’da da Kaşgar’da Çin yönetimine karşı silahlı bir ayaklanma meydana geldi.
* 12 Eylül 1990’da Hoten-Karakaş’ta 18700 (on sekiz bin yedi yüz!!!) kadın zorla kısırlaştırıldı.
* 29 Eylül 1994’te Çin, Urumçi’yi ele geçirdi ve Burhan Şehidi’yi vali olarak atadı.
* 7 Temmuz 1995’te Hoten’de binlerce Müslüman yürüdü, gösteriler düzenledi. Sebep, bir cuma namazından sonra cami imamının tutuklanmasıydı.
* 27 Eylül 1995’te Kaşgar’da halk, idama mahkûm edilen gençlerin cezalarının indirilmesi isteğiyle gösteriler düzenledi ve Çin güçleri ile çatışmaya girdi.
4 (ya da 5) Şubat 1997 Gulca Katliamı
Çin güçleri, Kadir Gecesi sebebiyle ibadet etmek isteyen kadın ve çocukları tutukladı. Tutuklanan kişilerin akrabaları haklarını aramak için gösteri yaptı, tutuklanan kişilerin suçsuz olduklarını söyledi ve serbest bırakılmalarını talep etti. Bunun üzerine Çin polisi nezarette tutulan üç kadını döverek öldürdü ve cansız bedenlerini yakınlarının önüne attı. Bundan sonra olaylar büyüdü ve halk ayaklanmasına dönüştü. Bunun üzerine Çin hükümeti olay yerine çok sayıda asker gönderdi ve bu ayaklanmayı da kanlı bir şekilde bastırdı. Olaylar süresince 400 kişi Çin askerleri tarafından öldürüldü; takip eden günlerde ise binlerce kişi idam edildi.
5 Temmuz 2009 Urumçi Katliamı
26 Haziran 2009’da, bir oyuncak fabrikasında çalışan iki Çinli kadına, Uygur işçilerin cinsel tacizde bulunduğu iddia edildi. Bu haberler yalanlandı, hatta Çinlilerin Uygur kadınlara tecavüz ettiği iddia edildi. Fabrikada çıkan olaylarda iki Uygur Türkü işçi öldü. Bu ölüm haberlerinin duyulmasından sonra suçluların bulunması amacıyla 5 Temmuz 2009 tarihinde Urumçi’de gösteriler düzenlendi. Gösterilere Çin güvenlik güçleri müdahale etti. Olayların sonunda Çin kaynaklarına göre 200 kişi öldü. Uygur kaynakları ise Çin kaynaklarını yalanlayarak ölenlerinin sayısının binlerce olduğunu söyledi. Olaydan sonra 1000’den fazla erkek gözaltına alındı.
18 Temmuz 2011 Hoten’de karakol saldırısı
Bir polis karakoluna el bombaları ve başka patlayıcılarla düzenlenen saldırılarda 18 kişi öldü. Tabii bu devlete ait medya organlarının haberi. Uygur Türklerine göre ise polis silahsız göstericilerin üstüne ateş açtı.
29 Ağustos 2012 Hoten’de uçak kaçırma girişimi (mi?)
Hoten’den Urumçi’ye giden bir uçakta yolcular ve mürettebat altı Uygur’u etkisiz hale getirdi, çıkan arbede de bunların ikisi öldü. Devlet medya organlarına göre bu altı kişi uçağı kaçırmaya kalkmışlardı. Uygur Türkü hak savunucuları ise olayların uçak kaçırmayla ilgisi olmadığını, koltuk yüzünden çıkan bir kavganın söz konusu olduğu yönünde açıklama yaptı. Kurtulan dört kişiden üçü idama mahkûm edildi, biri de ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.
22 Nisan 2013 Baçu Olayları
Polis bazı evlerde arama yapmak istedi ve bu esnada karışıklık çıktı. Devlet medyası, çıkan çatışmalarda 21 kişinin öldüğünü, bunların da 15’inin polis olduğunu açıkladı. Uygur Amerikan Derneği’ne göre ise bilgi eksikliği vardı ve olayların bu şekilde vuku bulduğunu açıklamak zordu. Olaylarla ilgili olarak iki Uygur Türkü idama mahkûm edildi. Benzer bir olay, 26 Haziran 2013’te Turpan’da da meydana geldi. Bu olayla ilgili yine iki kişi idam cezasına çarptırıldı.
28 Ekim 2013 Pekin’de otobüs faciası
Pekin’in Tiananmen Meydanı’nda bir toplu taşıma aracı yanar vaziyette kalabalığın içine daldı. Beş kişi öldü, 40 kişi de yaralandı. Devlete ait medya organları, araç içinde, gaz tenekeleri, palalar ve dini sloganlar yazılı afişler bulunduğunu açıkladı.
15 Aralık 2013 Şufu’daki çatışmalar
Uygur Türkleri ile polis arasında çıkan çatışmada 20’ye yakın kişi öldü. Medya kaynaklarına göre ölenlerden ikisi polis, geri kalanlar ise protestocuydu. Uygur eylemcilerin ifadesine göre olay, polisin, düğün hazırlığı yapan bir ailenin evine baskın yapması üzerine çıkmıştı.
11 Şubat 2014 Wushi’de polislere saldırı
Devriye gezen polislere 11 kişi bombalarla saldırdı. Saldırganlardan sekizi vurularak öldürüldü, üçü de patlamalar sırasında öldü. Tabii tüm bu açıklamalar devlete ait medya organlarına ait. Dünya Uygur Kongresi’nden, olayın sorumlusunun “baskıcı hükümet” olduğu yönünde bir açıklama yapıldı.
1 Mart 2014 Kunming Tren İstasyonu saldırısı
Çin devlet haber kaynaklarının yazıp çizdiğine göre Kunming’teki tren istasyonunda yolculara bir saldırı düzenlendi ve 31 kişi öldü, 150’ye yakın kişi de yaralandı. Polis, saldırganlardan dördünü vurarak öldürdü. Olaylara karıştığı iddia edilen üç kişi idama mahkûm edildi, bir kişi ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.
Bu olay bir anlamda bir kilometre taşı oldu Çin’in Uygur politikası açısından. Zira Çin bu saldırıyı kendi “11 Eylül”ü haline getirdi ve “Uygur terörizmini” daha iyi anlatmak için bahaneler üretti. Eskiden beri uygulayageldiği inanç ve ibadet kısıtlamalarını da sıklaştırdı.
30 Nisan 2014 Urumçi’de istasyonun bombalanması
Sincan’ın başkenti Urumçi’de bir tren istasyonuna bomba atıldı. Atılan bomba üç kişinin ölmesine, 79 kişinin de yaralanmasına sebep oldu. Güvenlik güçleri olaydan “aşırı dinci” iki kişiyi sorumlu tuttu.
22 Mayıs 2014 Urumçi Olayları
https://youtu.be/aiU5__zkGzc
Yine devlete ait medya organlarının yansıttığı şekli ile Urumçi’de iki araç pazar yerine daldı. İddiaya göre saldırganlar araçtan halka patlayıcılar fırlattı. Olaylar sonucu 31 kişi öldü, yaklaşık 100 kişi de yaralandı.
28 Temmuz 2014 İlişku’da resmi dairelerin hedef alınması
Çin kaynaklarının açıklamalarına göre Uygurlar, karakolu ve resmi daireleri hedef alan bir saldırı gerçekleştirdi. Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde gerçekleşen saldırıda 37 Çinli ve 59 Uygur Türkü yaşamını yitirdi. Uygur Amerikan Derneği’nin iddialarına göre ise polis protestocu gruba ateş açtı. (Ayrıca 18 Temmuz 2014’te de Uygur ekonomi profesörü İlham Tohti “bölücülük faaliyetleri yürütmek” suçundan ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.)
31 Temmuz 2014 Kaşgar’da Cuma Tahir’in öldürülmesi
Çin’in en büyük camisinin imamı Cuma Tahir öldürüldü. Medyanın yazdığına göre, olaydan, imamın eleştirilerine kızan Uygur Türkleri sorumluydu.
22 Eylül 2014 Luntay’daki patlamalar
Luntay ve çevresinde gerçekleşen patlamalarda iki kişi öldü, çok sayıda kişi de yaralandı.
Resmi makamlara göre Haziran 2015 olaylarının sebepleri
Şu günlerde tanık olduğumuz olaylar nasıl gelişti? Biraz da buna değinelim. Yapılan açıklamalara göre, olaylar Sincan bölgesindeki polis kontrol noktasında başladı. İddiaya göre, kontrol noktasında bir araç polis barikatını aşmaya çalıştı ve bir polise çarparak onu yaraladı. Sonrasında da, araçta bulunanlar, olay yerine gelen iki polisi öldürdü. Olay yerine intikal eden destek ekip de etrafa fütursuzca ateş açtı ve bu ateş 15 kişinin hayatını kaybetmesine sebep oldu. Resmi makamların yaptığı açıklama da içinde bulunduğumuz güne kadar (29.06.2015 itibariyle) 18 kişinin öldüğü yönünde, ama elbette yerel kaynaklar bu sayıya itiraz ediyor. Bir de hatırlatmada bulunalım. Doğu Türkistan’da polis şüpheli gördüğü Uygurlara ateş etme yetkisine sahip. Guma kasabasında nehir kenarında toplaşan sekiz Uygur Türkü’nün de öldürüldüğü biliniyor.
Olayların çıkışıyla ilgili farklı sebepler gösterenler de var
Olaylarla ilgili çok ciddi bir bilgi kirliliği söz konusu. Olayların çıkışını, yukarıda sıraladıklarımız dışında temellendirenler de var. Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği Başkan Yardımcısı Abdulehed Er’e göre olayların çıkış noktası, bir grup Uygur’un eşlerinin, tesettürlerinden dolayı polis tarafından gözaltına alınması. Eşlerinin serbest bırakılmasını isteyen Uygurlara polisin yaptığı müdahale olayların alevlenmesine sebep oldu.
Namaz kılmak, oruç tutmak, sakal bırakmak yasak
Öncelikle kötendinciliği körüklediği düşüncesiyle kamu çalışanlarından, öğretmenlerden ve öğrencilerden oruç tutmamaları isteniyor. Yine bu kişilere gün içinde yemek veriliyor ve yemeleri isteniyor. Halka, dinin gericilik olduğu ve dini kurallara uymamaları gerektiği konularında propaganda afişleri dağıtılıyor. Uygurlu gençlerin üniversitelere kabul oranlarının çok düşük olduğu yazılıp çiziliyor (bunlar iddia boyutunda, aksini söyleyenler de var girişte yazdığımız gibi). Çin nükleer deneylerini de yine bu bölgede gerçekleştiriyor. Bölgede yaşayan halkın dini inançlarını görmezden geldiği gibi, onların inançlarına ters doğum kontrol politikaları uyguluyor. Devlet tarafından konulan kurallara uymadan çocuk yapan ebeveynleri, ücretsiz çalıştırarak, doğum masraflarını onlara ödeterek bir nevi cezalandırıyor (bunlar da iddia boyutunda bilgiler, Uygurların, Çin’in kota uygulamasından muaf olduğu da söyleniyor). Bölgedeki Uygur nüfusunu azaltmak için, Çinli halkı bu bölgeye göç etmek konusunda teşvik ediyor (1950’den 1978’e kadar 3 milyon Çinli göç etti bölgeye). Bölgede yaşayan Çin kökenlilere de birçok ticari, zirai ve sosyal imkân tanıyor. En önemlisi de bu coğrafyayı yalıtarak, yaşayan halkın dış dünyayla bağlantısını kesiyor
11 Eylül’ün Çin politikasına etkileri
O ünlü saldırılardan (kim kime saldırdı acaba?) Çin de bir şekilde nemalandı. ABD’nin teröre(!) açtığı savaşı destekleyip, bunun karşılığında ondan kendi eylemlerine ses çıkarmamasını istedi. Bu destek, bir nevi sus payı oldu ABD açısından. Çin, bu çatışma ortamından faydalanarak Uygurların yaşadığı bölgede istediği gibi at koşturmaya başladı. Hali hazırda uyguladığı asilimilasyon politikalarına hız verdi, basit özgürlük taleplerini bile radikal İslam’la bir görmeye başladı.
Doğu Türkistan neden bu kadar önemli?
Çin’in ticari faaliyetleri açısından büyük önem taşıyan bölge aynı zamanda petrol, doğal gaz, kömür ve tuz açısından oldukça zengin yataklara sahip. Ayrıca Çin’in nükleer uzay araştırmaları üssüne de bu bölge ev sahipliği yapıyor.
Bonus: Doğu Türkistan’daki olaylarla ilgili sosyal medya yalanları
Facebook ve Twitter’ın haricinde ciddiye aldığımız pek çok sitede de karşınıza çıkan, “Uygurlar katlediliyor” ya da “Doğu Türkistan’da katliam var” yazılı her habere, fotoğrafa güvenmeyin. Çin’in orada pek çok zorbalığa imza attığı çok net. Ama Doğu Türkistan’la uzaktan yakından ilgisi olmayan birtakım görsel ve videolar da sıkça paylaşılıyor. Örneğin şu yukarıda verdiğimiz haberdeki söz konusu görsel, “Çin hükümeti Uygurların derisini yüzüyor” şeklinde paylaşılmıştı Facebook’ta. Oysaki görsel, kültürel olarak alışık olmadığımız bir cenaze merasimine ait olması kuvvetle muhtemel. O merasime de şuradan (Dikkat: Mideniz kaldırmayabilir) ulaşabilirsiniz.
Bonus 2: Olan bitenle ilgili farklı bir pencere
Daha yeni Twitter’da paylaşılan bir bilgi. Katılmayabilirsiniz ki zaten bizde tamamen katıldığımızı söyleyemeyiz. Ne olursa olsun, hiçbir devlet, içinde barındırdığı bir azınlık karşısında masum değildir. Paylaşımların geri kalanına şu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.