Lars von Trier ve Thomas Vinterberg tarafından ortaklaşa kurulan “daha azı daha çoktur” anlamına gelen Less is More film yapımı okulu, filmleri en temel unsurlarına ayırma çabasına girdi. Bu çabanın sonucu olarak ortaya çıkan Dogma 95 Akımı; 1995 yılında bir manifesto ile ilan edildi. Ardından 1998’de Lars von Trier’in “The Idiots”u ve Vinterberg’in “The Celebration”ı ile ilk örneklerine kavuştu. Harmony Korine ve Susanne Bier de dahil olmak üzere bir dizi yeni nesil film yapımcısı da bu akımla birlikte daha azıyla daha fazlasını üretmeyi denemeye ve yapmaya dönük ilham alarak akımın bir parçası haline geldiler. Lars Von Trier ve Dogme 95 akımının tüm bileşenleri, akımın sıkı sıkıya bağlı kalınmasını istediği kuralları esnetmeye başladı ve ardından manifesto bizzat kurucularının eliyle 2005 yılında feshedildi. Son Dogma 95 filmi, Dogme #35 ismiyle kodlanan Cosı X Caso filmidir ve neredeyse hiçbir dile çevrilmemiş ve az bilinen bir yapımdır. 1998 yılından 2004 yılına dek 7 yılda üretilen Dogma 95 filmleri, 2005 yılında Dogma 95 filmlerini harekete kabul eden komitenin dağılması üzerine sonlandırılmıştır. Buna rağmen ilgili yönetmenlerin 2005 sonrasında çıkan pek çok filminde de Dogma 95 esintileri gözlenmektedir. Peki ünlü Dogma 95 Manifestosu‘nun kuralları nelerdi? Hadi birlikte inceleyelim.
Dogma 95 akımının birbirinden katı kuralları bulunuyor?
- Çekimler stüdyo gibi bir özel ortamın dışında gerçekleştirilmelidir. Filmde sahne donanımına ve setlere yer yoktur.
- Ses görüntülerden, görüntüler ise seslerden ayrı üretilmemeli; bu süreçler birleşik biçimde ele alınmalıdır. Müzik de ancak sahne ortamında üretilirse kullanılabilir.
- Kamera elde taşınmalıdır. Kameraman, hareketli veya hareketsiz olmakta serbesttir.
- Özel aydınlatma yasaktır. Film renkli olmak zorundadır.
- Görsel filtreler ve herhangi bir yapay görsel efekt filmde kullanılamaz.
- Filmde basit aksiyon sahneleri olmamalıdır (Silahlar ve cinayet sahneleri dahil).
- Herhangi bir bilinç akışı veya zaman akışı filmde bulunamaz. Film ancak ve ancak izlendiği anı ve yeri yansıtabilir.
- Bir türe ait olma kaygısı güden herhangi bir film Dogma 95 akımı içerisinde kabul görmez.
- Dogma 95 akımı filmler, sinemacılıkta standart film formatı olan (ve Thomas Edison’un icadı olan) 35 mm ile çekilmelidir.
- Yönetmen, jenerikte gösterilmemelidir.
“Ayrıca kişisel zevklerden uzak duracağıma dair, bir yönetmen olarak yemin ederim! Bundan sonrasında bir sanatçı değilim. “An”ı bütünden daha önemli gördüğüm için bir “eser” yaratmaktan kaçınacağıma yemin ederim. En büyük hedefim, yaratılan karakterlerin ve ortamların içerisinden gerçek olanı zorla çıkarmaktır. Bunu, elimdeki tüm araçlarla; her çeşit iyi tat ve estetik kaygıdan yoksun kalmak pahasına yapacağıma yemin ederim.”
Bu ilginç kuralları hayata geçiren Dogma 95 akımı öncüleri, birbirinden ilginç yapım aşamalarına ve konulara imza atan filmler ürettiler. Sinemacılıktaki belirli eğilimlere savaş açan, Dogma 95 Manifestosu’nu “bir kurtarma operasyonu” olarak gören, sinemayı asla ve asla bireyselliğe hizmet edecek bir araç olarak görmeyen yönetmenler, sinemanın kozmetikleştirilmesine karşı çıktılar. Ayrıca modern film yapımcılarının görevinin gelinen noktada “seyirciyi kandırmak” olduğuna inanan Dogme 95 yönetmenlerinin ürettikleri eserler sinema eleştirmenlerince de birbirinden farklı yorumlara tabi tutuldular. Bugün Dogma 95 akımına kabul edilen ve yapım sıralarına göre “Dogme #1-35” şeklinde sıralanan 35 Dogme 95 filminden 7 tanesini ve Dogma 95 akımının ilham verdiği modern bir filmi daha kısaca inceleyecek ve sinema tarihinde yankı uyandıran yönlerinden bahsedeceğiz. İyi okumalar…
Lars von Trier’in Dogme 95 akımına dahil yahut Dogme 95’ten etkilenerek yazdığı filmlerinin incelemeleri için geçtiğimiz haftalarda yayınlanan yazımıza göz atabilirsiniz.
1. The King is Alive (Dogme #4) – Kral Yaşıyor (2000) – IMDB: 6.3
Dogma 95 akımı kurallarınca üretilmiş 4. eser olan The King Is Alive, Dogma 95 Manifestosu’nun kurallarınca hiçbir türe bağlı olmayan 2000 yapımı uzun metrajlı bir Danimarka filmidir. Film, Kristian Levring’in yönetmenliğinde üretilmiştir ve 2000 yılının Cannes Film Festivali’nde Belirli Bir Bakış ödülüne aday gösterilmiştir. Ayrıca Robert Ödülleri olarak da bilinen Danimarka Film Ödülleri’nde En İyi Görüntü Yönetmenliği dalında ödül kazanmıştır. Bu ödül Dogma 95 akımının getirdiği yeni çekim ve yapım kurallarının işlerliğini de gözler önüne sermiştir.
Afrika’da otobüsle havalimanına giden bir grup yolcu, arızalı bir pusulayı takip eden bir sürücü tarafından çölde hiçliğin ortasına sürüklenir. Otobüslerinin yakıtının bitmesinin ardından içerisinde tek bir adamın yaşadığı terk edilmiş bir köye ulaşırlar. Daha öncesinde de çöl yolculuğu deneyimi olan bir yolcu, yardım aramak üzere çöl yoluna döner ve diğerlerine olay yerinde hayatta kalmaları için beş tavsiyede bulunur; bunların arasında moralini yüksek tutmaları da vardır. Mahsur kalan grubun içindeki bir entelektüel, hayatta kalanların moralini korumak için Kral Lear isimli Shakespeare eserini oynatmayı önerir. Günler geçtikçe umut azalırken, hayatta kalanlar arasındaki gerilim de paralel olarak artar.
2. Julien Donkey-Boy (Dogme #6) (1999) – IMDB: 6.7
1999 yapımı deneysel bir Dogme 95 akımı filmi olan “Julien Donkey-Boy”, Dogme 95 Manifetosu’ndaki “şeref yemini”ne bağlı kalma iddiasındaki ilk Avrupa dışı filmdir. ABD yapımı olan ve Harmony Korine yönetmenliğindeki film, 16 mm olarak çekilmiş ve ardından 35 mm formatına aktarılmıştır. Çeşitli sinematografik ögelerden faydalanan film, ayrıca sahne dışı müzikten de yararlanmıştır. Bu yanlarıyla bir Dogme 95 filmi olup olmadığı tartışmalı olsa da filmin özgün ve başarılı yönleri sebebiyle Dogma 95 komitesi filmin Dogme #6 adıyla yayınlanmasını onayladı. Filmin ilk gösterimi Venedik Film Festivali’nde gerçekleşti.
Şizofreninin aile hayatı üzerindeki etkilerinin bir portresini bizlere sunan “Julien Donkey-Boy”, şizofreniden muzdarip Julien’i ve onun ailesini anlatıyor. Aile; yaşamını yitirmiş bir anne, tacizci ve istismarcı bir baba, kontrol altında tutulmayan cezai ehliyeti olmayan bir genç, onun istismara uğrayan genç erkek kardeşi, hamile olan kız kardeşi ile ailenin kalanından kopuk bir yaşam sürdüren babaannelerinden oluşuyor.
3. Idioterne (Dogme #2) – Gerizekalılar (1998) – IMDB: 6.8
1998 yapımı bir Dogma 95 akımı filmi olan Idioterne, aynı zamanda ’96 yapımı Breaking the Waves ve 2000 yapımı Dancer in the Dark’ın da içerisinde olduğu Altın Kalp Üçlemesi’nin 2. filmidir. Dogme #2 adıyla da bilinen film, Lars von Trier’in ilk Dogma 95 filmidir ve Dogma 95 Manifestosu’na bağlı kalma amacıyla üretilen ikinci filmdir. Film üretilirken sadece dijital kameralardan yararlanılmıştır. 6 ülkenin ortak yapımı olan Idioterne’in senaryosu 4 günde yazılmıştır. Yukarıdaki film posterinde Danca yazan ve “……’ın filmi” anlamına gelen “En Film Af”ın altındaki “Lars Von Trier” yazısı; Dogma 95 Manifestosu’nun koyduğu kurallar çerçevesinde, yönetmenlerin isimlerinin jenerikte geçmemesi gerektiğinden sansürlenmiştir.
Film; bir grup insanın, yaşamın kendilerine dayattığı tüm kalıpları ve sınırları kırmak ve olmak istedikleri kişileri ortaya çıkarmak için Kopenhag’ta bir banliyö evinde toplanmaya karar vermesi ile başlar.
4. Italian for Beginners (Dogme #12) – Yeni Başlayanlar İçin İtalyanca (2000) – IMDB: 7.0
Dogme XII olarak da bilinen film, Dogme 95 Manifestosu’nun sıkı bir takipçisi olan, 2000 yapımı ve romantik komedi ögeleri içeren bir Lone Scherfig filmidir. Bütçesinin 27 katı hasılat elde etmeyi başaran bu film, film boyu elde taşınan hareketli kameralar ve doğal aydınlatma ile üretilmiştir. Aynı zamanda 5. yılındaki Dogma 95 akımı manifestosuna uyarak üretilmiş 12. Dogme 95 filmidir. Film, Berlin Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü olan Gümüş Ayı ödülünü ve Seminci Film Festivali’nden ise En İyi Film ödülü olan Altın Başak ödülünü kazanmıştır.
Cemaati kiliseden uzaklaştırdığı gerekçesiyle geçici olarak görevden uzaklaştırılan genç ve dul bir papaz, tekrardan dini görevlerini yerine getirmek üzere mesleğine döner ve bir kiliseye atanır. Burada geçici olarak kalacağını düşünen papaz, bir otele yerleşir ve bu otelin çalışanlarından birisi olan Jørgen ile tanışır. Jørgen’in huysuz arkadaşı ve restoran müdürü olan Finn, çalıştığı yerden kovulmak üzeredir. Finn’in asistanı, genç bir İtalyan olan Giulia’dır. Beceriksiz bir fırıncı olan Olympia’nın kötü kalpli bir babası, bir kuaför olan Karen’ın çok hasta bir annesi vardır. Bu altı karakterin yolları kilisede, restoranda, otelde ve yerel yetişkin okulundaki bir İtalyanca dersinde kesişir. Yalnızlık, keder, teselli, romantizm ve aşk hayatlarının ortasında bu altılıyı bulacaktır.
5. Mifune (Dogme #3) – Mifune’nin Son Şarkısı (1999) – IMDB: 7.1
1999 yapımı, romantik-komedi ve drama ögelerine sahip bir Danimarka filmi olan Mifune; Dogma 95 kurallarına göre üretilme iddiası taşıyan ve Dogma 95 komitesi tarafından Dogma 95 filmi olarak kabul edilen 3. film olma özelliğini taşıdığı için Dogme #3 adıyla da bilinir. Filmin Dogma 95 akımı manifestosunda belirtilen bazı kuralları hafif ihlal ettiğini itiraf eden film yönetmeni Søren Kragh-Jacobsen, buna karşın filmini bir Dogma 95 çalışması olarak onaylatabilmiştir. 1999 yılındaki Berlin Uluslararası Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü olan Gümüş Ayı ödülünü kazanan Mifune, aynı zamanda döneminde yarım milyon dolarlık bir gişe başarısı yakalayarak tüm zamanların en çok satan 10 Danimarka filminden birisi olmuştur.
Kresten, kariyerine devam etmek için ailesinin küçük bir Danimarka adasındaki çiftliğinden Kopenhag’a taşınıyor. Babası öldüğünde, ayrıldığından beri hiçbir bağının kalmadığı bir çiftliğe geri dönmek zorunda kalıyor. Kresten çiftliği işletme ve zihinsel engelli kardeşine bakma konularında yardım alabilmek için yerel gazeteye bir ilan veriyor. İlanı Liva adında bir eski fahişe yanıtlıyor, kendisi geçmiş yaşantısından uzaklaşmak istiyor. Ancak bu onun için kolay olmayacaktır. Yalanlar yüzünden karısını ve eşini kaybeden Kresten, hizmetçisi olan Liva’nın erkek kardeşinin de çiftliğe taşınmasıyla 4 kişilik bir aileye kavuşuyor.
6. Open Hearts (Dogme #28) – Açık Kalpler (2002) – IMDB: 7.5
Dogme 95 akımının son başarılı eserlerinden olan Open Hearts, 2002 Toronto Film Festivali’nde Dogme 95’in en olgun örneklerinden birisi olduğu ve Dogme 95 akımı içerisinde akımın yetkinliğini kanıtlamış bir yapım olduğu için Uluslararası Eleştirmenler Ödülü’ne layık görülmüştür. Danimarka’nın yerel film ödülleri olan Bodil ve Robert’ten de ödüller kazanan filmin müzikleri albümleştirilerek birçok ülkede piyasaya sunulmuştur.
Nişanlısı Joachim bir trafik kazasında ciddi şekilde yaralanan ve boyundan aşağısı felç olunan Cecilie, psikolojik olarak harap olmuştur. Kazaya neden olan sürücü Marie, Joachim’in tedavi gördüğü hastanede doktor olan kocası Niels’ten Cecilie’ye yardım etmesini ister. Ancak ilişkileri, yavaş yavaş Niels’in ailesini tehdit eden bir ilişkiye dönüşmeye başlar.
7. The Celebration (Dogme #1) / Festen – Şölen (1998) – IMDB: 8.1
Lars von Trier ile Dogma 95 Manifestosu’nun ilk imzacılarından olan Thomas Vinterberg’in yönettiği ilk Dogma 95 filmi, namı diğer Dogme #1, 1998 yapımı bir Danimarka filmidir. 1998 Cannes’ında Jüri ödülü kazanan bu film, ayrıca Oscar Akademi Ödülleri’nde aday adayı olarak gösterilmiştir. Yerel ve ulusal birçok ödüle ve adaylığa da layık gösterilen Festen, 15’ten fazla dilde uyarlamalara ve tiyatro gösterimlerine sahiptir ve alanında öncü bir film olmasıyla öne çıkmıştır. Bunun yanı sıra Dogma 95 akımı içerisindeki en başarılı film olarak da ünlenmiştir. Tüm Dogma 95 kurallarına uygun olarak üretilen Festen, Dogma 95 Manifestosu’na bağlı kalınan ilk film eseridir.
Bir aile babası olan Helge’nin 60. doğum günüdür ve kutlama çok sayıda misafirle birlikte yapılır. Helge’in üç çocuğu olan Christian, Helene ve Michael, bu vesileyle uzaktan gelirler; ancak ailenin pek uyumlu ve mutlu bir aile olmadığı çok geçmeden ortaya çıkar. Bu gerçek, Christian’ın ikiz kız kardeşi Linda’nın yakın zamanda gerçekleşen intiharının konuşulmasıyla açığa çıkar. Yemekteki kadeh tokuşturulduğu esnada Christian bir bomba patlatacaktır. Böylece kutlama, kimsenin unutamayacağı bir hafta sonuna dönüşür.
Bonus: Tangerine – Mandalina (2015) – IMDB: 7.1
Dogma 95 akımı, 2005 yılında feshedilmiş olsa bile kendisinden sonra üretilen pek çok filmi de etkilemiş ve ilham kaynağı olmuştur. Bunlardan birisi de sadece üç iPhone 5s kamerasıyla çekilen 2015 yapımı Tangerine filmidir. Ana çekimleri bir ayı bile bulmayan bir sürenin sonunda tamamlanan Tangerine, bir post-prodüksiyon sürecinden de geçerek 2014 yılında seyirciyle buluştu ve 1 milyon dolara yakın hasılat yaptı. Sundance Film Festivali’nde ilk gösterimini yapan film, toplamda 25 ödül ve 43 adaylık kazanmıştır. Ayrıca filmin Oscar Akademi Ödülleri’nde aday gösterilmesi için bir kampanya da başlatıldı, ancak sonuç alınamadı.
Yirmi sekiz günlük uzun bir tutukluluk sürecinin ardından, Sin-Dee yuvasına geri döner. Noel zamanıdır ve herkes şenlik havasına girmeye başlar; Ancak Sin-Dee, hayatının aşkı Chester’ın kendisini aldattığını öğrenir ve şok olur. Yıkılan Sin-Dee, Chester’ı ve beraber olduğu kadını bulmak için harekete geçer ve en yakın arkadaşı Alexandra dahil kimse onu durduramaz. Artık hiçbir şey Sin-Dee’nin adaletinin önünde duramaz. Sonuçta, kim bir yalanı yaşamak ister ki?