69 yıllık yaşamı boyunca sayısız defa “yaşayan efsane” olarak anılan, 3 yıl öncese, hiçbir zaman ait değilmiş gibi göründüğü dünyadan ayrılarak şarkısındaki gibi bir “Yıldızadam”a dönüşen glam rock’ın yaratıcısı David Bowie, müzikal dehasının yanında sinemaya katkıları ve oyunculuk yeteneğiyle de bizleri kendisine birçok kez hayran bırakmayı başarmıştı. 8 Ocak 1947’de Londra’da dünyaya gelen ve son albümü Blackstar’ı yayınladıktan sadece iki gün sonra, 10 Ocak 2016’da New York’ta sessiz sedasız mücadele ettiği kansere yenik düşen Bowie’nin unutulmaz rollerini sıralayarak sinemaya kattıklarını hatırlatalım istedik. İşte, veda niteliğindeki Lazarus’ta “Biliyorsun özgür olacağım, aynı bir mavi kuş gibi” diyerek kalıplara ve bu dünyaya sığmayan Bowie ve etkileyici sinema performansları…
1. The Man Who Fell To Earth (1976)
Gelmiş geçmiş en iyi bilim kurgu filmleri arasında gösterilen The Man Who Fell To Earth yani Dünyaya Düşen Adam, ölmekte olan gezegenini kurtarmak için Dünya’ya gelen bir uzaylının hikâyesini anlatıyor. Kült filmde Bowie’yi, kendisine belki de en çok yakışan rol olan uzaylı Thomas Jerome Newton rolünde izliyoruz. Nicolas Roeg tarafından Walter Tevis’in romanından beyazperdeye uyarlanan ve süresi iki buçuk saate yaklaşan filmde “Dünya’ya Düşen Adam” olarak Bowie’den başkası düşünülemez.
2. Just a Gigolo (1978)
Birinci Dünya Savaşı’ndan kahraman olarak Berlin’e dönen bir adamın, kendisine uygun bir iş bulamayıp ufak tefek işleri denedikten sonra jigolo olmaya karar vermesini merkeze alıyor. Zengin ve yalnız kadınlar için jigololuk yapan eski asker Paul Ambrosius von Przygodski rolünde, David Bowie’yi izliyoruz. Bowie, tüm jantiliğiyle bu role de cuk oturmayı başarmış.
3. Zoolander (2001)
Gelmiş geçmiş en büyük rock yıldızlarından biri olmak, pek çok filmde cameo yaparak “kendisi olarak gözükmeyi” de beraberinde getiriyor pek tabii. Bowie’nin en ünlü ve hafızalara yer etmiş cameo’larının başında da Zoolander geliyor. Ben Stiller’ın canlandırdığı Derek Zoolander ile Owen Wilson’ın Hansel’inin podyumdaki “kapışma” sahnesinde hakemlik yapan Bowie görünür görünmez unutulmaz Let’s Dance parçası çalmaya başlıyor. Güneş gözlüğünü karizmatik bir hamleyle çıkaran “Yıldızadam”, kulağa müzik gibi gelen aksanıyla konuşmaya başlıyor…
4. The Prestige (2006)
David Bowie’yi bu denli özel yapan şeylerden biri de, oynadığı her karakter için bir şekilde “biçilmiş kaftan” olmayı başarması. Kariyerinden birçok kez tarihi figürleri canlandıran Bowie, Christopher Priest’ın nefis romanının Christopher Nolan imzalı hafife alınmış uyarlaması The Prestige’de, bilim tarihini değiştiren Nikola Tesla’yı canlandırdı. Bu küçük ama önemli rol için Bowie’den başkası düşünülebilir miydi? Bowie gibi bir dehanın, Tesla gibi bir dâhiyi canlandırması bile The Prestige’i izlemek için başlı başına bir sebep. Christian Bale ve Hugh Jackman’ın rakip sihirbazlar olarak yarattıkları harikaları saymıyoruz bile…
5. Labyrinth (1986)
Bir başka kült film olan Labyrinth’te, Bowie’yi yine alışılmadık bir rolde, bu kez Goblin Kralı olarak izliyoruz. Labyrinth, 16 yaşındaki Sarah’nın, küçük kardeşi Tobey’nin ortadan kaybolmasını dilemesi ve genç kızın dileğinin gerçekleşmesini merkeze alıyor. Çünkü küçük Tobey’yi goblinler kaçırıyor. Sarah’nın labirenti çözüp kardeşini kurtarmak için sadece 13 saati var… Bizimse Bowie’yi izleyip enfes şarkılarını dinleyecek yaklaşık iki saatimiz…
6. The Hunger (1983)
Yeni nesil vampirler türemeden çoook önce, 1983’te, Tony Scott âlemlerin en cool vampir filmini çekti: The Hunger yani Açlık. Vampirler vampir olalı böyle afili, böyle janti, şık, jilet gibi vampir görmemiştir. Ölümsüz olmasına rağmen hızla yaşlanmaya başlayan vampir John Blaylock rolünde izlediğimiz Bowie’ye Miriam rolünde Catherine Deneuve ve Sarah rolünde Susan Sarandon eşlik ediyor.
7. Merry Christmas Mr. Lawrence (1983)
İkinci Dünya Savaşı sırasında, Japonya’daki bir esir kampında geçen Merry Christmas Mr. Lawrence, David Bowie’nin en etkileyici performanslarından birine ev sahipliği yapıyor. Bowie’nin İngiliz askeri Celliers rolünde hafızalara kazındığı savaş karşıtı filmde ona Tom Conti, Ryuichi Sakamoto ve Takeshi Kitano eşlik ediyor. Müzikleriyle Bafta kazanan Merry Christmas Mr. Lawrence, Nagisa Ôshima imzasını taşıyor.
8. Absolute Beginners (1986)
Goldcrest Films adlı bağımsız yapım şirketinin kurucusu ve patronu olan Jake Eberts, onu ve şirketini iflasa sürükleyen Absolute Beginners için şöyle diyor: “Çocuklarım her filmi izlerler ama bu filmi izleyemediler. Arkadaşları da öyle… Bu denli büyük bütçeli bir İngiliz filminde böyle kötü bir oyunculuğu hayatımda görmemiştim. Aslına bakarsanız bu filme dair tek güzel şey, o şarkıydı…” Eberts, “o şarkı” derken Bowie’nin filme adını veren parçası Absolute Beginners’dan bahsediyor pek tabii. Julien Temple imzasını taşıyan ve 1950’lerde geçen bu müzikal, gerçekten de çoğu açıdan bir fiyasko. Ancak onu izlenmeye değer kılan tek şey, şarkıları ve varlığıyla David Bowie faktörü.
9. Basquiat (1998)
Bowie’nin oyunculuk kariyerinde pek çok tarihsel figürü canlandırdığını söylemiştik. Bunlardan biri de pop art’ın öncüsü, sanatçı ve film yapımcısı Andy Warhol… Beyazperdede Warhol’a bugüne dek pek çok önemli aktör tarafından hayat verildi: The Doors’da Crispin Glover, I Shot Andy Warhol’da Jared Harris, Factory Girl’de Guy Pearce… Ancak modern sanatın asi çocuğu ve graffitinin babası olarak anılan ressam Jean-Michel Basquiat’in hayatını anlatan filmde, bu role Bowie kadar cuk oturanı yok. Warhol ve Bowie’nin birbirlerini tanıyor olmalarından mı dersiniz, Bowie’nin Hunky Dory albümünde Andy Warhol’a adayarak onun adında bir şarkısının olmasından mı dersiniz… Size kalmış.
10. The Last Temptation of Christ (1988)
Her filminde bambaşka rollerde izlediğimiz Bowie’yi, Martin Scorsese’nin Günaha Son Çağrı adıyla Türkçeye çevrilen ve bir hayli tartışma yaratan The Last Temptation of Christ’ında Roma İmparatorluğu’nun Yahudiye eyaletinin valisi Pontius Pilatus rolünde izliyoruz. İsa’yı canlandıran Willem Dafoe ile yalnızca bir kez yan yana gelen Bowie, buna rağmen filmde kilit bir rolde.