Günaydın. Biz uzun yollarda camdan bakıp kendimize iPodumuz müsade ettiğince film çeke duralım, adamlar bu işten para kazanabileceklerini fark edip bizi Soundtrack denen cendereye soktular. İyi ki de yaptılar, tematik olarak belki bir albüm bile bir filmin hikayesi kadar bütün olamayacağından, Soundtrackler de haliyle kendi içinde zorunlu bir uyuma bağlı oluyorlar. Uyumlu başlayıp keskelalaka giden eserler yanında bence çok daha makul albümlerdir. Bu incelememizin yıldızı, simetroman, mükemmel renkçi, resim vermenin ekmeğiyle 3 çocuk okutan dahi elamanımız Wes Anderson. Kendisini Son filmi The Grand Budapest otelin afişine bakarken “Oha kadroya bak.” Deyişinizden hatırlıyor olmanız pek muhtemel. Bu sohbetimizde size hem albümü kendimce incelemeye, hem de hangi yollarda dinlemenizin daha verimli olacağını tavsiye etmeye çalışacağız. Öncelikle şarkı kardeşlere gelelim;
#1 Where Do You Go To My Lovely? – Peter Sarstedt
Yol arkadaşımızın açılış şarkısı olan bu parça, filmin genel hindu ve beat teması içinde reflektör etkisi yapmakla mükellef. Çünkü bu parçayı her duyduğumuzda Jack Whitman (Jason Scwartzman ve onla ortak kaşe alan bıyıkları.) karakterinin iPod’unu taşınabilir bir hoparlöre bağlayıp ortamın buram buram baharat kokan havasını bir anda fransız aksanlı ingilizce bir şarkıya boğmasını izliyoruz. Wes Anderson filmlerinin olmaz ise olmaz olayı olan şey, eğer sahnede bir karakterin aksiyonu varsa, diğer karakterlerin tepkisizce kadraja bakmalarıdır. Bu şarkı da bize daha çok Jack’in kardeşlerinden yabancılaşmasını vurgulamak için burada. etkisi bu değil elbet, bu şarkı her çaldığında – ki saymadım ama film içinde o kadar fazla duyuyoruz ki biraz absürt bir etki bile yapıyor diyebilirim – Jack geçmişine, Paris’te bıraktığı eski sevgilisine ve belki de Amerika’da yaşadığı kontinantel hayatını düşünüp, Darjeeling Limited’de yasak bir sigara tellendiriyor.
Şarkımızın kendisi gayet neşeli olup, en önem verdiğim nokta olan tema bütünlüğünde bu denli sırıtması, absürt bir denklem olarak yerini koruyor.
#2 This Time Tomorrow – The Kinks
Gerek film, gerek hayat olsun en favori parçalarımdan birine gol olmuş durumdayız. Şahsım adına ne zaman gün içinde ne zaman yabancılaşsam beynime enjekte ettiğim bu parçanın, uymayacağı bir ortam olduğunu düşünmüyorum. Wes Anderson’da bunu gayet iyi biliyor olacak ki, filmin açılışında “Oha Bil Murray!” dedirtip, Murray gibi devasa bir aktöre sadece filmin açılışını yaptırırken daha aktörümüz kadrajdan çıkmadan bunu yüzümüze vuruyor. Peter Whitman (Adrien Brody) karakterinin trenimiz Darjeeling Limited’i yakalamak üzere koştuğu sahnede tam yerinde giren bir Slow-Mo efektiyle patlayan parça, sahnenin aksiyonuna tezat olması açısından da çok önemli. Zaten filme soundtrack yerleştirme konusunda biraz tecrübesi olan her yönetmenin son zamanlarda ekmeğini yediği “Hareketli sahneyi daha hareketli göstermek için müzik inanılmaz dingin olsun.” Mantığını Wes Anderson hocamız ta 2007’de yakalayıp, bavulları devire devire, tüm uzunluğu ve ayak bilekleriyle trene atlayan bir Adrien Brody’e yamıyor parçayı Bu sahnenin ve parçanın bir başka önemi, bunca yıl neredeyse her filminde efendilik timsalı olarak gördüğümüz Brody’yi “Lan acaba bu filmin Badass’i bu mu?” şeklinde sorguluyoruz o açılışta. Ki zaten The Kinks diyorum. Kötü bir şey olması mümkün değil ve filme de iki kardeşiyle daha çok güzel gol olan This Time Tomorrow, mutlaka kulaklığınıza tenefüs etmesi gereken bir parça!
#3 Strangers – The Kinks
Az önceki The Kinks övgümü tam anlamadınız sanırım ki bu parçanın incelemesini okuyorsunuz. Adamlar sağlam diyorum daha ne diyeyim? Şaka bir yana, kardeşlerimiz bu parçanın sahnesinde bir cenazeye gidiyorlar. Treni kaçırdıktan sonra boğulmaktan kurtarmayı deneyip beceremedikleri bir çocuğun cenazesine. Manitusuna kadar hint gelenekleri ve çiçeklerle süslü bir sahnede kardeşlerimiz bir yıl önce kopmalarına sebep olan, babalarının cenazesine yetişmeye çalışırken yaşadıkları bir hadiseyi hatırlıyorlar. Filmdeki ilk ve tek flashback sahnemiz de bu oluyor. Gene Kinks, gene gol ve gene ağır çekimli simetri. Sahnenin hüznüne gene bir tezat olarak gayet organlı ve majör akorlu bir şarkı kendileri
#4 Symphony No. 7 in A (Op 92) Allegro con Brio – Chicago Symphony Orchestra
Ne? Ahkam kesiyoruz diye Bethooven’la ilgili bir eleştri yazacak kadar ukala değilim henüz. The Kinks falan dünkü çocuk eyvallah da. Hadi abi kapattık.
#5 Play With Fire – Rolling Stones
https://youtu.be/_QlBTOAqHhk
Evet geldik bu british bollocks mix up eserin en pislik çocuklarına. Uzun bir tren yolu, bir cenaze ve çeşitli duygusallıklardan sonra sonunda annelerini bulan kardeşlerimiz, enteresan bir hesaplaşma yöntemi buluyorlar. Anneleriyle oturup, sadece birbirlerine bakıyorlar ve konuşmadan anlaşmaya çalışıyorlar. Tabi ki klasik bir Wes Anderson sahnesi, simetriler, 360 derece kamera dönüşleri ve manasız tebessümler. Aslında gizli bir beleşçi miymiş neymiş bu Anderson ben de şuan fark ediyorum ama. Sahnede gerçekten film boyu duygularını dışa vurmayan kardeşlerimizin “Ateşle oynayıp” annelerine karşı ipleri ellerinden bırakmaları, duygulanmaları ve sonunda gene terk edilmelerini izliyoruz. İzlerken beynimizce altı çizilen şeyler Anjelica Huston’ın ne kadar güzel olduğu, Adrien Brody, Jason Scwartzman ve Owen Wilson’ın ne kadar sağlam oyuncular olup film boyu bizi çok doğru bir noktaya taşıdıkları falan filan. Beğeniye şayan.
#6 Les Champs-Elysees – Joe Dassin
https://youtu.be/d9V-zUlrhEE
Finalinde kardeşlerimizin yeni yolculukları, hadi bir sigara daha içelim diyip bize de birer tane yaktırmaları ve jenerik. Şarkı ile ilgili bilgi mi? Harbiden mi? Soruyor musunuz yani? Get a room!
Şimdi gelgelelim ki, bu albümü bütün olarak en verimli nasıl dinlersiniz
Bu asla bir “Günaydın albümü.” Değil, sabah kalkınca dinlemeyin. İyi geceler ya da sevgiliyle şarap içelim mi albümü de değil. Bir yol albümü olarak mükemmel, ama şehir içi karayolunda tavsiye etmeyiz. Çünkü genel ritm, tema ve melodi olarak kafanızda imgelem yaratmaya çok müsait bir albüm. Kara yolundayken, mesela E5’te giderken sağda solda saçma sapan, otoyolun içinden geçen rezidansları görüp ürkebilir, beyninize imgelem yaratması için gerekli alanı veremeyebilir ve beyniniz üretemediği imgelem yüzünden bir ağrımaya girdiğinde gereksiz imgelem zayiatına maruz kalabilirsiniz. O yüzden bu albümün tadı en güzel 3 yerde çıkar!
Bonus: Nerede dinleyin? Metro! Yani mesela Marmaray’dır, Taksim metrosudur
Genelde akan giden görüntülere karşı yapılan yolculuklarda, aynı karakterler gibi ortamdan yabancılaşmalara gark olabilirsiniz. Gözünüzün önünde manzara olmadığından, kapı açılınca inmenize izin vermeden içeri girmek adına bir soğuk savaş veren dingillere de daha sedativ tepkiler verebilirsiniz.