İnsanoğlu, bilinmeyene karşı duyduğu merak ve farklı ortamları keşfetmeye duyduğu heves ile havada kalmanın veya su altında olmanın imkanlarını tarih boyunca zorlamıştır. Yüz yıllardır, beslenme, ticari, endüstriyel, askeri nedenlerle su altında kalmayı sağlayan bir çok keşif, artık sırf eğlence ve keyif amaçlı olarak kullanılabilen dalış sistemleri haline gelmiş, su altı maceracılarına hizmet etmektedir. Gezegenimizin dörtte üçünü kaplayan denizlerin dibindeki güzelliklere tanık olmak isterken, bir yandan da kulaktan dolma bir takım bilgiler ile bu isteğini gerçekleştiremeyenler için dalışla ilgili korku ve kaygıları ortadan kaldıracak soru ve cevapları bu hafta Listelist okurları için listeledik!
1. Dalışta köpek balıklarına rastlar mıyım?
Jaws filmleriyle büyüyen 70’li ve 80’li yılların neslinin en büyük korkularından biri, köpekbalıklarıdır. Genel olarak, köpek balıkları yaşayan en vahşi yırtıcılarından biri olarak kabul görse de aslında en büyük yırtıcı ne yazık ki insanoğludur. Kanada’nın Halifax kentindeki Dalhousie Üniversitesi’nde yapılan araştırmalar doğrultusunda 2000 ile 2010 yılları arasında her yıl 63 bin ile 273 bin arasında köpekbalığının insanlar tarafından ticari amaçla avlandığı açıklanmıştır. Köpek balıkları için lezzetli bir av sayılmadığımız gibi ışık, titreşim ve elektromanyetik dalgalar ile rahatsız edilmediği sürece dalıcılar, köpek balıkları için hiçbir merak uyandırmayan yüzen yaratıklardan fazlası değildir. Denizde yaşayan, güçlü özellikleri sayesinde en az evrim geçirmiş ancak son dönemlerde, nesli tükenmekle karşı karşıya kalan köpekbalıklarını dalışta görmek isteyen macera meraklılarına özel, köpek balığı dalış uzmanlık eğitimleri ve köpekbalığı dalış turları bile düzenlenmektedir. Genel anlamda dalışta köpekbalığına rastlayabilmeniz için ya çok şanslı olmanız ya da köpek balıklarının yoğun olduğu bölgelere, sezonunda planlanan özel dalış organizasyonlarına katılmanız gereklidir.
2. Dalışta vurgun yer miyim?
Dalış ile ilgili en büyük korkulardan biri de şüphesiz ki vurgun yemektir. Halk arasında “Vurgun Yemek” olarak bilinen dekompresyon rahatsızlığı, basit anlatımla, dalış esnasında solunan basınçlı hava içindeki azotun, kan, yağ ve kemik dokularında birikmesinin ardından, ani basınç farkına maruz kalınmasıyla ortaya çıkmaktadır. Kanda çözünmüş halde bulunan azot, ani basınç düşüşü yaşandığı takdirde, kabarcık haline geçerek, kan dolaşımını ve vücuttaki oksijen iletimini engeller. Dolaşımın engellenmesi ile deride kızarma, kaşıntı, eklemlerde ağrı gibi bulgu ve belirtilere yol açabilir. Dalış esnasında dalış tablosunun önerdiği süre ve limitleri aşmaz ve kuralları uygularsanız, azot solunum yoluyla vücuttan doğal yolla kendiliğinden atılacağı için de vurgun yeme riskiniz olmaz. Dalış tabloları ve dalış bilgisayarları, vurgun yeme riskinizi ortadan kaldıracak şekilde dalışlarınızı planlamanızı sağlar.
3. Tüpteki hava, dalışı tamamlamak için yeter mi?
Nasıl ki arabaların yakıt performansı, benzinli veya dizel olmasına, motor gücüne, hıza ve sürüş vitesine göre değişiyorsa, dalıcıların hava tüketimi de kadın veya erkek olmasına, akciğer kapasitesine, dalışta sergilediği aktiviteye, dalışın derinliğine, suyun derecesine ve akıntı durumuna göre değişmektedir. Bu nedenle, yapacağınız ilk dalışların ardından bireysel olarak ortalama yüzey hava tüketiminizi eğitmeninizle birlikte hesaplayabilir, planladığınız dalış parametreleri çerçevesinde sarf edeceğiniz hava miktarını tahmin edebilirsiniz. Dalış boyunca tüpte kalan havanızı, hava basınç göstergesini takip ederek kontrol edebilirsiniz. Dalışlar, tüpteki havanın sadece dörtte üçü kullanılacak şekilde planlanmaktadır. Havanın geri kalan dörtte biri güvenlik amaçlı yedek olarak saklanır. Her halükarda dalış eşiniz ve dalış lideriniz ile hava tüketiminizi karşılıklı olarak kontrol ederek, gerekli durumlarda daha az hava tüketeceğiniz daha sığ derinliklere çekilerek ya da dalışınızın süresini azaltarak rezerv havanız ile yüzeye dönüş yapabilirsiniz.
4. Su altında nasıl iletişim kurabilirim?
Su altında konuşmak söz konusu değil ancak uluslararası geçerli dalış el işaretleri sayesinde dalıcılar su altında da aralarında iletişim kurabilmektedirler. Buna ilave olarak su altı düdük ve kornaları ile dalış fenerleri de iletişime yardımcı olan araçlardır. Gelişen teknoloji, tam yüz su altı maskelerinin içine uygulanan su altı telsizleri, su altında dalış eşleri, dalış lideri ve tekne ile mesajlaşmaya, sinyal alıp vermeye olanak sağlayan yeni nesil dalış bilgisayarları da su altında rahatça haberleşmenizi sağlayan iletişim gereçleri arasında uzun süredir yerlerini almış durumda.
5. Derinlik sarhoşu olur muyum?
“Azot Narkozu” olarak da bilinen derinlik sarhoşluğu, dalış derinliğinin belli seviyeleri aştığında karşılaşılabilecek zihinsel ve motor faaliyetlerin yavaşlaması, psikolojik olarak değişik duyguların hissedilmesi durumudur. Sportif dalışlar için derinlik sarhoşluğuna maruz kalma seviyesi, uluslararası olarak 30 metre olarak belirlenmiştir. Bu yüzden tüm dünyada sportif dalış derinliği limiti 30 metredir. Bu derinliği aşan sportif dalışlar, sportif derin dalış eğitimi akademik bölümünü tamamlayan dalıcılar için geçerli olmak koşulu ile, eğitim amaçlı olarak, özel ekipman, ekstra güvenlik önlemleri, derin dalış için tasarlanan dalış aksesuarları ile kurallarına uygun yapılabilmektedir.
6. Deniz canlıları tehlikeli mi?
Su altında milyonlarca çeşitlikte ve renklilikte canlı ile karşılaşmanız mümkün. Her bir canlının farklı yaşam alanları, özellikleri ve avcılarından korunmak için savunma mekanizmaları mevcut. Bazı canlılar kamuflaj ile avcılarından saklanmaya çalışırken, bazıları da düşmanlarına karşı kullandıkları dikenleri, vücutlarında ürettikleri nöro-toksin zehirleri ve yırtıcı dişleri sayesinde hayatta kalma mücadelesi verirler. Su altı canlılarının hemen hemen tümü, yaşamlarını tehtid edici bir davranışa maruz kalmadığı sürece bir zarar verme eğiliminde değildir. Su altı hayatının en önemli kuralı, hiçbir canlıya dokunmamak, onları rahatsız etmemektir. Su altı canlılarına saygılı ve mesafeli davrandığınız sürece tüm canlılar, muhteşem özelliklerini, canlı çekilen bir belgesel tadında sizlere sergileyecek ve hayat boyu unutamayacağınız sürpriz dalış anılarına sahip olmanızı sağlayacaklardır.
7. Su altında kaybolur muyum?
Su altında, karadaki iki boyutlu yön bulma becerilerine ek olarak, bir de üçüncü boyut olarak derinlik eklenir. Su altında yön bulmak, herkese daha karışık görünmekle birlikte su altı pusulaları, GPS’li dalış bilgisayarları gibi teknik donanımlar yön bulmamızı kolaylaştıran teknik yardımcılardır. Bunlara ek olarak kaya, topuk, resif gibi doğal oluşumlar ile çapa, batık, liman mendireği gibi insan yapımı sabit referansları, güneş ışığı, gölge, dalga izi gibi coğrafik özellikleri takip ederek, girdiğiniz noktadan kolayca çıkışınız mümkündür.
8. Suyun altı karanlık mı?
Her ne kadar su yüzeyinden bakınca su altı karanlık gibi görünse de oldukça aydınlıktır. Özellikle güneş ışığının yoğun ölçüde ulaştığı ilk metreler yemyeşil deniz çayırlarına, rengarenk balıklara, yengeçlere ve ahtapotlara ev sahipliği yapar. Hiçbir su altı fenerine ihtiyacınız olmadan bu derinliklerde de tüm bu renklere tanık olabilirsiniz. Diğer taraftan güneş ışığının suda kırılması ve suyun ışığı absorbe etmesi nedeniyle derinlik arttıkça, renkler, renk tayfındaki sıralarıyla kaybolmaya başlar. Su altı canlılarını, jeolojik yapıları, kayaların altını kaplayan rengarenk süngerleri ve mercanları özgün renkleriyle gözlemleyebilmek için beyaz ışık kaynağı olan su altı fenerine ihtiyaç duyarsınız.
9. Su altında dalış elbisesi ile üşür müyüm?
Deniz suyu sıcaklıkları, kuzey-güney ekseninde ve mevsimsel olarak değişiklik gösterdiği gibi, ekvatora bölgede yaz-kış çok az sıcaklık farkına rastlanan ılık sularda yılın 12 ayı dalış yapabilme şansınız bulunuyor. Ancak ülkemiz suları, daha serin ve yaz-kış sıcaklık farkı oldukça yüksek olduğu için, dalış elbisesi olmadan dalış yapmak neredeyse imkansızdır. Bunun başlıca nedeni suyun ısıyı, havaya oranla 25 kat daha hızlı iletmesinden kaynaklanmaktadır. Vücut ısımız sabit olduğu için vücut yüzeyimizden suya olan hızlı ısı transferi bir müddet sonra üşümemize neden olur. Dalış elbiseleri ısının hızlı yayılımını önlemeyi kolaylaştıran bir bariyer görevi görmektedir. Dalış elbiseleri yalıtım özelliklerine göre farklılıklar gösterir. Dalış yaptığınız bölgenin özelliklerine uygun dalış elbiselerini kullanarak, üşümeden dalışınızı tamamlayabilirsiniz.
10. Yüzme bilmiyorum, dalış yapabilir miyim?
Yüzme bilmek, teknik olarak dalış için engel oluşturmasa da deneyimler göstermiştir ki, suda doğru palet vurmak, sakin kalabilmek, yüzerliliği dengeleyebilmek ve su altının keyfini rahatça sürebilmek, suyla barışık olmayı gerektirir. Profesyonel yüzücüler gibi teknik yüzme stillerine sahip olamasanız da su üstünde ve su altında konforlu ve sakin kalabilmek için temel yüzme becerilerine sahip olmanız gerekir.
Kaynak: 1