Garip bir yaşam hikayesinden bahsetmek istiyoruz. Her dönemde böyle kimseler yaşamış olsa da, Osmanlı döneminde yaşamış ilginç bir kişilik var. Cinci Hüseyin, nam-ı diğer Safranbolulu Hüseyin Efendi’nin kendi kendinin sonunu nasıl hazırladığını sizler için listeledik.
Tarihe Cinci Hoca olarak geçen Hüseyin Efendi bu işe babasından öğrendiği dualarla başladı…
Sonrasında ise efsunculuk ve büyücülüğü de yetenekleri arasına ekleyeren İstanbul’un, Süleymaniye medresesinin yolunu tuttu…
Safranbolulu Hüseyin Efendi girdiği ortamlarda soyunu kimi zaman Sadreddin Konevi’ye kimi zaman Selçuklu’ya kadar dayandırarak itibar görüyordu…
Bu kısa zamanda tanınmasını sağladı. Hüseyin Efendi’nin ise bu derece bilinir olmasının yegane sebebi o dönemki halkın cahil olmasıydı.
Dönemin padişahı Sultan İbrahim’in geçirdiği buhranlar yüzünden iyi bir tedaviye ihtiyacı vardı…
İşte Cinci hoca, bunu saraya sızmak için büyük bir fırsat olarak görüyordu.
Sultan İbrahim’in buhranları arasında, arabayla sokakta dolaşmayı yasaklamak, İstanbul’un en şişman kadınını haremine almak, şehzadelerin süt anneleriyle işi pişirmek ve şehzade Mehmet’i sarayın havuzuna fırlatmak gibi saçma şeyler yer almaya başlamıştı…
Herkes buna artık bir dur demek istiyordu.
İşte Cinci hoca, bunu saraya sızmak için bir fırsat olarak görüyordu.
Kösem Sultan ise devayı tıpta değil üfürükçülerde aradığı için aradığı fırsat Cinci hocanın tam ayağına geldi…
Ve bu sayede Cinci Hüseyin sarayın kapısında görünmeye başladı.
O dönem kimi tarihçilere göre Cinci Hüseyin, Osmanlı’daki ahlaksızlığın ve yozlaşmışlığın sembolü haline gelecekti…
Zaten böyle olması için de elinden gelen her şeyi yaptı.
Nefesi Padişah İbrahim’e iyi gelmiş olacak ki Cinci Hoca bir süre sonra kendine Mahmutpaşa Camii yanında dayalı düşeli bir saray inşaa ettirdi…
Paranın kokusunu almıştı bir kere…
Sonrasında ise Şeyhülislamın karşı çıkmasına rağmen bizzat Padişah İbrahim’in onayıyla devrin en büyük ilim merkezlerinden Sahn-ı Seman ve Süleymaniye medreselerinden birine müderris tayin edildi…
Akabinde ise Padişah hocalığına kadar yükselen Cinci Hüseyin, İstanbul Kadılığı ile birlikte Galata Kadılığı’na da getirildi.
Sonrasında ise dönemin en saygıdeğer askeri yöneticilerinden Kemankeş Mustafa Paşayı katlettirdi.
Bu katlettiriş ise onun servetine servet katmasına yetti. Ve artık Osmanlı’nın en ünlü hocalarından biriydi.
Nihayetinde atamaları rüşvetle yapması ve makamları ise parayla satması Osmanlı’nın en zengin adamlarından biri olmasını sağladı…
İşin en berbat yanı ise bu makamlara sahip olanlar da verdikleri paranın daha fazlasını kazanabilmek için makamlarını kullanarak halkın parasını alıyordu. Bu şekilde düzen iyice bozulmaya başladı.
Padişah İbrahim’in hareminde bulunan bir Voyvoda Kızı’nın anlattığı masala dayanarak Padişah’ın tüm sarayı samur kürküyle kaplatması saraya ek yük getirdi…
Artık Padişah İbrahim’in akli dengesini hepten kaybettiği iyice anlaşılınca saraydakiler bunu kullanmaya, ve Cinci hoca hakkında Sultan İbrahim’i kışkırtmaya karar verdi.
Saraydakilerin Sultan’ı kışkırtması neticesinde biraz gözden düşmeye başlayan Cinci Hüseyin 1646 yılında Anadolu Kazaskerliğinden alınıp saraydan çıkartıldı…
İlk önce İzmit’e, sonrasında ise İstanbul’a gelmesine izin verilse de Sultan’ın öfkesi kabarınca tekrardan Gelibolu’ya sürüldü.
Padişah İbrahim’in öldürülmesiyle ise hiçbir tutunacak dalı kalmadı…
İbrahim’in oğlu Mehmet ise tahta çıktığında saray hazinesinin bomboş olduğunu gördü.
Neticesinde bu durum Cinci Hüseyin’e para için müracaat edilmesine yol açtı…
O ise bu müracaata Sultan Mehmet’e hoca olursam yüz kese akçe vereceğim diyerek, yine rüşvet alışkanlığını kullanarak cevap verdi. Fakat bu sefer bu öneri kabul edilmedi.
Cinci Hüseyin’in evinde yapılan aramada iki yüz kese akçe,sandıklarca altın ve bohçalar içinde gizli mücevherat, hatta bir de bunlara ek olarak elliden fazla Samur kürk ele geçirildi…
Gözlerinin önünde tüm fenalıklarıyla elde ettiği bu zenginliğe devlet tarafından el konuldu.
Ölümü ise her gördüğüne paralarının zorla gasp edildiğini söyleyip durması nedeniyle oldu…
Sultan hakkında atıp tutan Cinci hoca, neticesinde bu kadar fazla konuşmaması gerektiğini (ki bunca yaptığı fenalıklara rağmen) canıyla öğrendi ve ödedi.
Kaynak: 1