Christopher Johnson Mccandless üniversiteden sonra tüm birikimini Amerika’da bir vakıfa bağışlayıp kendini yollara vuran maceraperest. Paradan, kariyerden, ailevi sorumluluklardan, toplumsal yükümlülüklerden, insanlardan ve tüm kurallardan uzakta kendi yaşamını kendi kurmayı seçti. Doğada tek başına olmanın zorlukları karşısında yılmadan, kendinden başka kimseye ihtiyacı olmayacağı alternatif bir yaşam arayışına çıktı. Amerika’yı bir baştan bir başa dolaştı ve son durağı olan Alaska’da çok sevdiği sihirli otobüsün içerisinde hayatını kaybetti. Bütün sorumluluklarından kurtulup tıpkı binlerce yıl önceki atalarının yaptığı gibi kendisini doğaya bıraktı. Birçok insanın hayal bile edemeyeceği bir hayatı yaşadı. Christopher Johnson Mccandless hakkında söylenecek çok fazla şey var; sizler için hayata bakış açısıyla, fikirleriyle, yaptığı seylerle, maddi seylere deger vermemesiyle ve cesaretiyle bizi derinden etkileyen Mccandless’ın özenilesi yaşamı…
1. Tüm birikimini açlıkla mücadele vakfına bağışlar.
Cristopher Johnson Mccandless, Emory Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra herkes ondan iyi bir işe girmesini bekler. Ancak onun farklı planları vardır. Üniversite hayatı boyunca biriktirdiği 25.000 ABD dolarını bir açlıkla mücadele vakfına bağışlar ve kimseye haber vermeden, yanına birkaç eşya alıp arabasına atlar ve ortadan kaybolur.
2. Arabasını çölün ortasında bırakır ve kalan bütün parasını ateşe verir.
Christopher bir akşam arabasıyla çölde dinlenirken fırtına çıkar ve araba toprağa batar. Bunun üzerine arabayı orada bırakır ve yola çıkarken yanına aldığı bir miktar parayı ateşe vererek yolculuğuna devam eder.
3. Yeni isim: Alexander Supertramp
O zamanlar kendini yollara vurmuş başka insanlar da mevcuttu. Özelikle 60’lı yıllarda Hipster akımına bağlı gençler ülkeyi bir baştan diğerine otostopla geçmişlerdi. Amerika’da bu insanlara berduş denilirdi. Mccandless da bundan ilham alarak seyahatinin daha sonraki kısımlarında asıl ismini kullanmak yerine Alexander Supertramp (Alexander Süperberduş) ismini kullanmaya başladı.
4. İki yıl boyunca ülkeyi bir uçtan diğerine dolaştı.
Mccandless sadece otostop ve kaçak tren yolculuğuyla ülkeyi baştan aşağı dolaşır, hatta bir kano satın alarak yüzlerce kilometre kürek çekip baraj kapağını aşarak Meksika’ya geçer ve geri döner. Sırt çantasıyla kilometrelerce yol yaptıktan sonra ve kendini tamamen yabana bırakmak için Alaska’ya gitmeye karar verir.
5. Yolda edinilen dostluklar…
Alaska yolculuğu sırasında Mccandless birçok insanla tanışır ve hayatlarına dokunur. Yol üzerindeyken onu arabalarına Jan ve Rainey, sonrasında Ron, Mccandless’in Alaska’ya gidebilmek amacıyla para biriktirmek için bir süre çalıştığı çiftliğin sahibi Wayne bunlardan bazılarıdır.
6. Ve Alaska!
Mccandless otostop ile Kuzey Dakota’dan, Alaska’nın Fairbanks şehrine ulaşır ancak bu onun için yeterli değildir. O tamamen vahşi doğayı deneyimlemek istemektedir. Son olarak 28 Nisan 1992’de Chris’i kamyoneti ile vahşi doğaya bırakan Jim Gallien tarafından görülür. Jim ona bir çift bot, iki adet sandviç ve bir paket mısır cipsi hediye eder ve bazı tavsiyelerde bulunur.
7. Sihirli otobüs…
Chris Jim’in kamyonetinden ayrıldıktan sonra 64 kilometre yürür. Teklanika nehrini geçer ve sonunda oraya nasıl bırakıldığı hala bilinmeyen genellikle av mevsiminde bölgeden geçen avcıların konaklamak için kullandıkları terk edilmiş bir otobüs bulur ve içine yerleşir.
8. Sihirli otobüste 112 gün…
Mccandless’in yanında sadece 4.5 kilogram pirinç, bir yarı otomatik tüfek, arasında yerel bitkiler hakkında bilgi veren kitapların da bulunduğu birkaç kitap ve birkaç kamp ekipmanı vardır. Orada geçirdiği süre boyunca kirpi, sincap, kuş ve Kanada geyiği gibi hayvanları avlayıp yiyen Chris, kısa notlar ile günlerini not etmiştir. Notları toplam olarak 112 günü içermektedir. 112 gün boyunca Chris yanında olması gereken ekipmanların dörtte biri bile yokken vahşi doğada tutunabilmeyi başarabilmiştir. Onun şansı belki de terk edilmiş otobüsü bulmasıydı.
9. Doğa vahşi yüzünü göstermeye başlar.
Yaklaşık üç ay boyunca terk edilmiş otobüste yaşayan Chris, Temmuz 1992’de geri dönmeye karar verir. Fakat geri dönmeye çalıştığında; daha önce kolaylıkla geçtiği Teklanika Nehri’ni kışın gelişiyle su seviyesi yükselmiş olduğu için geçemez. Başlangıçta onu kucaklayan doğa sonrasında vahşi yüzünü gösterir ve Chris kelimenin tam anlamıyla oraya hapsolur. Kışın gelişi sebebiyle hayvanların ortadan kayboluşu sonucu av bulamayan Chris, zayıflayıp güç kaybetmeye başlar. Nehri geçemeyen Chris etrafa yardım notları bırakmaya başlamıştır. Bu notlarda tam olarak şunlar yazar:
“Dikkat muhtemel ziyaretçiler. S.O.S. Yardımınıza ihtiyacım var. Yaralıyım, ölmek üzereyim ve buradan çıkmak için yeterince gücüm kalmadı. Tek başımayım ve bu bir şaka değil. Tanrı aşkına, beni kurtarın. Yakınlarda meyve topluyorum ve bu akşam dönmeliyim. Teşekkür ederim, Chris McCandless. Ağustos?”
10. Harikulade böğürtlenler…
Alaska’da vahşi doğada dört ay boyunca yanında harita, pusula gibi ekipmanlar dahi olmadan, çok az malzemeyle tutunabilmeyi başaran Mccnadless, Ağustos başlarında çok büyük bir hata yapar: O dönemde av bulamadığından çevreden topladığı meyve ve bitki kökleriyle yaşayan Chris, zehirli bir bitki tohumunu (Hedysarum Alpinum veya Hedysarum Mackenzii) yiyerek zehirlenir. 12 Ağustos’ta günlüğüne son kaydını düşer:
“Harikulade Böğürtlenler.”
11. “Mutlu bir hayat yaşadım ve bu yüzden tanrıya müteşekkirim.”
18 Ağustos 1992’ye kadar orada geçirdiği günleri yazdığı günlüğü dışında geride hiçbir şey bırakmayan Mccandless 18 Ağustos sabahı Louise L’Amour’un biyografisi olan “Bir Gezginin Eğitimi” adlı kitabın son sayfasını koparır. Sayfanın bir yüzünde L’Amour’un, Robinson Jeffer’in “Kötü Anlarında Bilgeler” şiirinden alıntıladığı dizeler yer almaktadır. Sayfanın boş olan diğer yüzünde ise McCandless’in kısa bir veda yazısı yer alır:
“Mutlu bir hayat yaşadım ve bu yüzden Tanrı’ya müteşekkirim. Hoşça kalın, Tanrı hepinizi kutsasın.
Ölüm yaman bir tarla kuşu, ne var ki yüzyıllara
Kas ve kemikten fazlasını bırakıp da ölmek
Çoklukla bir zayıflık göstergesidir.
Ölü taşlardır dağlar, ya imrenilir
Küstah sessizlikleri, endamları
Ya da bu yüzden onlardan nefret edilir.
Ne yürekleri yumuşar dağların, ne canları sıkılır
Ve birkaç ölü adamın düşünceleri dağlarla aynı mizacı taşır.
Kötü Anlarında Bilgeler — Robinson Jeffer.”
12. Cesedi bulunduğunda sadece 30 kiloydu…
Chris öldüğünde yalnızca 24 yaşındaydı. Cansız bedeni 6 Eylül 1992’de, kaldığı otobüste Butch Killian adlı bir avcı tarafından bulundu. Bulunduğunda 30 kg olarak tartılan bedeninin, bulunmasından yaklaşık olarak iki hafta önce yaşam faaliyetlerine son verdiği düşünülmektedir. Chris’in son notlarında “Mutluluk sadece paylaşıldığında güzeldir” yazılıydı. Belki de geri dönebilse yaşadığı harika deneyimleri insanlarla paylaşabilecekti. Fotoğrafta Chris ölmek üzere ama yüzünde en ufak bir korku belirtisi yok, yalnızca gülümsüyor.
13. Bulunduğu yerin birkaç kilometre batısında avcı kulübeleri vardı…
Chris’in bulunduğu noktanın yalnızca birkaç kilometre batısında avcı kulübeleri vardı. Ancak Chris bu avcı kulübelerini fark edememişti. Eğer o kulübelerden birine ulaşabilseydi kendisi için yardım çağırabilir ve kurtulabilirdi.
14. Into The Wild filmi ve kitabı
Yazar Jon Krakauer’in Chris’in olağanüstü hikayesini yazdığı İnto The Wild (Yabana Doğru) kitabı aynı adla 2007 yılında filme uyarlanır. Sean Penn’in yönetmenliğini ve yapımcılığını yaptığı filmin oyuncu kadrosunda Emile Hirsch, Vince Vaughn ve Catherine Keener yer alır. Film, En İyi Kurgu ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Hal Holbrook) dalında Oscar’a aday gösterilmiştir. Amerikan Film Enstitüsünce hazırlanan “2007 yılının Amerikan filmleri” listesinde bulunmaktadır.
15. “Bence kariyer denen şey bir 20. yüzyıl icadıdır ve ben bir kariyer istemiyorum.”
Christopher MacCandless’ın insanlardan ve toplumdan bu denli uzaklaşması hakkında çoğunlukla olumsuz yorumlar yapıldı. Yapılan yorumlarda Chris’in çoğu kez anti-sosyal veya psikolojik rahatsızlıklara sahip birisi olduğu düşünüldü. Ancak detaylı araştırma ve belgelere dayanarak aslında Chris’in ne anti-sosyal biri ne de onun insanlardan kaçmasına sebep olabilecek psikolojik rahatsızlıklara sahip olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Çünkü Christopher ne bir Fatih, ne bir filozof, ne bir şair, ne bir yazar, ne bir mucit, ne bir ressam, ne bir müzisyen, ne de hayattaki tek gayesi ülkesinin tüm dünyada hakimiyet kurması olan büyük bir padişah değildi. Christopher, modernleşmenin getirdiği sebeplerle dünyada doğadan tamamen soyutlanmış, tüm amaçları para ve kariyer olan milyarlarca insan arasından sıyrılıp, kendini tıpkı milyonlarca yıl önce atalarının yaptığı gibi tekrar doğaya dikmeyi başarabilmiş bir doğa aşığıydı.
BONUS: Eddie Wedder – Society
Son olarak Into The Wild filminin kendisi kadar güzel olan soundtracklerinden biri ve Eddie Wedder bestesi olan; hatta bizce Chris’in hikayesini en iyi özetleyen şarkılardan biri “Society” ile sizi baş başa bırakalım…