Ağır alkolik ve bir o kadar da melankolik yazar Bukowski, 1982 yılında çocukluk ve ilk gençlik yıllarına dair tüm ayrıntıları anlattığı, otobiyografik bir roman yayınladı. Kitap Türkiye’de 1995 yılında, Metis Yayınlarının elinden çıktı.
Bakalım neredeyse bileklerimizi kesmemize sebep olacak yazarın, ne tür haklı sebepleri varmış?
İşte Bukowski’nin kaleminden filtresiz, apacık satırlar..
Belki de dedikleri gibi “kaçık” tım biraz. Ama içimde gerçek bir şeyler olduğuna dair bir duygu besliyordum. Sertleşmiş boktu içimdeki belki, ama onlarda o da yoktu.
Benden nefret etmeyi sürdürmelerine rağmen nefretin daha iyi bir türüydü bu, benden neden nefret ettiklerinden emin değildiler sanki.
Güneşin bile babama ait olduğunu, onun evinin üstüne parladığı için benim güneşe hakkım olmadığını hissediyordum. Güllerinden farksızdım, ona ait olan bir şeydim.
Banyodan çıktığını duydum. Banyonun kapısını kapattı. Duvarlar harikuladeydi, küvet harikuladeydi, lavabo ve duş perdeleri, hatta tuvalet bile harikuladeydi. Babam gitmişti.
Dünya dışardaydı ve her şeye kayıtsızdı ama önemi yoktu. Milyonlarca insan vardı dışarda, köpekler, kediler, sincaplar, binalar, sokaklar, ama önemsizdi. Sadece bir baba, ustura kayışı, banyo ve ben vardım.
Yapmam gerekeni yapma cesaretinden yoksun olduğumu bilmek çok kötü bir duyguydu.
Kötüysen kötü rolü yapman gerekmez, kötüsündür. Kötü biri olmak hoşuma gidiyordu. İyi olmaya çalışmak hasta ediyordu beni.
Biri bana çirkin olduğumu söyledikten sonra gölgeyi güneşe, karanlığı ışığa yeğler olmuştum.
İlgi duymuyordum. Hiçbir şeye ilgi duymuyordum. Nasıl kaçabileceğime dair hiçbir fikrim yoktu. Diğerleri yaşamdan tat alıyorlardı hiç olmazsa. Benim anlamadığım bir şeyi anlamışlardı sanki.
Bende bir eksiklik vardı belki de. Mümkündü. Sık sık aşağılık duygusuna kapılırdım. onlardan uzak olmak istiyordum. Gidecek yerim yoktu ama. İntihar? Tanrım, çaba gerektiriyordu. Beş yıl uyumak istiyordum ama izin vermezlerdi.