Uzun zamandır en vefalı davrandığımız dizi Game of Thrones bi sezonunu daha bitirdi. Yılın 9 ayını bekleyerek geçirdiğimiz yetmiyormuş gibi 10 bölümde zart diye biten dizinin ardından her seferinde boşluğa düşüyoruz. Açık konuşmak gerekirse arkadaşlarla dışarı çıkmak varken evde oturup karışık bir diziyi çözmeye çalışmak şu sıcak yaz günlerinde biraz fazla geliyor. Neredeyse tamamı kavgayla tanışıp, gece gündüz düğüne gider gibi giyinen çiftlerin türlü gerizekalılıklar yüzünden kavuşamaması konulu yerli dizileri de izlerken beyin felci geçiriyorsunuzdur. Biz de sizi düşündük ve onların yerine daha light, kafayı yormadan takip edebileceğiniz bir kaç çıtır çerez dizi önerisinde bulunmak istedik.
1. Mom
‘larda
Baş rollerinde “aaaa bu hani bütün o Scary Movie filmlerinde oynayan kız değil mi?” ile “ay ben bu kadını çok beğeniyorum…şey de oynuyordu bu..dur hatırlayacağım” ın paylaştığı dizi, sırf iş olsun diye açıp arka arkaya 3-4 bölüm izleyeceğiniz türden. Aynı evde yaşayan üç farklı kuşak kadının alkolizm ile mücadeleleri, hayatta yeni fırsatlar arayışlarına ve bir şekilde genetik istikrarsızlıklarını bozma mücadelelerini oldukça komik anlatan dizide, büyük anneyi canlandıran Allison Janney döktürüyor.
2. Slicon Valley
Size “Aman işte aynı The Big Bang Theory” diyenler olursa, onların bundan sonra tavsiye ettikleri hiçbir şeye intiba etmeyiniz. Silicon Valley de bir nevi nerd tabir edilen kitleyi anlatsa da konu fizik laboratuvarlarına göre biraz daha ilgimizi çekecek türden. Silicon Vadisi olarak bilinen Palo Alto’da geçen dizi Steve Jobs ve Steve Wozniak olmak için çabalayan genç bilişimcilerin hikayesi. Müthiş oyuncu kadrosu, her biri karakterine cuk oturmuş tipler, diyaloglar ve saçma olay örgüsü ile izlerken gülmekten pek çok sahneyi kaçıracaksınız. Şu an üçüncü sezonunda olan diziyi sıfırdan başlayıp arka arkaya izleyecek olanlara özenmemek elde değil.
3. Mozart in the Jungle
Arkadaşlar bu dizinin baş rolünde Gael García Bernal oynuyor. Zaten şunu okuduğunuz anda gidip torrent kapılarını arşınlamalıydınız. Yok ben o kadar da ikna olmadım diyorsanız, biraz da konusundan bahsedelim. Koskoca New York Filarmoni Orkestrası’nın maestrosu emekliye ayrılır. Yerine onunla taban tabana zıt ünlü ve genç bir maestro gelir (Gael Garcia). Yeni maestro aynı zamanda epey kaçık bir adım olması bir tarafa, arkada edebiyle obuasını, klarnetiniz, çellosunu çalanlar da meğer ne hırs küpü, ne büyük egolu tipler çıkar. Bir de her sahnesinde seyirciye “az sonra kesin büyük zıçacak” tedirginliği yaşatan esas kızımız var. Ya neyse siz o kısma takılmayın. Ne diyorduk… Baş rolünde Garcia var. Soundtrack’inde Jean Sibelius, Bach, Beethoven var. Harika New York manzaraları var. Garcia demiş miydik?
4. Grandfathered
Full House dizisi yeniden çekiliyormuş haberleri konuşula dursun, Olsen ikizlerinden sonra bu diziden en net hatırladığımız karakter olan Jesse dayı, yaşı ilerledikçe dedeyi, büyükanneyi oynayan ünlüler kervanına katıldı. 90’larda, 10-15 yaş arasındaki tüm kızların aşık olduğu, ama şimdi bakıldığında “oha kafam kadar burun delikleri varmış bu adamın” denilen John Stamos, Grandfathered’da eğlenceli bir karakteri canlandırıyor. Gece hayatı, restoran işletmeciliği, kadınlar, çapkınlıklar, ünlüler derken bizim İzzet Çapa’dan hallice bir hayat yaşayan karakterimiz, bir gün aslında bir yerlerde boyundan büyük oğlu olduğunu öğrenir. Hatta yetmiyormuş gibi torunu bile vardır ve bu büyükbabalık mevzusu ona hiç uygun değildir.
5. Modern Family
Biri Golden Globe, beşi Emmy olmak üzere 109 ödülü olan bu komedi dizisine hala başlamadıysanız bu tatil tam zamanı. Al Bundy karakteriyle gönüllerimizde taht kuran Ed O’Neill, Modern Family’de kaygısızlığın kitabını yazmaya devam ediyor. Dertleri hiç bitmeyen çocukları, sürüsüne bereket torunları, çocuklarının evlilikleri ve bütün hayatı yüksek perdeden yaşayan ikinci karısı ile müthiş bir karmaşanın içinde yuvarlanıp giden Jay Pritchett, 8 sezondur azıcık kafa dinleyecek yer arıyor.
6. Black-ish
Üst-orta sınıftan siyahi bir Amerikalı olan Dre Johnson, 4 çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmeyi arzu eden bir babadır. Ancak onları büyütürken eşi Rainbow’un yenilikçi ebeveyn modeline mi, babası Pops’ın eski kafalı yaklaşımına mı, yoksa kendi bildiği doğrularına mı uyması gerektiği konusunda kararsızdır. Köklerine dönmekle, bulunduğu jenerasyonu kabul etmek arasında sürekli gidip gelen bu aile Cosby’lere alternatif olmaz elbet. Çıtır çerez bir dizi olarak gösterebileceğimiz Black-ish, hem Amerika’da, hem de dünyanın geri kalanında giderek hortlayan ırkçılığa sıkı göndermeler yapmadan edemiyor.
7. The Last Man on Eart
Baş rolünde Will Smith’in oynamadığı bu dizi son derece ütopik başlayıp, saçma bir gerçekçilikle devam etmekte. Dünyadaki bir virüs bütün insanlığın sonunu getiriyor. Ne hikmetse tek bir adam hayatta kalıyor. Başta yalnızlığın tüm nimetlerinden faydalanan adamımız bir noktadan sonra sıkılıp intiharın eşiğine geldiğinde karşısına bir kadın çıkıyor. Mevzu bundan sonra müthiş komik bir Adem ile Havva mizansenine dönüyor. Zira insanlığın gelişimi için üremek şart.
8. Two Broke Girls
Shameless’dakiler mi daha fakir, yoksa bunlar mı karar veremiyoruz. Ama yeri geliyor o kadar çaresiz kalıyorlar ki, insanın siniri bozuluyor. New York’un en zengin ailesinin biricik kızı Caroline, tüm mal varlıklarına el konulup, babası hapse düşünce boynundaki incileri ve ayağındaki Louboutin’leriyle sokakta kalakalır. Hayatını garsonluk yaparak geçirmek zorunda kalan Caroline, çalıştığı restoranda hayatı boş vermiş, hayattan hiç iyi bir beklentisi olmayan, bununla yaşamakla ilgili de pek bir sorunu olmayan, her şeyin mizahını yaparak kendine savunma mekanizması geliştiren Max ile tanışır. Daha sonra kankaya bağlayan bu iki kadının derdi bir cup cake dükkanı açabilmektir. Change org. ‘da kampanya başlatsa hayatı kurtulabilecek kıvamdaki bu iki kadının hikayesi Sex and the City dizisinin yaratıcılarının elinden çıkma. Henüz yerli versiyonu çekilmemişken izlemenizi tavsiye ederiz.