Yazıyı yaratan her kim olursa olsun yaşadığı hayatın büyük bir kısmını metin içerisinde yedirmek zorundadır. En azından bununla yükümlüdür. Şairi şiire yaklaştıran temel mesele biraz da budur. Çünkü yazılacak olanlar yaşanmış olanlardan bağımsız değildir. Doğrudan olmasa bile dolaylı olarak bir ilişkisi mutlaka vardır. Yoktan var olmak değil, var olandan azala azala şiire, romana ya da öyküye dönüşmek mümkündür.
Cemal Süreya’nın şiirleri de yaşadığı hayatın, kişiliğinin ve karakterinin şiirleriyle yan yana tuttuğu kadardır. Onun şairliğinin etkilediği dönem ve sonrası durağan değildir. Birbiriyle iletişim halindedir ve hareket halinde devam eder. Buradan yola çıkarak yazarların kendilerine dair söylediği pek çok şeyi anlamamız mümkündür.
Nursel Duruel’in derlediği A’dan Z’ye Cemal Süreya kitabında yer alan anlatıyı, sizler için derledik.
“Son derece utangaç bir adamım. Yaşım 55. Mesela gidip bir dükkanda bir şeyin fiyatını soramam. Başkalarına sordururum daha çok…”
“Bir şeyin yarım kilosunu alamam. Yazarken öyle değil. Çünkü yazmak hem bir sıkıntı, hem de kurtuluştur benim için…”
“Yakın çevremde, belli bir yakınlık kurduğum insanlar arasında yazarkenki gibi bir tavrım var…”
“Gün yaklaştıkça rüyalar görürürüm; bir şey soracaklar, ağzımdan tek sözcük çıkmıyor. Şöyle bir şey haşlar; keşke yağmur yağsa…”
“Hatta bu insanlık dışı şeylere gider, deprem olsa da tehir edilse… Oraya gidersin korkunç! Korkunçluk nedir biliyor musunuz? Söze başlamadan önceki on beş dakikadır…”
“Son zamanlarda bana bir gevezelik gelmiş. Son zamanlarda diyorsam birkaç yıllık hikaye. Fazla konuşuyorum. Özellikle içki içerken, kimseye ağız açtırdığım yok…”
“Yalnız ben, sürekli ben konuşacağım. Başkalarında eleştirdiğim şey bende belirdi. Hem de en kötü yanlarıyla. Bir iki kez uyarıldım da…”
“Karşımdakini hiç dinlemiyormuşum. Çok dokundu bana. Ben yalnız yamalı bohça yapıyorum sanısındaydım. Farkındayım aslında…”
“Hele hele yeni tanıdığım kişilerin yanında cümleleri soluk alır gibi cümleleri art arda fırlatırken daha çok ayrımına varıyorum bunun…”
“Tam o sırada, işte yine o durum başladı diye bir alt konuşmayı da kendimle yapıyorum, önlüyor muyum söz yayılımını? Ne gezer. Çarka girmişim bir kez…”
“Yalnız kendimle olan alt konuşmada bir erteleme duygusu beliriyor. Bir daha yapmam. Yapmayacağım…”
“Yakınlarımın yanında ise, o utanç biçim değiştiriyor, yakınlarıma yönelen bir çeşit bir öfkeye de düşüyor. Ya da bir kırgınlığa…”
“Suskun kişi bilinirdim eskiden. Bu korkunç gevezelik nereden geliyor. Çok mu şımardım? Yazmanın yerini mi tutuyor? Yazmamanın bir belirtisi mi? Yaşın getirdiği bir şey mi?
“…İşsiz kalma korkusundan mı kaynaklanıyor? Son cümle, aykırı ve anlamsız gelse de, benim gerçeğim olarak çok önemli…”