Cemal Süreya, şiiriyle ve şiire kattığı her şeyle; aslında bir dönemin halen daha nefes alıp veriyor olmasını sağladı. İkinci Yeni, bunların başında geliyordu ve oldukça önemli bir yerdeydi. Hala öyle. Ve o duygu yaratımının her dönem kendini yeni anlamlar üzerinden yaratıyor olması ise Cemal Süreya‘nın başarısından çok sevdası olarak karşımızda durmaya devam ediyor.
Peki Cemal Süreya ne okurdu? Okudukları hakkında neler düşünürdü? Şairin, Günler adlı kitabından alıntıladığımız listede iyi kitap – kötü kitap üzerine fikirleri ve tekrar tekrar okuduğu eserler yer alıyor.
“Kötü bir romanı okuyamıyorum. On beş yirmi sayfa ilerledikten sonra elimden atıyorum.Buna karşılık şiirin her türlüsü çekici geliyor bana. Kötü şiirden de tuhaf bir şekilde tat alıyorum…”
“…Tuhaf bir ilgiyle okuyorum. Deneme, hayat öyküsü, araştırma için de öyle. Çok roman okudum. Hatta kötü romanlar okuyarak yetiştim diyebilirim. İyi bir roman benim için her şeydir. Şiire de, başka türlerin örneklerine de yeğ tutarın onu…”
“Goriot Baba’yı dört kez, Karamazov Kardeşler’i beş kez, Savaş ve Barış’ı iki kez, Cemo’yu iki kez okudum. İçimde, her zaman sevdiğim romanları bir gün yeniden okuma isteği vardır…”
“…Kötü roman dedim, iyi romanın iyi mi kötü mü olduğunu on beş, yirmi sayfada anlamak kolay mı? İyi yazılmamış roman desem, iyi olacak. İyi yazılmamış bir roman ilk formasında, hatta birkaç sayfasında kendini ele veriyor. İyi yazılmış olup da iyi olmayan romanlar yok mu? Var elbet. Ama iyi yazılmasına karşın, iyi olan romana hiç rastlamadım…”
“Çeviri romanlar için de aynı şeyi söyleyeceğim. Kötü bir çeviri, kişiyi daha romanın ilk cümlelerinde tökezletiyor. Ağustos 1914’ü iki kez elime aldım, üç formadan ileri gidemedim. Bir daha da elime alabileceğimi sanmıyorum…”
“…Çevirmen yazarın tonuna yakın bir anlatım tutturamayabilir. Ama çevirinin de bir tonu olmalı diyorum. Hiç değilse, kendine göre. İyi olmayan bir romanı sürdürmeyi uzunluğundan ötürü mü göze alamıyorum? Düşünülebilir. Ama kesinkes ondan değil. Çünkü kötü bir öykünün de sonunu getiremiyorum….”
“Herzog’u zor bitirdim. Çeviri tam karartamamıştı onu. Kötü bir romanı okuyamayışım aynı zamanda benim bu türe karşı davranışımı mı ortaya koyuyor?…”
“… Bunca roman okumuş olduğum halde bende belki de tam bir roman tutkusu oluşmamış. Ya da yalnızca bir okur beğenisi elde edebilmişim. Okur, kendi ölçüsüne göre, yalnız iyi şeylere yönelir. Beğenin biraz yükseldiği durumlarda tutku beğeniyi aşıyor. Kişiyi bir şeyin bayağısıyla da, kötüsüyle de ilgilenmeye götürüyor. Elbet, benim için kötü bir şiirden aldığım tat başka bir şey. Şiir beğenim orda eğleniyor, dinleniyor belki; belki de göneniyor, böbürleniyor…”
“Hamlet’in çadır tiyatrosunda oynayışından alınan tat. Ve çadır tiyatrosunda oynanan bütün oyunlardan alınan bir tat. Peki kötü bir romandan niçin böyle bir tat alınmasın?…”
“…Dikkat edilirse, ben o tadı pratiğini yaptığım sanat türlerinden alıyorum. Belki bir romancıda da kötü romanlara karşı ayrı tavır söz konusudur. Bir öykücüde de. Yolcu; bana iyi romanlar ve her çeşidinden şiirler, hayat öyküleri, araştırmalar, denemeler getirir. Müziğin çeşidini ve sinemanın iyisini getirir.”
Cemal Süreya’nın tekrar tekrar okumaktan keyif aldığı 4 roman
1. Goriot Baba
Balzac tarafından kaleme alınan eser, ilk olarak 1835 yılında yayınlanmıştır. Karısının ölümünden sonra kendini ve hayatını tamamen kızlarına adayan bir babanın hikâyesi üzerinden ilerleyen roman, dünya klasikleri arasında oldukça önemli bir yere sahiptir.
2. Karamazov Kardeşler
Dünyaca ünlü yazar Dostoyevski’nin 1880 yılında yayınlanan romanıdır. Romanın ana yapısını oluşturan birçok şey yazarın kendi hayatından izler taşımaktadır. Örneğin ana karakterin adının Alyoşa olması, Dostoyevski’nin romana başlamadan önce, üç yaşında ölen oğlunun da adının Alyoşa olmasıyla ilişkilendirilmektedir. Ayrıca yazarın baba konusu üzerinde sıkça durmasını da, kendi babasının fakirlerin tedavi edildiği bir hastanede sarhoş ve aksi davranışlar sergileyen bir doktor olması ve köylüler tarafından öldürülmesiyle ilişkilendirildiği söylenmektedir.
3. Savaş ve Barış
Tolstoy’un kaleme aldığı roman, 1869 yılında yayınlanmıştır ve yazarlığının zirvesi olarak nitelendirilmektedir. Özellikle yaratıcılık konusunda bu duruma vurgu yapılmaktadır. Roman, Fransa tarafından Rusya’ya yapılan istila sırasında yaşanan olayları ve ortaya çıkan durumun yarattığı sonuçları ele almakta ve hikâyeyi bu durum üzerinden sürdürerek anlatmaktadır. Ayrıca roman, dünya klasikleri arasında önemli bir yer tutmaktadır.
4. Cemo
Kemal Bilbaşar tarafından kaleme alınan roman, 1967 yılında yayınlanmıştır. Romanın konusu, Doğu Anadolu’da yer etmiş olan ağalık, şeyhlik, marabalık ve köylülük dengelerinin anlatıldığı genel bir hikâye üzerinden ilerleyerek daha çocuk yaştayken annesini kaybeden Cemo aldı kız çocuğunun başından geçenleri işlemektedir.