Sahnede onu izleyip gülmeyen yoktu. Yine de “O kadar komik değilmiş” diye kasılanlar da oldu, her gösterisinden sonra esprilerini ezberleyip eşe dosta yapmaya çalışanlar da. Ama Cem Yılmaz’ın dehası, rahatlığı, taşı her seferinde gediğine koyuşu bambaşkaydı.
Bu yüzden de stand up’lardan reklamlara, orkestra şefliğinden sinema oyunculuğuna, senaristliğe ve yönetmenliğe kadar elini neye attıysa ihya etti. Öyle büyük bir ışıltısı vardı ki gençler onun kadar komik, zeki, hazırcevap olmak istedi; hâlâ da istiyor. Bugün 42 yaşına basan usta oyuncu, dileriz ki daha uzun yıllar üretsin ve izleyicileri sevindirsin.
1. 22 yaşından beri sahnede
Cem Yılmaz 23 Nisan 1973’te İstanbul’da doğdu. Üç kardeşin ortancasıydı. Çocukluğu, Kocamustafapaşa ve Bahçelievler’de geçti. Yılmaz henüz 22 yaşında Boğaziçi Üniversitesi Turizm ve Otelcilik bölümünde öğrenciyken, Leman dergisinde karikatür çizmeye başladı.
Kısa süre sonra da ilk stand up’ıyla Leman Kültür’de sahnedeydi. Ünlü komedyen Leman’da yayımlanan çalışmalarını ileride “Karikatürler” isimli kitabında bir araya getirecek ve 14’ten fazla baskı yapacaktı.
2. Gülmeyen kalmadı
Aralık 1995’ten itibaren Beşiktaş Kültür Merkezi’nde (BKM) binlerce defa izleyicileriyle buluşan ünlü komedyen, bugüne kadar; 1999’da Milenyum, 1999-2001’de Bir Tat Bir Doku, 2001-2008’de CMYLMZ, 2010’da CMYLMZ Soru & Cevap isimli gösterilere imza attı.
Her gösterisinde neredeyse kapalı gişe oynayan ve izleyicileri kahkahalara boğan Yılmaz’ın stand up’ları TV’lerde gösterildi, DVD’lere basıldı; 2011’deki CM101MMXI FUNDAMENTALS ise sinemalarda gösterildi.
3. Kameraya da yakıştı
Yılmaz’ın şov dünyası ile ilişkisi bunlarla sınırlı değildi. Usta komedyen, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ile düzenlenen özel konserlerde iki kez şeflik yaptı, çeşitli markaların reklam yüzü oldu, üniversitelerdeki gösterilerini de DVD olarak piyasaya sürdü.
İzleyiciler ona bayılıyor; o neye elini atsa ihya ediyordu. Tam da böylesi bereketli zamanlarda vakit geçirmeden beyazperdeye yöneldi. Şöhretinin üçüncü yılından itibaren elbette kamera da onu sevecekti.
4. O esprileri siz yapmayın
Yılmaz, bugüne kadar sinemada bazen kendisinin, bazen de ünlü isimlerin yazıp yönettiği 10 filmde oynadı. Usta oyuncu sinemadaki kariyerinde; “Sadri Alışık Ödülleri En İyi Erkek Oyuncu Ödülü”, “4. Yeşilçam Ödülleri En İyi Erkek Oyuncu Ödülü” ve “Brüksel Uluslararası Bağımsız Film Festivali En İyi Erkek Oyuncu Ödülü” gibi pek çok ödül kazandı.
Çektiği filmler gişede 2-3 milyon izleyiciyle buluştu. Esprileri her filmden sonra asla onunkiler kadar güldürmese de gayretli seyircilerin dilinden düşmedi.
5. Böyle kardeş olmaz olsun: Her Şey Çok Güzel Olacak
https://www.youtube.com/watch?v=aGDECRCa48Q
Sinema oyunculuğuna bu filmle adım atan Yılmaz, hafif kolpa Altan karakteriyle seyirciyle buluştuğunda izleyici onu çok sevdi. “Benzin döküp adam yakılır mı yapmayın abi ya?” diye sızlanışını 1 milyon 800 bin kişi izledi sinemada.
Altan, yıllardır görmediği ağabeyi Nuri ile karşılaştığında onun başını belaya sokmakta tereddüt etmeyecekti. Nuri’nin ecza deposundaki değerli ilaçları satıp mafyayı peşlerine takacaktı, sonrası ise tufandı…
6. Vizontele’nin palavracı Müteahhit Fikri’si
Yıl 1974. Van, Gevaş’tayız. İlçeye televizyon geldi ama o kadar; yayın yok. Çünkü alıcıyı kimse kurmadı. Artık, belediye başkanı ve köyün delisi Emin bu işin üstesinden gelecek. Üstelik, “İnsan memleketini niye sever? Başka çaresi yoktur da ondan” dedirten her türlü yokluğa rağmen.
Yılmaz, Vizontele’de Müteahhit Fikri rolündeydi. Altın yüzüğü, künyesi ve yakası açık frapan gömlekleriyle ihale peşinde koşuyor, sözde Ankara pavyonlarında tanınıyor, atarken mangalda kül bırakmıyordu.
7. Halıcı Arif’i uzaylılar kaçırırsa: G.O.R.A.
Türkiye’nin en iyi bilimkurgu filmi seçilen G.O.R.A’da, Yılmaz dört ayrı rolde seyirciyle buluştu ve izleyiciyi kahkahaya boğdu. İçlerinde en çok; ince bıyıklı, kurnaz ama iyi yürekli halıcı Arif’in kıvrak zekâsına güldük. Müşteri kılığına girmiş iki uzaylı tarafından kaçırılan Arif, gözünü G.O.R.A.’da açınca tek hedefi dünyaya geri dönmek oldu.
G.O.R.A. İmparatoru’nun kızı Ceku’ya âşık olan Arif, bu yeni gezegende sadece birbirinden tatlı dostlar edinmeyecekti. Gezegenin yönetimini ele geçirmeye çalışan zalim komutan Logar, Arif ve arkadaşlarının dünyaya dönmesine o kadar da sıcak bakmıyordu.
8. Temiz kalpli, saf sihirbaz İskender: Hokkabaz
İskender sihir konusunda o kadar başarısızdı ki herkes onu sihirbaz değil hokkabaz gibi görüyordu. Babası Sait bile oğlundan umudu kesmişti. Sadece asistanı Maradona ona inanıyordu.
Bir gösteride işler ters gitti ve işsiz kaldılar. Tek çareleri Sait’i de yanlarına alarak yollara düşmekti. Üstelik belki çıktıkları bu Anadolu turnesi şanslarını döndürür, hayatlarının sihrini geri getirirdi.
9. Arif bu defa Taş Devri’nde: A.R.O.G
Zalim komutan Logar, G.O.R.A. gezegeninde tutsak olan Arif‘i zaman makinesiyle bir milyon yıl öncesine gönderdi. Artık Arif’in tek isteği geldiği zamana ve geldiği gezegene, hamile karısı Ceku’nun yanına dönmekti. Tek seçeneği ise o dönemde zaman makinesi yaratacak teknolojiler olmadığı için, medeniyeti hızlandırmaktı.
“Piksel piksel ederim seni. Benim adım Arif” diye dinozorlara kafa tutan bu adam, bu gözü kara adam için imkânsız diye bir şey yoktu. Bu yüzden Arif, Taş Devri insanlarına bildiği her şeyi öğretmeye hazırdı. Yeter ki bir an evvel öğrensinlerdi.
10. Av Mevsimi’nin tekinsizi
Her filmi gişe rekorları kıran ama yine de birbirine benzeyen rolleri yüzünden eleştirilen Cem Yılmaz bu film ile adeta rüştünü ispatladı. Bir cinayet soruşturmasına ve katili arayan üç polise odaklanan Av Mevsimi’nde, kendini Yavuz Turgul’un ellerine bıraktı ve ortaya polis teşkilatında adı deliye çıkmış Karadenizli İdris karakteri çıktı.
Ne yapacağı belli olmayan, tekinsiz ve delidolu bu karakter bir anda meyhanedekileri “Hayde” türküsünde coşturabiliyor, suçluları kovalıyor ve ne yazık ki eski karısına kök söktürüyordu.
11. Osmanlı ajanı Aziz Efendi: Yahşi Batı
(Y: Ömer Faruk Sorak S: Cem Yılmaz O: Cem Yılmaz, Demet Evgar, Ozan Güven, Özkan Uğur, Uğur Polat ; 2010)
19. yüzyılda Osmanlı Sultanı’nın iki gizli ajanı Aziz Efendi ve Lemi Bey, Amerika’ya yaptıkları yolculuk sırasında soyuldular. Sultan’ın ABD başkanına hediyesi elmas kolyeyi çaldıran ikili, Sultan’dan korkularından geri dönemezdi. Tek çareleri Amerika’da bir kasabaya yerleşip para kazanmaktı. Bunun en iyi yolu ise ödül avcılığıydı.
Azılı suçluların peşine düşen Aziz Efendi rolünde izlediğimiz usta komedyen, daha önce denemediği bir türde, western’de suçluları kovalıyor, bazen Kızılderili oluyor, bazen de yağlı güreş tutuyordu.
12. Yusuf Antep adında bir hayalet: Şahane Misafir (Magnifica Presenza)
https://www.youtube.com/watch?v=RNAwEzXcldk
Aktör olmak için Roma’ya yerleşen ve geceleri bir fırında kruvasan pişiren Pietro, yeni evindeki sürprizden habersizdi. Genç adam epey eskilerden kalma bir kumpanyanın oyuncularıyla evini paylaşmak zorundaydı.
Ferzan Özpetek’in Şahane Misafir’inde; hayaletlerden biri, Yusuf Antep rolünde izlediğimiz Cem Yılmaz, mimiklerini kusursuz İtalyanca’sı ile birleştirirken her rolün üstesinden geleceğini kanıtlıyordu.
13. Tek başına yönetmen ve senarist, bir de başrol: Pek Yakında
(Y: Cem Yılmaz S: Cem Yılmaz O: Cem Yılmaz, Tülin Özen, Zafer Algöz, Ozan Güven ; 2014)
Eski figüran, yeni korsan DVD’ci Zafer, karısı Arzu’yu kaybetmemek için kanunsuz işleri bırakmaya karar verdi. Artık tövbe edip oyunculuğa dönecekti. Üstelik elinde 1970’lerden kalma bir proje vardı. Eski sinemacı arkadaşlarıyla bu iş için bir araya gelen Zafer, şimdi kolları sıvayıp “Şahikalar-Kötülüğün Sonu” isimli fantastik bir film çekecekti.
Üstelik bu filmde aşk vardı, arkadaşlık vardı ve bir köşkteki bahçıvan, hizmetçi ve uşak, süper kahramanlara dolaşıyordu. Bakalım bu filmle arzular zafere dönecek miydi?
14. Crowe istiyor da bakalım Cem Yılmaz istiyor mu! Son Umut (Water Diviner)
(Y: Russell Crowe S: Andrew Knight O: Russell Crowe, Olga Kurylenko, Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz, Salih Kalyon ; 2014)
Üç oğlunu Çanakkale Savaşı’na gönderen Avustralyalı çiftçi Connor, çocuklarının peşine düştü. Connor, arazide su bulma konusunda ustaydı. Bu iz sürücülüğü belki Gelibolu’da oğullarının peşine düştüğünde de işine yarardı. İstanbul’dan yola çıkan çiftçi Çanakkale’ye vardığında, bu arayışında kendisine Türk subaylar Hasan ve Cemal yardım edecekti.
Cemal karakteriyle Hollywood’a adım atan Cem Yılmaz’ın bu filmde oynaması ise ayrı bir film konusu gibi. Çünkü Türkiye’de film çekeceğini söyleyince Russell Crowe’a arkadaşları Yılmaz’dan bahsetmiş ve Crowe da Yılmaz’ın filmlerini izleyip kendisiyle çalışmak istemiş. Ama bir türlü ikna olmayan Yılmaz, Crowe ile üç görüşme yapmış.