Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında imzalanan “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” projesi, son dönemin en çok konuşulan konularından biri. Kısaca “ÇEDES” olarak isimlendirilen projede, Millî Eğitim Bakanlığının okullardaki öğrencilere; “manevi danışman” olarak atadığı imam, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve Kur’an kursu öğretmenlerinin “değerler eğitimi” vermesi hedefleniyor.
Ancak proje, kamuoyunda önemli tartışmaların odağında yer alıyor. Proje, başta eğitimciler olmak üzere farklı çevreler tarafından eleştiriliyor. Peki, ÇEDES nedir? Projenin detaylarında neler var, neden eleştiriliyor? Detaylara birlikte bakalım.
Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından hazırlanan protokole göre Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) projesinin amacı; “bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı; millî, ahlaki, insanî, manevi ve kültürel değerlere bağlı” öğrenciler yetiştirmek
Proje kapsamında MEB okullarındaki öğrencilere, din görevlileri tarafından “değerler eğitimi” verilmesi planlanıyor. Bu doğrultuda öğrencilerle birlikte, okul içerisinde ve dışarısında çeşitli faaliyetler yürütülmesi hedefleniyor, faaliyetlerin MEB, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı sorumluluğunda düzenlenmesi öngörülüyor.
Diyanet gençlik merkezleri, Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı gençlik merkezleri ve MEB’e bağlı okullar, ÇEDES projesinin merkezi olarak konumlandırılıyor
Bununla birlikte il ve ilçe millî eğitim müdürlüklerinin onay vermesi durumunda, ilgili yerlerin dışında kalan mekânlarda da proje kapsamında çeşitli faaliyetler düzenlenebiliyor. Hazırlanan protokolde, ÇEDES projesi kapsamındaki faaliyetlerin gerçekleştirileceği bu mekânlar, “ÇEDES Uygulama Mekânları” şeklinde isimlendiriliyor. Ancak projede dikkat çeken başka hususlar da var.
Diyanet Gençlik Merkezlerinde yürütülecek faaliyetlerde görev alacak personel ve öğrencilerin, il ve ilçe müftülükleri tarafından belirleneceği belirtiliyor
Müftülüklerin, Diyanet Gençlik Merkezlerinde yürütülecek “değerler” konulu etkinliklere en az iki kız, iki erkek olmak üzere gönüllü lise ve üniversite öğrencileri seçeceği ifade ediliyor.
Ancak ilgili protokolün 9. maddesinde tanımlanan bu uygulama, bazı çevreler tarafından ciddi şekilde eleştiriliyor. Konuyla ilgili olarak Gazeteci Mustafa Mert Bildircin, “Protokolün 9’uncu maddesi, cemaat örgütlenmelerinde karşımıza çıkan, abi ve abla modelini anımsatıyor. Maddeye göre gönüllü öğrenciler, proje uygulama mekânlarında öğrencilere rol modellik yapabilecek. Yine bu mekânların nereler olduğu da belirtilmiyor.” ifadelerini kullanıyor.
ÇEDES projesi kapsamında okullarda, değerler eğitimi verilmek üzere “değerler kulübü” kurulması planlanıyor
Ayrıca değerler kulübüne katılacak öğrencilerin, “temsilci öğretmenler” tarafından seçilmesi öngörülüyor. Tüm bunlarla birlikte ÇEDES projesinde henüz netleşmeyen bazı hususlar da var.
Proje kapsamında görevlendirilen “manevi danışmanların” sayısı bilinmiyor
Örneğin İzmir’de Millî Eğitim Bakanlığına bağlı her üç okuldan birine “manevi danışman” atandığı ifade ediliyor. “İzmir’de imam giren okul sayısı günden güne artmaktadır.” şeklinde bir açıklama yapan Eğitim-İş Sendikası, İzmir’deki 842 okula imam, müezzin, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve Kur’an kursu öğreticisi gönderileceğini ifade ediyor.
ÇEDES projesi, önemli bir tartışma konusuna dönüşmüş durumda
Projeyi destekleyen bazı çevreler olsa da, başta eğitimciler olmak üzere pek çok insan ve sivil toplum kuruluşu, ÇEDES’e şüpheyle yaklaşıyor, hayata geçirilmesi planlanan uygulamalara tepki gösteriyor. ÇEDES projesini tartışmalı hale getiren unsurların ilk sıralarında, laik eğitime aykırı olduğu düşüncesi yer alıyor.
Eğitim-Sen ve Eğitim-İş, ÇEDES protokolünün iptali ve yürütmenin durdurulması istemeyle dava açtı
Eğitim-İş, ÇEDES projesinin “kanunla belirlenen bir uygulama olmaması ve laik ve bilimsel eğitimle bağdaşmaması bakımından Anayasa’nın 42. maddesine aykırı olduğunu savunuyor. Yine Eğitim-İş tarafından, Anayasa’nın 128. maddesine göre “bir alandaki kamu hizmetinin o alandaki kamu idaresi ve memurlarınca görülebileceği ve “eğitim işinin” öğretmenlerden imamlara devredilemeyeceği belirtiliyor.
Bazı çevreler, proje ile birlikte “öğrencilerin Diyanete teslim edileceği” endişesi taşıyor
Mustafa Mert Bildircin, bu konu hakkında, “Din görevlilerinin okullarda görevlendirilmesinin önünü açan ÇEDES, belki de bugüne kadar MEB’in imzaladığı tüm iş birliği anlaşmalarının çatısı, ‘öğrencilerin Diyanet’e teslimi’ niteliğini taşıyor.” ifadelerini kullanıyor.
Öte yandan Bildircin, eğitimin devlet eliyle yürütülmesi gerektiğine ve üçüncü kişilere devredilemeyeceğine vurgu yapan yargı kararlarının bulunduğunu, fakat bu kararların hiçe sayılarak, MEB’in yıllardır çok sayıda dini vakıf ve dernekle masaya oturduğunu ve iş birliği anlaşmaları imzaladığını ifade ediyor. Ancak ÇEDES projesine dair tartışmalar, bunlarla da sınırlı değil!”
“Din görevlileri, öğrencilere eğitim vermek için yetkin mi” sorusu, ÇEDES projesine dair tartışmaların merkezinde yer alıyor
2021 yılında hazırlanan ÇEDES protokolünde, yalnızca ortaokullar ve imam hatip okulları proje kapsamına dâhil edilmişti. Ancak 2023 yılında imzalanan protokolle proje, küçük yaştaki ilkokul öğrencileri de dâhil edilerek, tüm öğrencileri kapsayacak şekilde genişletildi.
Peki, ÇEDES projesinin yürütücüsü olarak vazifelendirilen din görevlileri, öğrencilere, özellikle de küçük yaştaki öğrencilere “değerler eğitimi” verebilecek yetkinliğe sahip mi?
Pedagojik formasyonu bulunmayan din görevlilerinin çocuklara yetkinlikleri dışında eğitim verecek olması, projenin ciddi şekilde eleştirilmesine neden oluyor
Bazı bilimsel çalışmalar, erken yaşlardaki din eğitiminin çocukların hayal güçlerini baskıladığını, bağımsız ve eleştirel düşünebilme becerilerini kısıtladığını ortaya koyuyor. Bununla birlikte 7 yaş altındaki çocuklara verilecek eğitimlerin somut kavramlar üzerinden ve interaktif uygulamalarla gerçekleştirilmesi gerektiği ifade ediliyor.
Bu bağlamda ÇEDES projesinde görev alacak din görevlilerinin böyle bir eğitim modelini hayata geçirebilecek pedagojik formasyonu bulunmadığı dile getiriliyor. Bu nedenle çok sayıda eğitimci, okul içerisinde veya dışarıda din görevlileri tarafından verilecek değerler eğitiminin son derece tehlikeli olabileceğini ifade ediyor.
Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay, konu hakkında, “Pedagojik eğitimi olmayan, çocuklara nasıl yaklaşacağını bilmeyen kişiler güya değerler eğitimi veriyor. Uygulamada görüyoruz ki finali cami ile bitiyor, muhakkak dini içerikli ahlaki söylemler geliştiriliyor. “Cennet, cehennem, günah, sevap… Bunlar pedagojik eğitim almamış kişiler tarafından işlenebilecek konular değil. Kaldı ki değerler bir bütündür ve bu eğitimi pedagojik eğitim almış öğretmenler verir.” ifadelerini kullanıyor.
Kaynak: 1