Hollandalı Çocuklar Neden Dünyanın En Mutlu Çocukları başlıklı bir listemiz vardı. Bu ülkenin eğitim sistemine, aile yapısına, sosyal düzenine göndermeler yaparak yayınlanan bir araştırmanın sonuçları derlenmişti. Muhtemelen 25 yıl önce Madımak’ta yakılarak öldürülen Carina Cuanna Thuijs’de o çocuklardan biriydi. Mutlu bir çocukluk geçirmiş olduğunu düşünüyoruz; çünkü ondan kalan son mektuplarda annesine yazdıkları, kullandığı üslup ve dünyayı algılayış biçimi bunu yansıtıyor. En azından içinde olduğu otel yakılırken, çocuklarını yanan oteli daha iyi görsün diye omzuna çıkartan ebeveynlere sahip olmadığı bir gerçek.
Leiden Üniversitesi Kültürel Antropoloji Bölümü son sınıf öğrencisi Hollandalı Carina bundan 25 yıl önce Sivas’ta yakılarak öldürüldü
23 yaşındaydı. Sınıf arkadaşı Maryze Schoneveld ile birlikte “Türkiyeli Kadınlarının Aralarındaki ilişkilerin Nasıl Yapılandığı; Nelerle Uğraştıkları ve Aile içindeki Rolleri” konulu bir tez hazırlamak için Türkiye’ye geliyordu. Otelde katledilen tek yabancı ülke vatandaşı oydu.
Carina geldiği ülkenin nasıl bir yola girmiş olduğundan habersizdi
Gerici söylemlerin mağdur edebiyatı ve insan yakma, aydın söylemlerinin ise İkinci Cumhuriyetçilik ve neo liberalizm goygoyu arasına sıkıştığı, aslında bugünlerin temellerinin atıldığı dönemlerdi.
Bugün o zamanlar için “90’ların karanlık günleri” diyenlerin 90’ların aktörleri arasında olması
İçinde hiçbir şeyden habersiz Carina’nın da olduğu oteli yakanlarla, onları mahkemelerde canla başla savunanlar aynı gelenekten geliyorlardı. Zaten sonrasında da siyasi yolları hayli açık oldu. Derin devlet, kökten dincilik ve faşizm en iyi bildikleri şey için kol kola girmişti.
Carina 5 ay Türkiye’de kalacaktı
Türk kadını ile ilgili araştırmalar yapacaktı. Cennet annelerin ayağının altındadır sözünün dillerden düşmediği ülkede cehennem ateşine atıldı.
Sorsanız zaten gavurdu derler
Katliamı gerçekleştiren ve katliama göz yumanlar için Madımak’ta ölenlerin hepsi dinsizdi, gavurdu… Bunlar insan yakmak için makul sebepler olarak görülüyordu. İşi aslı aynı kitle bugün de farklı düşünmüyor.
Carina muhtemelen kına yakmak, aşık olup kalbi yakmak, türkü yakmak gibi kültürel yanlarımızı tanıyacaktı
Kültür kelimesinin anlamını dinsizlik, ahlaksızlık, şerefsizlik olarak gören bir kitle tarafından benzin bidonlarıyla yakıldı.
“Kahvaltı ettikten sonra tek başıma gezintiye çıktım. Kendime turist süsü vermiştim (fotoğraf makinesi, seyahat kitapları) ve tarihi yapıları seyrettim (12 ve 13. yüzyıl Selçuklu yapıları)…”
Annesine yazdığı mektuplardan birinde böyle yazmıştı Carina. Kendilerini aşırı milliyetçi aşırı islamcı, en baba milliyetçi en delikanlı islamcı olarak gören bir kitle tarafından yakıldı. Yüzlerine bakıp “12 ve 13. yüzyıl Selçuklu yapıları?” dediğinizde, hiçbir fikri, merakı olmayan bir kitle tarafından yakıldı.
“Otobüsün içi çok neşeliydi; müzik, yemek, neşeli gençlik… Devamlı türkü söyleniyordu ve inanılmaz ama aktörlük yapılıp dans bile ediliyordu”
Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas’a hareket ettiğinde otobüsün içini böyle tasvir ediyordu Carina. Şenlik lafını duyunca sinirden tüyleri diken diken olan, “neşeli gençlik, müzik, dans” gibi laflardan kendinden geçercesine tahrik olabilen bir kitle tarafından yakıldı.
Fotoğraflardan burasının ne kadar şirin bir yer olduğunu görmüşsündür. Dil kursu maalesef çok pahalı (500 gulden)
Tömer’de kursa gidip Türkçe’yi öğrenmek istiyordu. Bırakın başka bir milletin dilini öğrenmek için çaba sarf etmeyi kendi dilini dahi düzgün konuşamayan, buna rağmen kendini her nasılsa “en iyi Türk” olarak gören faşist bir kitle tarafından yakıldı Carina.
Şu anda “kapatılmış” bir vaziyette bir otelde oturmaktayız, zira dışarıdaki kökten dinci Müslümanlar dolaşıp duruyorlar…
“… Fakat şimdi işler ters gitmeye başlıyor… Biz uzun bir zamandır otelde oturuyoruz. Dışarıda devasa ve kökten dinci grup (aşırı sağcı) bağırıp naralar atıyor Bir sürü sloganlar atılıyordu ve bağrışmalar vardı. Bununla birlikte bir sürü de polis vardı. Fakat ben bütün bunlardan ne anlarım ki?… Dışarıdan yüksek tonda bağırmalar geliyor ama ne olduğunu anlamıyorum.”
Türkçe öğrenmeye çalışıyor ama bağrışmaların ne olduğunu anlamıyordu. Aslında Türkçe bilse de anlayamayacaktı. İçeride Türkçe’yi ülkede en iyi kullanan yazarlar, çizerler, şairler vardı. Ellerinde fırçalar, kovalarla oturuyorlardı. Nasıl anlayabilirdi ki? Neyi anlayabilirdi? İnsan yakabilmeyi? Yakılan insanlara göz yumanları, yumduranları?
“Unutmamak için ölenlerin adını ezberlemeli önce. Sonra hikayelerini bilmeli…
… Öyle ki hikayelerini bildiğimiz zaman özlemeye başlıyoruz insanları. Hikayelerini bildiğimiz zaman unutmuyoruz onları…”
Sivas katliamında yaşamını yitirenler için 2010 yılında yapılan bir açıklamada söylenmiş bu sözler. Sivas katliamı davasında müebbet alanların kaç kişi olduğu, kaç kişinin firarda olduğu hâlâ net olarak bilinmiyor. Zaman aşımına uğrayan dava hakkında RTE “hayırlı olsun” demişti. Yargılamaları bir türlü (19 yıl) bitemeyen 7 kişi ise bir şekilde serbest bırakıldı. Firariler bulunamadı.
Çekimleri sürmekte olan Carina’nın Günlüğü Sivas’93 filmi tanıtımı
https://www.youtube.com/watch?v=RQ-eXy5Zx98