Sanat dünyası, büyüleyici eserlerin yanı sıra, her biri kendi başına bir hikaye olan ilginç kişilikleriyle de tanınıyor. Sadece “Venüs’ün Doğuşu” ya da “Son Akşam Yemeği” gibi başyapıtlarıyla değil, aynı zamanda tuhaf alışkanlıkları, çılgın fikirleri ve skandallarıyla tarih kitaplarını süsleyen bu sanatçılar, dehalık ile delilik arasındaki ince çizgide adeta dans ediyorlar. Bir ressamın mezardan ceset çıkarması mı dersiniz, yoksa eleştirmeni düelloya davet eden bir deha mı? Her biri “Bunu gerçekten yaptı mı?” dedirtecek kadar şaşırtıcı! Bu yazımızda, sanat tarihinin unutulmaz isimlerinin sıra dışı hayatlarına dalacak, yalnızca tablolarıyla değil, sıra dışı yaşam tarzlarıyla da birer efsane haline gelen bu isimleri keşfedeceğiz. Hazırsanız, Botticelli’nin komşu çatısına koyduğu kayadan Van Gogh’un lambaya uzanan eline kadar uzanan bu çılgın dünyaya birlikte adım atalım! İşte büyük sanatçılar hakkında ilginç gerçekler…
1. Gürültü yapan komşusunun çatısına kaya koyan Sandro Botticelli
Büyük sanatçılar hakkında ilginç gerçekler yazımıza başlıyoruz. Herkes Botticelli’yi “Venüs’ün Doğuşu” ya da “Primavera” gibi eserlerinden tanır. Ama onun çılgın kişiliği? İşte orası pek bilinmez. Botticelli, yalnızca harika tablolarıyla değil, aynı zamanda huysuz ve eksantrik karakteriyle de ünlüydü. Bir keresinde, komşusunun çatısına devasa bir kaya koymuş! Neden mi? Çünkü komşusu çok gürültü yapıyordu ve Botticelli, kaya tehdidiyle onları susturmayı başardı. (Sanatçılar gerçekten ilginç insanlar, değil mi?) Ama hepsi bu kadar değil. Botticelli, bir dönem radikal bir rahip olan Savonarola’nın etkisine kapıldı ve bu yüzden ilk dönem eserlerinden bazılarını yok etti. Neyse ki bu “fanatiklik dönemi” çabuk geçti, yoksa bugün o büyüleyici mitolojik tablolarını göremezdik!
2. Tamamlanmamış projelerin kralı Leonardo da Vinci
Leonardo da Vinci, Rönesans’ın en çok konuşulan isimlerinden biri. Ama sadece eserleriyle değil, kişiliğiyle de olay yarattı. Ressam, bilim insanı, mühendis, teorisyen… Neredeyse “her şey uzmanı” diyebileceğimiz bir dahiydi. Ancak bu çok yönlülük, onu tamamlanmamış projeler kralı yapıyordu.
Mesela “Son Akşam Yemeği” eseri bir türlü bitmediği için Santa Maria delle Grazie başrahibi, Milano Dükü’ne şikayette bulundu. Leonardo’nun cevabı ise tam bir deha işi! “Yahuda’ya uygun bir kötü yüz bulmaya çalışıyorum. Bulamazsam sizin yüzünüzü kullanırım!” dedi ve başrahibin şikayetleri bir anda kesildi.
Leonardo’nun özel hayatı da oldukça fırtınalıydı. Eşcinsel ilişkileri nedeniyle hapis yatmış, hatta siyasi destekleri olmasaydı idam edilebilirdi. Özgünlüğü sadece sanatında değil, hayatında da kendini gösteriyordu.
İlginizi çekebilir:
Leonardo Da Vinci Hakkında Muhtemelen Daha Önce Duymadığınız 10 Şaşırtıcı Bilgi
3. Duş almanın sağlıksız olduğunu düşünen Michelangelo Buonarroti
Michelangelo denince aklınıza Sistine Şapeli gelebilir, ama onun gönlünde tahtı heykeller kurmuştu. Kendisine “ressam” denilmesine ise fena halde sinirleniyordu! Peki, neden Sistine Şapeli’ni boyadı? Cevap: Mecbur kaldığı için. Papa II. Julius’un mezar projesini yarım bırakıp kaçınca, ceza olarak Şapel’i boyamak zorunda kalmış.
Michelangelo’nun hijyen konusundaki ilginç fikirleri de cabası. Duş almanın sağlıksız olduğunu düşündüğü için pek yıkanmazmış. Haliyle, asistanları onunla çalışırken burunlarını tutmak zorunda kalırmış. Ayrıca, cinsel perhizin ömrü uzattığına inanırdı ve muhtemelen hiç çıplak bir kadın görmemiştir.
4. Azılı bir suçlu: Michelangelo Merisi da Caravaggio
Büyük sanatçılar hakkında ilginç gerçekler yazımıza devam ediyoruz. Caravaggio’yu sadece tablolarıyla değil, asi kişiliğiyle de tanıyor olabilirsiniz. Adam tam bir öfke küpüydü. Öyle ki, sürekli yanında silah taşır ve sinirlerine hâkim olamazdı. Hatta bir kavgada bir adamı öldürdü ve bu yüzden Napoli’ye kaçmak zorunda kaldı. Cinayet işlemek mi? Caravaggio için sıradan bir gün.
Ama işin çılgın tarafı burada başlıyor. Bir gün, “Lazarus’un Dirilişi” adlı tablosunu yaparken işçilerini mezardan yeni çıkarılmış bir ceset tutmaya zorladı. İşçiler korkup geri adım atınca, onları bıçakla tehdit etti! Gerçekçilik mi dediniz? Caravaggio’nun takıntısı buna kesinlikle başka bir boyut kazandırıyordu.
5. Evinde Bayağı Vombat besleyen Dante Gabriel Rossetti
Pre-Raphaelite akımının kurucusu Rossetti’nin hayatı, tam bir drama dizisi gibi. Alt sınıftan gelen Elizabeth Siddal’a âşık olan sanatçı, bağlılık sorunları yüzünden evliliklerini 10 yıl erteledi. Elizabeth, tüberküloz nedeniyle ölü bir çocuk doğurduktan sonra uyuşturucuya başladı ve trajik bir şekilde aşırı dozdan öldü. Rossetti, eşinin ölümünden kendini sorumlu tuttu ve tüm şiirlerini onun mezarına gömdü. Ama bu romantik jest çok uzun sürmedi; yıllar sonra şiirlerini yayınlatmak için mezarı kazdırdı. Gotik bir roman gibi değil mi?
Rossetti’nin bir başka ilginç yanı da vahşi hayvanlara olan düşkünlüğüydü. Bahçesinde kanguru, armadillo, papağan, baykuş, sincap gibi egzotik hayvanlar besledi. Ama en sevdiği hayvan, keseli bir tür olan bayağı vombattı. Hatta vombatı için bir cenaze töreni düzenledi! Evcil hayvanına böylesine bir sevgi duymak… Rossetti’nin hayatında sıradan bir gün daha.
6. Sanatı gibi aşk hayatı da olaylı olan Édouard Manet
Manet, mitolojik ve dini temalardan sıkılıp günlük hayatı resmetmeyi tercih eden bir izlenimciydi. Ama bu tercih ona kolaylık sağlamadı. 20 yıl boyunca tek bir tablosunu bile satamadı. Neyse ki, sanat simsarı Paul Durand-Ruel sayesinde sonunda eserleri Salon sergisinde yer buldu.
Manet’nin eleştirmenlerle ilişkisi ise tam bir savaş alanıydı. Hatta bir keresinde, bir eleştirmeni düelloya davet etti! Kılıçların büküldüğü bu komik düello, eleştirmenin göğsünde hafif bir yarayla son buldu.
Manet’nin aşk hayatı da en az sanatı kadar olaylıydı. Karısı Suzanne Leenhoff’a sadık kalmakta pek başarılı değildi. Bir gün, karısının yanında oturduğunu unuttu ve güzel bir kadını takip etmeye başladı. Suzanne’nin durumu fark etmesi üzerine, Manet’nin verdiği yanıt tam bir kahkaha sebebi: “Ben onu sen sandım!”
7. Tüpten boya yiyen bir ressam: Vincent van Gogh
Büyük sanatçılar hakkında ilginç gerçekler yazımıza devam ediyoruz. Vincent van Gogh’un hayat hikayesi, trajediyle iç içe geçmiş bir tablo gibi. İntiharı, kesilen kulağı ve tuhaf alışkanlıkları—evet, tüpten boya yemeyi bile sayabiliriz—onu tarihin en bilinen sanatçılarından biri yaptı. Ancak bu eksantrik davranışlarının ardında, çalkantılı bir aşk hayatının izleri vardı.
Van Gogh’un ilk aşkı, nişanlı bir kadındı. Başlangıç bile biraz dramatik, değil mi? İkinci aşkı ise, kuzeni Kee Vos-Stricker’dı. Ama işler burada da yolunda gitmedi. Kee, Vincent’a “Hayır, asla!” diyerek onu reddetti. Peki Vincent ne yaptı dersiniz? Kuzenine olan sevgisini kanıtlamak için elini lambanın alevine tuttu! Sonunda bayılacak kadar acı çekti, ama Kee’nin kalbini kazanamadı.
Van Gogh’un üçüncü ve son aşk denemesi ise alkolik ve hamile bir fahişe ile oldu. Onu kurtarmak, hayatını düzene sokmak istedi. Fakat kadın, doğumdan sonra eski işine geri döndü. Bu da Vincent’ın aşk hayatına son darbe oldu.
İlginizi çekebilir:
Hepsinin Bir Hikayesi Var! Vincent Van Gogh’un İç Dünyasındaki Değişimleri Yansıtan 8 Otoportre
Van Gogh İçin Hayal Kırıklığıymış! Yıldızlı Gece Tablosu Hakkında Bilmeniz Gereken 10 Gerçek
8. Seyahat etmekten korkan Gustav Klimt
Modern sanatın öncülerinden Gustav Klimt, sıra dışı tablolarıyla olduğu kadar sıra dışı korkularıyla da tanınıyor. Seyahat etmekten ölümüne korkan Klimt, bir keresinde seyahat planını iptal edip ilk trene atlamış. Neyse ki bir arkadaşı onu bulup yolculuğuna devam etmesi için eşlik etmiş.
9. Psikolojik sorunlarla boğuşan Edvard Munch
Norveçli sanatçı Edvard Munch, trajik olaylarla dolu bir hayat yaşadı. Beş yaşında annesini, on beş yaşında ise kız kardeşini kaybetti. Babası ise yoğun dini baskılarla Edvard’a cehennem korkusunu adeta kazıdı. Öyle ki, Munch geceleri “Öldüm mü?” diye panikle uyanıyordu.
Munch, ilk orijinal eserlerinden birinde ölüm döşeğindeki kız kardeşini tasvir etti. Ancak bu eser alay konusu oldu. Ailesindeki diğer trajediler, özellikle babasının ölümü ve kız kardeşi Laura’nın şizofreni belirtileri, Munch’u intihara sürükleyecek kadar etkiledi.
Munch, resimlerini çocukları gibi görüyordu ama onlara pek iyi bakmıyordu. Tablolarını dışarıda sert hava koşullarına maruz bırakıyordu, hatta bir köpeği resimlerinden birine delik açmıştı! Yine de bu durumu umursamadı ve eserlerinin kendilerini savunmaları gerektiğini söyledi. İlginç bir detay ise Munch’un The Scream (Çığlık) adlı eserinin iki kez çalınması!
10. Mona Lisa tablosunu çalmakla suçlanan Pablo Picasso
Büyük sanatçılar hakkında ilginç gerçekler yazımıza devam ediyoruz. Sanat dehası Pablo Picasso’nun adı kadar karmaşık bir yaşamı vardı. Arkadaşları, onun evinin yemek artıkları, kağıtlar ve tuvallerden oluşan bir labirente benzediğini söylüyordu. Banyoya gitmek bile bir macera gerektiriyordu!
Picasso, hayvanları çok severdi. Kediler, maymunlar, fareler, hatta bir köpeği vardı. Ama bu hayvanların çoğu, kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalıyordu.
Picasso’nun adı bir dönem Mona Lisa’nın çalınmasıyla anıldı! Olay, arkadaşının Louvre’dan çaldığı İber heykelcikleriyle başladı. Heykelcikler Picasso’ya satıldı ama işler 1911’de patlak verdi. Polis, Mona Lisa hırsızlığıyla ilgili olarak Picasso’yu tutukladı. Neyse ki masumiyeti kanıtlandı ve heykelcikleri iade ederek serbest kaldı.
11. Çılgın partileriyle ünlü Salvador Dali
Sanat dünyasının en büyük eksantriklerinden Salvador Dali, sadece sürrealist tablolarıyla değil, çılgın partileri ve sıra dışı alışkanlıklarıyla da ünlüydü. İlginç bir detay: Dali, dokunulmaktan hiç hoşlanmazdı ama lüks partiler düzenlemeyi çok severdi. Bu partilerin konsepti ise oldukça sıra dışıydı; cinsel ritüeller ve orjiler gibi alışılmışın dışında etkinliklerle doluydu. Ancak bu lüks hayatı finanse etmek için resim yapmayı ihmal etmemesi gerekiyordu. İşte tam bu noktada eşi Gala devreye giriyor ve Dali’yi stüdyosuna kilitleyip çalışmasını sağlıyordu!
Dali’nin dikkat çekmeyi sevdiği ise su götürmez bir gerçek. Bir konferansa girişini hayal edin: Bir elinde iki Rus kurt köpeğinin tasması, diğer elinde bir isteka sopası… Üzerinde eski tarz bir dalış kıyafeti ve başında Mercedes radyatör başlığına benzeyen bir kask! Ama durun, daha bitmedi. Bu kıyafetiyle sahneye çıktığında nefes alamamaya başlamıştı. Peki, insanlar ne yaptı? Tabii ki onun bir performans sergilediğini düşündü! Neyse ki arkadaşları durumu fark edip onu tam zamanında kurtardı. Sanat mı? Yoksa gerçek bir hayatta kalma hikayesi mi? İşte Dali’nin dünyası tam olarak böyleydi!
12. Hayata meydan okuyan Frida Kahlo
Büyük sanatçılar hakkında ilginç gerçekler yazımızın sonuna geldik. Frida Kahlo, yalnızca renkli tablolarıyla değil, hayata meydan okuyan tavırlarıyla da unutulmaz. Sol görüşlü ve özgür ruhlu bir Yahudi kadını olarak, muhafazakar Kapitalistleri rahatsız etmek onun adeta hobisiydi. Frida’nın alaycı zekası, ona karşıt görüşteki insanlarla dolu bir ortamda bile sivrilme fırsatı veriyordu.
Efsanevi bir anısını düşünün: Henry Ford’un anti-semitik olduğunu bildiği halde, onun evindeki bir akşam yemeğine katıldı. Masada herkes sessizce yemeğine odaklanmışken, Frida tüm dikkatleri üzerine çekti ve gülümseyerek sordu: “Bay Ford, Yahudi misiniz?” İşte tam bir Kahlo tarzı hareket!
Tabii ki Frida’nın yalnızca insanlarla değil, hayvanlarla da güçlü bir bağı vardı. Tüysüz Aztek köpeklerinden örümcek maymunlarına, papağanlardan balık kartalına kadar sıra dışı bir hayvan koleksiyonu vardı. Evinde iki hindi, birkaç güvercin ve Bonito adını verdiği en sevdiği papağanıyla birlikte yaşardı. Hatta Bonito ile uyuduğunu söylesek şaşırır mısınız?
İlginizi çekebilir:
Frida’yı Anmak: Sanat Tarihinin Unutulmaz İsmi Frida Kahlo’nun Özel Hayatından Eşsiz Kareler
Yayoi Kusama’dan Augusta Savage’a: Sanat Tarihine Damga Vuran 9 Kadın
Kaynak: 1