Ülkemizin başına gelmeyen kalmadı desek kimsenin çıkıp da “abartıyorsun” diyeceğini zannetmiyoruz.
93 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin her anına bakmanıza gerek yok, sadece ikinci yarısında yaşananlara şöyle bir göz atmanız ne kadar haklı olabileceğimiz konusunda size biraz fikir verecektir.
Bahsettiğimiz sadece darbeler tarihi değil, suikastler, krizler, terör, komşularımızda yaşananlar, savaşlar, siyasi çalkantılar, vs. hepsi sanki sadece bizim başımıza geliyormuş gibi.
Ortada büyük bir resmin olduğu kesin ancak bu büyük resmi bir puzzle gibi düşünürsek puzzle’ın parçaları sürekli yer değiştiriyor. Hal böyle olunca büyük resmi görmeye biraz yaklaştığımızda karşımıza başbaşka bir hale bürünmüş yeni bir büyük resim çıkıyor.
Dış mihrakların, şer odaklarının, içimizdeki İrlandalıların arasında rüzgardaki yaprak misali savrulup duruyoruz.
Başımıza gelen her felakette şaşkınlığımız, korkularımız, endişelerimiz, gelecek kaygılarımız katlanarak artıyor. Umutsuz insanlar olma noktasına doğru hızla ilerliyoruz. Bir mücadelenin, bir savaşın, bir çekişmenin, bir güç mücadelesinin yaşandığından eminiz, ama nerede, kimler arasında, nasıl hiçbir fikrimiz yok.
Biz sıradan insanlarız, işe giden, evine dönen, arkadaşlarıyla eğlenmeye çıkan, film izleyip, kitap okuyan sıradan insanlar.
Hayatımızı güzel geçirmek için, sahip olduklarıyla güzel bir yaşam sürmek için didinen küçük insanlarız. Bir olay yaşandığında onu TV’lerden, sosyal medyadan, gazetelerden öğrenebilmek için çırpınan, bu noktada kaos planlarının, kıyamet teorilerinin arasında kaybolan, umutları yıkılan, endişeye sürüklenen, Samanyolu Galaksisi’nin kenarında dönüp duran Güneş sistemi gibi büyük resmin kıyısında bir yerlerde çabalayan insanlarız.
Bundan çıkışın bir yolu yok mu?
Hep büyük resmin en küçük parçası mı olacağız? Hep filler tepişirken ezilen çimen olarak mı kalacağız? Hiç mi güzel bir gün görmeyeceğiz, hep mi fırtınalara teslim olacağız? Belki evet, asla büyük resmin büyük parçalarından biri olmayacağız ya da büyük resmin iki parçasını asla yan yana getiremeyeceğiz ama en azından bunun için mücadele verebiliriz.
Nasıl? Diye merak edenler için günlerdir okuduğunuz teorilerin esin kaynaklarını vermek istiyoruz size.
Burada yazacağımız kurum, kuruluş, kitap, dernek, vb. isimler her kaos planının, her kıyamet teorisinin, her küresel güç savaşlarının bir parçası. Mesela bugün Wikileaks Türkiye ile ilgili olarak 100 bin belge açıklayacağını duyurdu. Sence bu bir tesadüf mü? Olmayacağının farkındasın eminiz ki, işte o zaman bilmen gereken kişiler, kurumlar, okuman gereken mektuplar, kitaplar var. Bunlara bir göz atarak, en azından İnternette bu nedir ne değildir diye araştırarak işe başlayabilirsin.
O zaman belki biraz umutsuzluğumuz kırılır veya daha da artar bilemeyiz.
Bildiğimiz tek şey var o da: “Gerçekleri bilmeyen toplumların her zaman kaybetmeye mahkum olduğudur. Okuyun, araştırın, öğrenin tek yolu gerçekten bu.
Mesela Twitter’da Fuat Avni’nin avane çıkışlarını okumak yerine, gölge CIA denilen “Stratfor”u takip edebiliriz, bu Stratfor nedir ne değildir öğrenmeye çalışmak iyi bir başlangıç olabilir.
TV’lerde kerameti kendinden menkul analistleri dinlemek yerine, “RAND” vb. düşünce kuruluşlarının canlı tanığı olduğumuz bugünleri yıllar öncesinden, sanki zamanda yolculuk yapmış gibi tarif eden yayınlarına bakabiliriz.
Sosyal medyada dolanan, iç acıtan, can yakan, sinirlendiren, öfkelendiren, vs. videoları, fotoğrafları defalarca izleyip kahrolacağımıza “CFR” nedir, kim için çalışır, nasıl işleri vardır, nasıl beyin fırtınaları döndürmüştür inceleyebiliriz.
ABD başkanlarının seçim sponsoru olan şirketlerin sahiplerine bakmak enteresan olabilir, hep bir “Küresel Çete” lafıdır dolanıyor ya belki orada bu küresel çeteleri kafamızda biraz canlandırmaya yardımcı olacak şeyler bulabiliriz.
Kaç gündür okuduğumuz hemen hemen her darbe girişimi teorisinde karşımıza çıkan bir kelime var: “Tavistock”, korkmak, tweet RT etmek, her teoriye bu da doğru galiba demek yerine, şu Tavistock’un faaliyetlerine bir gözatabiliriz.
Kanser neden bu kadar arttı diye merak edip, “hep Çernobil yüzünden”, “egzoz gazı sigaradan zararlı aslında”, ”ecelimizle ölemeyeceğiz”, vb. şeyleri tekrarlamaktansa, Yeni Tohum Yasası’nı ve Türkiye’de de şubesi olan GDO canavarı Monsanto’yu biraz araştırabiliriz.
Nelson Rockefeller’in 1956’da Eisenhower’a yazdığı mektup okunmalı, 1956 yılında yazılanların bugünleri nasıl şekillendirdiğine, bugünleri nasıl etkilediğine tanık olmak için birebir.
Bu ülke nasıl kurtulur, nasıl düze çıkarız, aslında “X” gitse düze çıkarız, vb. argümanlar arasında yitip gitmek yerine Mehmet Emin Değer’in “Oltadaki Balık Türkiye” kitabını okuyabiliriz.
Darbe girişiminin arkasında ABD mi var, kürtesel çeteler mi, dış mihraklar mı, illüminati mi, Rockefeller ailesimi? E CIA şeflerinin röportajları herkese açık bir şekilde duruyor, okusak ya?
Bölünüyor muyuz, ayrışıyor muyuz, kutuplaşıyor muyuz, iç savaşa mı sürükleniyoruz, vs. diye kaygılanmamız çok normal, fazla geriye gitmemize gerek yok Yugoslavya parçalanırken uygulanan adımlara bakmak yeterli olacaktır.
Mahvolduk, yandık, öldük, bittik, artık düzelmeyiz, daha kötü günler bizi bekliyor, vb. karamsarlıklar içinde kaybolmaktansa, “R-kompleks” nedir öğrenebilir, Hitler’in “Kavgam” kitabında bahsettiği yöntemleri bir gözden geçirebiliriz.
“Mantıklı insanların/toplumların mantıksız davranmaya başlamasına sebep olan neydi?” sorusunun cevabını burada bulabiliriz belki.
John Perkins adını hiç duymuş muydunuz? Duymadıysanız da artık duyduk, kitabı var, belgeseli var, “neden bir türlü kalkınamıyoruz”, “neden orta gelir tuzağına saplandık kaldık”, “neden insanlar iki köprüye, bir havaalanına bu kadar tav oluyor” diye düşünüyorsanız bu arkadaşı okumakta, dinlemekte, izlemekte fayda var.
Bu tür olaylar sadece bizim başımıza gelmiyor, tüm dünya bir olmuş bizimle uğraşmıyor inan, Eduardo Galeano’nun “Latin Amerika’nın Kesik Damarları”nı bir okuyalım, bakalım kendimizi orada görebilecek miyiz?
Bizim bilmediğimiz bir şeyler mi dönüyor, elbette dönüyor, neler döndüğünü biraz olsun görmek için Haydar Tunçkanat’ın “İkili Anlaşmaların İçyüzü” kitabını okuyabiliriz pekala.
Bunlar büyük resmin, görebildiğimizden biraz daha büyük bir kısmını görmemizi sağlar, daha bilinçli, düşünebilen biri olmamıza katkıda bulunur.
Bilginin, bilmenin, öğrenmenin, vs. kimseye bir zararı dokunduğunu görmedik biz. Okumalı, araştırmalı, merak edip sorgulamalı ve düşünmeliyiz, geleceğe biraz olsun umutlu bakabilmenin yolu emin olun bu.
Önemli Not: Burada bahsi geçen maddelerde bir Facebook postundan esinlenilmiştir. Link.