Plaza dili ve edebiyatı, öğrenmek için adeta üzerine günde 2 saat çalışılması gereken bir konu. Tabii İngiliççeniz iyiyse, bu sizi zorlamayacaktır; sadece aralara bu kelimeleri serpiştirme alışkanlığı kazanmanız gerekiyor. O da başlarda zorlayabilir; ama inanın zamanla alışacaksınız.
İşte beyaz yakalının zaten çok alışık olduğu ve hatta bizzat icat ettiği bu dille ilgili bizi güldürürken düşündüren bir şirket uygulaması haberiyle karşılaştık geçtiğimiz günlerde. Sizleri de bir haberdar edelim istedik. Bakın plaza dilini yavaş yavaş bitirmek isteyen bu sinsi(!) şirket hangisiymiş! 🙂
Toplantıyı set ettiysek sizi meeting room’da bekliyor olacağım… Follow up’larımızdan yeterli reaction’u alamıyorsak push edelim…
Bu cümleler size yabancı gelmediyse muhtemelen siz de bir beyaz yakalısınız ve bu plaza diline oldukça aşinasınız. 🙂
İşte ofis içinde anlamayanın dışlandığı bu garip dil, artık Eczacıbaşı çalışanlarına yasak… Çünkü Bülent Eczacıbaşı, çalışanlarına “uydurukça” adını verdiği bu dili yasakladı.
Bülent Eczacıbaşı ve Gülse Birsel 14-15 Aralık’ta gerçekleşecek olan Marka Konferansı’nda bir araya gelecek ve “plaza dili” ni inceleyip insanlara eğlenceli bir sunum izletecekler. Eczacıbaşı, çalışanlarına koyduğu bu yasakla ilgili detayları Hürriyet’ten Ayşe Arman’a verdiği röportajda açıkladı. Biz de bilmeyen kalmasın diyerek sizlerle paylaşalım istedik. Kim bilir, bu uygulama belki başka patronlara da ilham olur; böylece plaza dili konusunda “beginner” seviyesinde olanlar da artık huzurlu bir uyku uyuyabilir… Gördüğünüz gibi, biz gayet hakimiz bu dile. Kıps.
Bundan böyle şirkette, çalışanlardan “uydurukça” konuşanlar kelime başına 5 lira para cezası ödeyecek.
Eczacıbaşı, bu para cezası için elbette işin şakası diyor. Çalışanlar uydurukça konuştuklarında gönüllü katkıda bulunuyor; onlar da sözlükler satın akıp okullara hediye ediyorlarmış.
Ayrıca, çalışanlar bu uygulamaya çok çabuk “adapte” olmuşlar.
“Gençlerin “Yıkılıyooooooo!” diye övmelerini hak edecek kadar güzel bir dilimiz var.”
Böyle söylüyor Eczacıbaşı. Elbette herkesin istediği kelimeyi kullanmakta özgür olduğunu da ekliyor.
“Amaç farkındalık yaratmak. Yarattık. Kendi çapımızda yaratmaya devam ediyoruz.”
“Plaza Türkçesi, sorunun sadece bir bölümü, hatta küçük bir bölümü…”
Bülent Eczacıbaşı, röportajında sık sık vurguluyor, kendisinin de yanlışsız bir Türkçe kullanmak gibi bir iddiası olmadığını. Sadece böylesine zengin ve üretken bir dile sahipken; bunu giderek yıpratmaya, yok etmeye karşı olduğunu söylüyor.
Bu cümlelerin sahibi Bülent Eczacıbaşı ile Gülse Birsel, Marka Konferansı’nda bu konulara derinlemesine inecek. Ve konferansta birçok iletişimci olacak.
Gülse Birsel, konferansta bu konunun konuşulacak olmasının nedenini şu cümlelerle açıklıyor:
“Şu plaza dilinin biraz temizlenmesi lazım, bir kere ona dikkat çekeceğiz. İkincisi, konferansta pazarlama, reklam alanlarından çok iletişimci olacak. Onlar markalarla tüketicinin arasındaki dil esasında. Hem sorumlulukları var, hem doğru iletişimi kurabilmek için iyi Türkçe konusunda düşünüp tartışmaları faydalı gibi geliyor bana.”
Ne diyorsunuz, sizce bu “plaza dili”nden kurtulmak için bir parça bile umut var mı?
“Ben halimden memnunum” diyenler like’lasın; itirazı olanları “comment”a alalım lütfen.
*Yazıyı hazırlarken Ayşe Arman’ın şuradaki röportajından yararlandık.