Yola koyulma fikrini hayata geçirmek çok şey ister. Zaman, cesaret, para, hırs ve daha bir sürü şey. Peki ya binlerce kilometre pedal çevirme hedefi için en gerekli şey nedir? Bir ülkeden diğerine, belirli şehirlere pedal çevirerek ulaşmak sizin için ne kadar mümkün? Gezginimiz Ankara’dan başladığı yolculuğuna Karadeniz’den devam edip Gürcistan’a ulaşıyor. Oradan Ermenistan’ta da 10 gün geçirdikten sonra İran’a doğru yola koyuluyor ve toplam bu plan dahilinde 3.000 kilometre yol pedal çeviriyor.
Gezginimiz Can Onur’un yolculuklarıyla ilgili en önemli detay, yola hurdacıdan almış olduğu bisikletiyle çıkması.
Bu vasıtayla yolculuğuna Ankara’dan başlayıp Karadeniz’i gezerek devam etti.
Sırasıyla Çankırı, Kastamonu, Samsun, Ordu, Trabzon güzergâhını takip ederek, Türkiye’deki son durağı olan Çamlıhemşin’e dek pedal çevirdi.
Yolculuk sırasında güzel olmayan görüntülere de şahit oldu. Doğal ve eşsiz güzelliğiyle öne çıkan Karadeniz’in, eskisinden giderek uzaklaşan, bozulmaya başlayan yeni haliyle karşı karşıya kaldı.
Duyarlı gezgin, yolculuğu sırasında delik deşik edilmiş dağlar, sahillerde biriken çöpler, çarpık yapılaşma ve Ayder’in betona teslim olması gibi çevre katlinin en korkunç görüntülerine denk geliyor.
Batum-Ahıska arasında bulunan, 2025 metre yüksekliğindeki Goderzdzi Geçidi’ni tırmanmayı başardı.
6 gün kaldığı Gürcistan’da, Ermenistan’a geçmeyi planlarken, kendisini tedirgin eden düşünceler de olmuş.
‘’Sınırdaki gümrük memuru kibar bir şekilde, Türkçe “Hoşgeldiniz” deyince rahatladım. Diğer polisle de biraz Türkçe, biraz Rusça konuşarak giriş işlemlerimi hallettim ve Gümrü’ye doğru yola koyuldum.’’
Ağrı Dağı’nın Türkiye’den görünmeyen yüzünü, Erivan’dan ve Ararat’tan görme şansı buldu.
Can, Türk olmasının Ermenistan’da problem olmadığını şu sözlerle ifade ediyor: ‘’Hosteldeki tek Türk bendim. Hosteldekilerle geç saatlere kadar sohbet ettik, votka içtik. Hatta tanıştığım Ermeni bir arkadaş, benden gitarla Mahsun Kırmızıgül çalmamı istedi. Bilmediğimi, hayatımda hiç dinlemediğimi söylediysem de adamı ikna edemedim. O zaman, “sen söyle, ben de sana eşlik edeyim” dedim ve hayatımda ilk kez Mahsun Kırmızıgül çaldım.’’
Ermenistan’da tanıdık bir melodi ve bir Türk’e yabancı gelmeyecek lezzetler…
‘’Erivan’ın merkezinde, hafta sonları bit pazarı, hafta içi de elişi, yiyecek vs satılan Vernissage Market diye bir pazar yeri var. Vernissage’da gezinirken Ermenilerin yerel enstrumanı ”duduk” satan satıcılar gördüm. Hemen bir tanesinin yanına gittim ve dudukların fiyatını sordum. Adam fiyatını söyledi, sonra da duduğu çalmaya başladı. Çaldığı ilk ezgi “Sarı Gelin”di. Çok duygulandım. Ezgiler aynı, enstrumanlar aynı, yemekler hele, isimlerine kadar aynı ama sınırlar kapalı. Bunu fark etmek çok üzmüştü beni.’’
Erivan’dan ayrıldıktan sonra bisikletini İran’a doğru sürmeye başlayan Can, Goderdzi’den daha yüksek rakıma sahip, 2340 metre rakımdaki Vorotan Geçidi’ni ve 2535 metre rakımda bulunan Meghri Geçidi’ni geçmeyi başardı.
Gezginimiz, İran’la ilgili korku ve tedirginliklerin hüküm sürdüğü görüşlerin aksine, insanlarının misafirperverlikleri ile karşılaşıyor.
‘’İran’daki ilk gecemde kalacak yer aradığımda, insanlar beni şehir merkezinde iki tane parka yönlendirdiler. O gün İran’ın güvenli bir ülke olduğunu öğrendim. Bir gece Julfa’da kaldıktan sonra Marand’a gittim. İki gece de Marand’da kaldım, güzel dostlarım oldu orada. Daha sonra Tebriz’e geçtim. Tebriz’de ilk gece “Parku Misafir” denilen, çadır kurmak isteyenler için düzenlenmiş büyük bir parkta konakladım, daha sonraki üç gün de, şehirde gezerken tanıştığım bir ailenin evinde kaldım. Çok eski bir şehir olan Tebriz’i ve bu güzel şehrin insanlarını çok sevdim.’’