Marmara bölgemizin güneyinde yer alan, plaka kodu 11 olan, Eskişehir’in kadirşinas komşusu, güzide ilimiz Bilecik hakkında bildiklerimiz bir hayli sınırlı. Örneğin Vikipedi sayesinde yüzölçümünün 4.307 kilometrekare ya da nüfusunun yaklaşık 225.000 olduğunu bilebiliyoruz. Peki bunu bilmek bize ne kazandırıyor? Tabii ki hiçbir şey! Öyle ya da böyle, fazla bilgi göz çıkarmaz dedik ve şirin ilimiz Bilecik hakkında bilseniz de bir işinize yaramayacak dokuz şeyi sizin için derledik:
Yüzölçümüne bakıp da Bilecik’i Karamürsel sepeti sanmayın. Bu minik ilimiz Karadeniz, Marmara, İç Anadolu ve Ege bölgelerine yayılan sınırlarıyla en çok bölgeye dağılma konusunda ipi göğüsleyen ilimizdir.
Esasen Eskişehir’le özdeşleşmiş olan Anadolu Üniversitesi’nin Bilecik’te Bilecik Gülümbe Kampüsü bulunmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulduğu meşhur Söğüt ilçesi Bilecik’e bağlıdır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Bey’in babası Ertuğrul Gazi’nin hazır yola revan olmuşken şöyle bir Konstantinye dolaylarına yürümek varken ne demeye Söğüt’te durmaya karar verdiği ise bilinmemektedir.
Mahalle aralarında bile üniversite açıldığı şu günlerde güzide ilimiz Bilecik de bu trendin gerisinde kalmaz elbette.
Bu ufacık tefecik içi dolu turşucuk ilimizde bir de üniversite mevcuttur: Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi!
Arkadaş ortamlarının resmi içeceği biranın üretiminde kullanılan ve biraya karakteristik tadını veren şerbetçiotu bu güzide ilimizde yetiştirilir.
Şirin ilimiz Bilecik aynı zamanda bir likör fabrikasına da sahiptir.
Geçmişte Tekel’in elinde olan likör fabrikası bugün özel bir şirkete aittir. Likörü kaynağından içmek isteyenlere duyurulur!
Bilecik’in nesi meşhurdur derseniz pek öyle ağıza atılacak türden değildir bu ilimizin meşhuru.
Bilecik’in mermeri meşhurdur efendim. Hatta bu yüzden güzel Bilecikli kızlara “Bilecik Mermeri” dendiği de rivayet olunur.
Aynı zamanda Cemal Süreya’nın ailesinin sürgün edildikleri ilk şehirdir Bilecik.
Cemal Süreya o zamanlar daha beş yaşındadır ama ne de olsa serde şairlik vardır. “Serçe Kent” olarak adlandırır Cemal Süreya bu kenti ve hakkında şöyle der: “Kilise kalıntıları, ahşap köprüler, dağlık taslayan tepecikler, coşkulu Halkevi temsilleri, güzel futbol, o saat yayılan aşk söylentileri… Böyle anımsıyorum Bilecik’i.”