Geçtiğimiz günlerde bir solukta oturup yazdığımız “Berlin’de görülmesi gereken yerler” listesinin devamını Berlin mekanları alıyor. Bunlar tabii ki sadece gidip gördüklerimiz! Gönül isterdi bir ay kalalım her mekanı avucumuzun içi gibi bilelim. Mümkün değil tabii ama Berlin’de bir hafta tatil yapmak isteyenlerin öpüp başına koyacağı bir liste, o kadar da iddialıyız.
Gitmeden önce oturduk deli gibi araştırdık, Berlin aşığı arkadaşlarımıza sorduk soruşturduk. Sonra da kendi gözlerimizle görüp notumuzu verdik. Sonuç ise şu şekilde;
1. The Barn
Berlin’in en sevdiğimiz sokağı Auguststrasse’den bahsetmiştik. Hatta Berlin’e gidip oraya uğramayanı, Tacheles’i görmeyeni küçümseyici bakışlarla şöyle bir süzüyoruz.
Bu sokakta bir sürü en iyisinden kafeler ve barlar, sanata doyacağınız galeriler, tasarım dükkanları var. Burada yürüyüşe çıktığınızda, kesişen bir sokakta The Barn’ı göreceksiniz. Mekan epey küçük ama önüne atılmış taburelerde oturan insanların yaptığı keyfin haddi hesabı yok.
Berlin’in Third Wave Coffee noktalarından. İçeriden gelen kahve kokusu yorgunluğunuzu alacak türden. Biz tercihimizi Flat White’tan yana kullandık, sonuç başarılıydı. Kahve yanına alabileceğiniz minik sandviçler de şahane.
2. Keyser Soze
Söylemiştik, Auguststrasse’de yok yok. Böyle güzel bir de kafe-barı var. Tabelada ismini okumanız mümkün değil. Garip bir el yazısı ile yazılmış. Ya çalışanlara sorup öğreniyorsunuz ya da check in sırasında farkına varıyorsunuz. Mekan epey büyük, bar kısmı da oldukça geniş.
Yemeklerine gelecek olursak, biz tercihimizi; domates çorbası, klasik Alman yemeği Nuremberg sosisi ve Berlin stili köftelerden yana kullandık. Çok da güzeldi, pek de güzeldi. Bunlar dışında salata ve tostları da var. Keyfine düşkün arkadaşlarımız burayı bir yerlere not alabilir.
Bu sokakta aklımızda kalan bir yer daha var: Factory Girl. Bir dahaki gidişimize de oradayız!
3. Oslo Kaffebar
Auguststrasse’yi çok sevip buraya iki gün üst üste gitmeyi düşünürseniz, bu kez bu kahveciye gidin! Auguststrasse’ye 15 dakikalık yürüme mesafesinde. Tabii vitrinlerine bayılıp içeri dalacağınız mağazaları da düşünürsek yarım saatinizi alır buraya gitmek.
Sonunda yorgunluğunuza değecek kahveleri, müzikleri ve kocaman yayılası koltukları var. Wi-fi’yi de unutmayalım lütfen. “İnternetsiz bi yer mi kaldı, cnm?” demeyin! Birçok mekanda maalesef yok ama burada var.
Yumuşacık içimli kahvenin yanında, satın alabileceğiniz ikinci el plaklar da var. Five Elephant’ın cheesecake’ini de burada yiyebilirsiniz (Bkz. Madde 5). Kahvelerine tutulursanız bizce paket paket almalısınız, açıkçası biz yapmadık ve pişmanız!
4. DoubleEye
Burası son gün eğlencemizdi. Daha önce rotamızı hiç çevirmediğimiz Schöneberg’e çevirdik ve bir kahve uğruna, pardon nitelikli kahve uğruna ne U-Bahn‘lar ne S-Bahn‘lar atlattık.
Açıkçası diğer üç kahve mekanı gibi keyif yapılacak bir yer değil. Şansımıza dışarıdaki banklar boştu, yoksa vay halimize. Mekanın içinde tek bir sandalye yok, dışarıda da toplasan 7 kişinin oturabileceği sandalye ve iki bankımsı bir şeyler var.
Aldığımız koca bardaktaki latte ağzımıza layıktı. Yanına aldığımız çikolatalı kruvasan ise çıtır çıtır. Oslo’da yediğim kruvasandan bin kat daha iyiydi. Toplasan sadece yarım saat bu mekandaydık. Buraya bol zamanınız varsa gidin yoksa bir kahve için epey lüks bir aktivite.
5. Five Elephant
Burası başlı başına bir efsane. “Berlin’de Görülmesi Gereken Yerler” listelerinde artık Five Elpehant’ın ismini de görürseniz şaşırmayın. Kreuzberg’e illa ki yolunuz düşecektir; sadece East Side Gallery’i görmek bile Berlin’e gitme sebebinizdir. Oralara kadar gitmişken garip olayların döndüğü Görlitzer Parkı’nı mutlaka görmek isteyeceksinizdir. İşte sonraki mola yeriniz belli: Five Elpehant! Görlitzer ile arasında 5-6 dakika ya var ya yok.
Şimdiye kadarki en geniş kahve mekanımızdı. Duvarlarındaki haritaların hastası olduk. Masalara konulmuş ücretsiz sular ise bizi cezbetti. Çünkü Almanya’da su cidden pahalı bir şey.
Neyse mekandaki tercihimiz latte ve böğürtlenli turta oldu. Bunlardan sonra tüm klişe cümlelere ben de katılıyorum: “Berlin’de tek geçilen kahve, böylesi başka yerde yok!” vs.
Kahve keyfiniz sırasında mekanda bulunan dergileri de karıştırabilirsiniz.
6. Santa Maria
Meksika yemeklerinin hastasıyız. Burrito, nachos, fajita deyince orada bir duracaksınız! Berlin’de bu işi hakkıyla yapan bir yer bulmuşuz, kaçırır mıyız? Bu efsane, kalbinizi orada bırakıp döneceğiniz Kreuzberg’de tabii. Bu bölgeye hangi arada bağlandık, vurulduk anlamıyoruz.
Neyse konumuza dönelim: Santa Maria ahhhh Maria! Başlangıç olarak salsa sosla gelen mısır cipsler kıtır kıtır; mojitoyla birlikte iyi bir ikili oldular. Sonrasında geldi burrito ve enchilada’mız. Yok böyle bir güzellik! Anlayacağınız gibi bunun üstüne isyan başlıyor: “Neden İstanbul’da doğru düzgün bir Meksika restoranı yokk?!”
Mekanın içindeki duvarın bir tanesini çerçeveler, diğerini ise bir graffiti süslüyor. Bardaki kuru kafa motifleri de instagramlık.
7. Schleusenkrug
Parklar ve bira bahçeleri Berlinliler’in mabedi desek yanlış olmaz. Nerede çimen var hemen atıyorlar kendilerini çimenlere, nerede bira var içiyorlar lıkır lıkır; metroda, yolda, sokakta…
Park ve birayı bir araya getiren şeyler ise bira bahçeleri. Aslına bakarsınız bu bira bahçeleri konusu başlı başına ayrı bir liste olacak cinsten. Ama bir haftalık tatilde anca iki bira bahçesi keşfedebildik. Açıkçası huzuru da oralarda bulduk. Her akşam gidesiniz gelir.
Berlin’in en büyük parkı Tiergarten’da yer alan Schleusenkrug epey büyük. Rengarenk ışıklar altında Alman biralarınızla keyif yapmak garanti. Bira yanına bir de sosisli aldınız mı sizden güzeli yok. Gerçi, rengarenk ışıklar altında içeceğiniz şarap ile geceyi romantikleştirebilirsiniz. Bir de sokak müzisyenleri varsa o sırada, wow!
Alkol sonrası kendinizi çimlere atmak serbest!
Bir diğer bahçesi ise listeleri alt üst ediyor: Cafe Am Neuen See! Berlin’e gitme planlarınız varsa burayı aklınızın bir köşesine kazıyın, bayılacaksınız!
8. Strandbar Mitte
Berlin’de yapacağınız önemli aktivitelerden biri, Müzeler Adası’na gidip adadaki beş müzeyi görmek, Berlin Katedrali’ni gezmek olacaktır. Bir güne beş müze sığdırmak zor; bir tanesinde bile ayaklarınıza kara sular inecektir. Molanızı gelin burada verin.
Pek gösterişli Bode Müzesi’nin hemen karşısında kalıyor. Ortasından da Spree Nehri geçiyor. Mekanın pistinde tango yapan bir sürü çift. Her güne özel dans geceleri muhakkak var. Anlayacağınız ortam şahane. Al eline şarabını, kokteylini; bu romantik dakikaların tadını çıkar.
9. Chaparro
Kreuzberg’de bir diğer Meksika restoranındayız şimdi. Hastasıyız demiştik! Ama baştan söyleyelim gönlümüzün birincisi Santa Maria oldu. Mekan self-servis, içi de baya küçük ama dışarı atılmış cırtlak mavi ve pembe masalarında rahat rahat oturabilirsiniz.
Bol peynirli nacho’su favorimiz. Taco’su da fena değildi ama karın doyurmadığı kesin!
10. Gallina Vineria Bar
Watergate ve Berghain için çok yaşlıysanız, eğlenmeye gece yarısı başlayıp sabaha karşı bitiremeyenlerdenseniz burası tam sizin için. Aslında Berlin’in ünlü barlarından Schwarze Traube için çıkmıştık yola. Giderken de Gallina Wine Bar ile karşılaştık.
Dışarıdan pek keyifli görünen, karaflarla şaraplarını içip hoş sohbet eden bir sürü insan olunca insanın kanı o tarafa doğru çekiyor tabii. Rotayı hemencik değiştirip kurulduk masamıza. Söyledik bir peynir tabağı, açtık şişemizi.
Ortam ise şarap evi olmasının hakkını fazlasıyla veriyor. Duvarlarda çeşit çeşit şaraplar, masada mumlar, ortam loş, müzikler ise plaktan.
11. Clärchens Ballhaus
Geldik baş tacına!! Eski zamanlarda balo salonu olarak kullanılan şimdilerde de dans derslerinin verdiliği kocaman bahçeli bu mekan masal gibi. Özellikle akşam tercih edin. Bahçedeki rengarenk ışıklar açılıyor, dans gecesiyse bir de atmosfer iyice güzelleşiyor.
Mekanda pizza ve şarap ikilisi en çok tercih edilenlerden. Böylesine güzel bir mekan yine güzel bir sokak olan Auguststrasse’de.