Kesinlikle Berlin’e gitmiş, Berlin aşığı bir arkadaşınız vardır. Hatta sık sık “Berlin’e gitmelisin, bu şehir bir başka! Bayılacaksın, dönmek istemeyeceksin. Buradan dönünce yas tutacak; Berlin’deki ev fiyatlarını, okulları araştırmaya başlayacaksın!” cümlelerine maruz kalmışsınızdır.
Berlin’den yeni dönen biri olarak bu arkadaşların arasına ben de katılıyorum. Fena halde yastayım. Birçok cümlem “Bu saatlerde Berlin’de…” diye başlıyor, “Yaşasak güzel olmaz mı?” diye soru cümlelerimle bitiyor.
Bu yazı da, Berlin dönüşü bir heyecanla uçakta yazılmış bir yazıdır. “Berlin’de ne yapılır, nereye gidilir, neresi görülmelidir?” gibi sorular içinde boğuluyorsanız bu listeye bir göz atın!
1. Kreuzberg
Berlin’i “Fakir ama seksi” yapan şeylerden biridir, Kreuzberg. Kendisine aynı zamanda “Küçük İstanbul” da diyorlar. Türklerin çoğunlukla burada yaşadığından olsa gerek. Her köşe başı bir dönerci görmeniz olası.
Bizce Kreuzberg’in keyfi akşam çıkar. Erken saatlerde turistten başka bir şey görmeniz imkansız. Ha, “ben sadece duvarlarını fotoğraflamaya gidiyorum” derseniz okey. Duvarlarda fazla yaratıcı, şok edici, büyüleyici işlerle karşılaşmanız mümkün. Blu’nun Pink Man’i bunlardan sadece biri. Çiş kokulu Oberbaum Köprüsü de Kreuzberg’in önemli yapılarından.
Amaç bu tatilde biraz eğlenceyse, bar ve gece kulüpleri burada epeyce var ki Berghain ve Watergate en popüler olanları. İkisinde de eğlence gece yarısı başlıyor, sabaha karşı bitiyor. Berghain’e alınmama riskiniz de var. Alternatiflerini siz düşünün artık.
2. East Side Gallery
Berlin’e gidip de görmeden dönmeyeceğiniz bir diğer noktadayız. Kreuzberg’de yer alan, 1.3 kilometrelik duvarına hayran kaldığımız bu açık galeri, Spree Nehri’nin hemen kenarında.
Thierry Noir, Bodo Sperling, Muriel Raoux, Dimitri Vrubel gibi bir sürü sanatçının işlerini fotoğraflayabilir ya da bu işlerin önünde poz verebilirsiniz.
3. Tacheles Binası
Kreuzberg’den sonra Berlin’in seksi yönünü çıkartan bir başka yerdeyiz şimdi. Zamanında Hitler’in hapishane olarak kullandığı, sonrasında sanatçıların işgal evine dönüştürüp atölyelerle donattığı, şimdilerde de bir bankanın satın alıp kapattığı, buram buram tarih ve sanat kokan bir bina.
Duvarlarının her bir yerinde fotoğraflamaktan kendinizi alıkoyamayacağınız işler var. Binanın yan tarafındaki “How long is now?” yazısı ise sizi bitirecek!!!! Hastasıyız!! Sözün bittiği, kelimelerin pörtlemediği bir andayız.
4. Auguststrasse
Tacheles Binası’nın hemen karşısındaki sokak. Açıkçası, listenin de favorileri arasında. Bu sokakta yok yok; onlarca sanat galerileri, tasarım dükkanları, kitapçılar (do you read me?!), en havalı restoranlar (Keyser Soze, The Barn, Clarchens Ballhaus, Factory Girl) ve tabii ki sanata doymayan duvarlar.
5. Museumsinsel
Adından da anlaşılacağı gibi burası müzelerin olduğu bir ada. İçinde toplam beş müze var: Pergamon, Neues, Altes, Alte Nationalgalerie ve Bode. Eğer bir gününüzü tamamen burada geçirmek isterseniz hepsine birden girebileceğiniz biletler satılıyor; en uygun olanı da o zaten. O kadar vaktiniz yoksa, Pergamon ve Neues Müzesi önerimizdir.
6. Berliner Dom
Müze gezmelerinizden sonraki durağınız, Spree Nehri’nin kenarında kalan bu katedral. Önünde, arkasında, yanında fotoğraf çektirmezseniz olmaz. Çünkü Neo-Barok tarzındaki bu katedralin renkleri bir harika. Tarihi ise 1700’lerin ortasına dayanıyor.
Burayı gezdikten sonra nehrin kenarında bulunan restoranlardan birinde mola verip bu güzelliği seyretmelisiniz.
Buradan sonra, çok yakınında olan Neptün Çeşmesi, Kırmızı Belediye Binası ve atakulelerin dedesi Alexanderplatz’ı da görmeniz lazım. Berlin’e bir de yukarıdan bakmak istiyorsanız, bizce Alexanderplatz’dan değil bu katedralin tepesinden bakın.
7. Spree Nehri
Spree Nehri üzerinde tekne turu yapmanız, şart değil ama zamanınız bolsa iyi bir aktivite. Şarabınızı alıp rehberinizi dinleyip nehrin iki kenarındaki binaların hikayelerini öğreniyor, Merkel’in ofisini görüyor ve kaçırdığınız bir sürü mekanı keşfedebiliyorsunuz. Tur bir saatlik. Öyle çokça zamanınızdan da çalmıyor.
8. Tiergarten
Berlin’in en büyük ve en huzurlu parkı. Önerimiz, o gün sabahtan bisiklet kiralayıp burada piknik yapmak çünkü Berlinliler, hafta içi-hafta sonu demeden öyle yapıyor. Hele bir de güneş varsa atıyorlar hemen kendilerini çimlere.
Bisiklet kiralama, piknik vs. için şartlar el vermiyorsa kesinlikle yürüyüşe çıkın; bu kadar yeşili İstanbul’da bulmak biliyoruz ki zor. İçindeki bira bahçelerinde demlenmek de, tatilinizi on numara-beş yıldız yapacak aktivitelerden.
9. Görlitzer Parkı
Tiergarten kadar huzurlu olmasa da, bu parkı görmeniz şart. Acayip şeyler dönüyor. İçip içip sabahlayanlar mı dersiniz, köşe başlarını bekleyenler mi? Şarkı söyleyenler, köpeğini gezdirenler, spor yapanlar da yok değil.
10. Potsdamer Platz
Berlin’in modern yüzü desek yeridir. Sony ve Mercedes binaları ise, başrolü paylaşan iki yapı. Bir de sinefillerin ilgisini çekecek sinema salonu. Berlin Film Festivali’ni takip edenler bilir. Sony Center’ın hemen karşısında yer alıyor. Gitmişken oraya da göz atmakta fayda var.
Bu bölgede epey restoran kafe var, tavsiye ediyor muyuz? Hayır!
11. Holocaust Memorial
Potsdamer Platz’dan Brandenburger Tor’a yürüyüşünüz sırasında, yüksek/alçak bir sürü siyah taş göreceksiniz. İşte burası katledilen Yahudiler anısına, Peter Eisenman’in tasarımında harikalar yarattığı anıt.
Anıt, 19.000 metrekarelik bir alanda, 2.711 adet beton bloktan oluşuyor. Epey etkileyici. Şimdilerde gençler içinde saklambaç ya da ebelemece gibi bir şey oynasa da üzerinize kötü bir şey çöküyor, bir garip oluyorsunuz.
12. Brandenburger Tor
Berlin’e gelenlerin ilk gün rotasıdır. Berlin’in simgelerinden, aynı zamanda Berlin’in tacı da olan Brandenburger Tor, heybetli 4 atı ile size bir selam çakıyor. Önünde durup bir selfie çekilmezseniz olmaz! Vurulduğumuz metrolarında bile sürekli Brandenburger Tor simgeleriyle karşılaşacaksınız.
1788-1791 yılları arasında yapılan bu kapı soğuk savaşta Doğu Berlin’de, hemen çaprazındaki meclis binası da Batı Berlin’de kalıyor imiş.
13. Adlon Otel
Brandenburger Tor’dan içeri girince hemen sağınızda kalacak. Koca sarı bir bina. Micheal Jackson’ın bebeğini balkondan bir ileri bir geri salladığı otel, burası. O balkonu da görebilirsiniz. Çok mu önemli? Değil. Ama oraya kadar gitmişken bir görülür.
14. Reichstag
Gelmeden haftalar önce rezervasyon yapın mutlaka. Eğer yaptırmazsanız ya da yapmaya çalışıp rezervasyon alamadıysanız; meclis binasının karşısında bir saatlik kuyruğa girecek ya da bu turdan vazgeçeceksiniz.
Ama o online rezervasyonu bir şekilde almaya çalışın! Çünkü mimarlığını Norman Foster’ın üstlendiği cam kubbe, 360 derecelik bir bakış açısına sahip. Buradan hem Berlin’i hem de Parlemento katının altında bulunan ana avluyu rahatça görebilirsiniz.
15. Topography of Terror
Holocaust Memorial gibi burada da genel bir sessizlik hali var. Aslında bu durum şehre sinmiş durumda. Hemen hemen her yerde unutmamak adına savaştan, kamplardan fotoğraflar var. Fotoğrafların yanında da bir sürü, bir sürü hikaye…
Terörün Topografyası, eski Devlet Güvenlik Genel Merkezi’nin arazisi üzerinde bulunan tarihi bir mekân. Herkesin ücretsiz olarak girip gezebileceği bu yerde, 1933-1945 yılları arasından Nazi terörünün işleyiş mekanizmalarını, azınlıkları, SS kamplarını, duvardan geçmeye çalışanları, Gestapoları; belge ve fotoğraflarla göreceksiniz.
Berlin’de görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.
16. Jüdisches Museum
Berlin’de gidilecek müze çok; fotoğraf, sinema, bilgisayar oyunları… Ama iki bin yıllık Alman Yahudileri anısına yapılan bu müze favorimiz. Hem Daniel Libeskind tarafından dekonstrüktivizm tarzında tasarlanan bina hem de içerideki objeler, hikayeler oraya vurulma sebeplerinizden olacak. Saatler geçirilesi bahçesi de ayrı bir güzel.
17. Checkpoint Charlie
Topography of Terror ile arasında 10 dakikalık bir yürüme mesafesi var. Burası Alpha ve Bravo’da sonra, Doğu ve Batı Berlin arasındaki üç geçiş noktasından biri. Bu noktada bulunan bir asker fotoğrafı olacak; işte o da orada son görevini yapmış asker.
Şimdilerde herkes orada nöbet tutan askerlerle fotoğraf çektiriyor, şakalaşıyor, hemen yanındaki Einstein Cafe’de bir kahve molası veriyor.
18. Charlottenburg Sarayı
Bir gün öncesinde Kreuzberg’de sabahlamış, oranın çiş kokulu arka sokaklarında fink atmışsanız burası sizi paklamaz. Ama ‘Berlin’i her şeyiyle tanımak görmek istiyoruz’ derseniz buyrun. Biz açıkçası saraydan çok kocaman barok bahçesine vurulduk.
Kendisi Berlin’in en büyük sarayı ve Hohenzollern Hanedanı’nın Berlin’deki tek mirası. Sarayı simultane kulaklıklarla gezebilirsiniz. Eğer saray ilginizi çekmezse bile ücretsiz olarak bahçeyi dolaşmanız mümkün.
Bonus: Birkaç Gerekli Bilgi
Konaklama: Airbnb diye bir gerçeklik varken size hostel ya da otel önerecek değiliz. Sadece ulaşım açısından rahat edebileceğiniz semtleri söyleyebiliriz: Mitte, Kreuzberg, Charlottenburg.
Ulaşım: Öyle bir metrosu var ki insanın ömrüne ömür katar. Örümcek ağı gibi. Geç kalacağım, zaman kaybedeceğim gibi dertleriniz olmayacak. 5 gün içinde tüm toplu taşıma araçlarına binebileceğiniz bilet epey uygun. S ve U-Bahn en çok kullanacağınız araçlar olacak. İlk gün şaşkınlık içinde haritaya bakmak istemiyorsanız önceden araştırmanızda fayda var.
Havalimanı: İki havalimanı var; biri şehre uzak olan Schönefeld, biri de şehrin tam içinde olan Tegel. Ama daha önce de bahsettiğimiz gibi, bu şehirde uzakmış yakınmış çok bağlamıyor sizi. Her şeye hızır gibi yetişen metrosu var.
Wifi: Bu şehrin birçok mekanında wifi yok. Hatta bu o kadar alışıldık ve olağan bir şey ki, mekanın çalışanlarına “Is there wifi?” diye sorduğunuzda dünyanın en saçma sorusunu sormuşçasına bir hayır cevabı alıyorsunuz. Gitmeden internet paketi şart!