İstanbul’un sosyetik kadınları arasında, öyle bir isim var ki güzelliğiyle hem erkeklerin başını döndürmüş hem de kadınların dilinden düşmemiş. Benli Belkıs, sıradan bir hayata razı olmayıp güzelliğini bir sanat, bir strateji ve bazen de bir silah gibi kullanan bir kadın olarak tarihe geçti. Kimine göre bir “servet avcısı,” kimine göre ise “özgürlüğün vücut bulmuş hali.” Bakalım bir zamanlar İstanbul sosyetesinin aranan ismi olan Benli Belkıs hakkında neler biliniyor?
Benli Belkıs tam ismi ile Belkıs Rufa Kemali Söylemezoğlu, 20. yüzyılın ilk yarısının en tartışmalı ve etkileyici figürlerinden biri olarak öne çıkıyor
Döneminin “Marilyn Monroe’su” olarak nitelendirilen Belkıs, güzelliği, çalkantılı ilişkileri ve şöhret dünyasındaki izleriyle efsane haline gelmiş bir isim. Güzelliğini bir silah gibi kullanan Belkıs, erkeklere çaresizlik, kadınlara ise kıskançlık veren karizmatik bir figürdü.
Benli Belkıs filmleri arasında 1954’te Çılgınlar Cehennemi filminde Eşref Kolçak’la başrolü paylaşan bu star, Yeşilçam’a veda edip uluslararası magazin dünyasının parlak ışıklarına yelken açmış. Piyanoda parmakları dans eden, Batı danslarında ise adeta yerçekimine meydan okuyan bu yetenek abidesi, aynı zamanda bir dil dahisiymiş!
İngilizce, Fransızca, Türkçe ve İtalyanca dillerini akıcı bir şekilde konuşan Belkıs, zekasıyla da etrafındakileri kendine hayran bırakan bir isimdi. Yani, o sadece bir film yıldızı değil, adeta bir kültür kraliçesiydi!
Kendine özgü tarzı, enerjik sahne performansı ve zekasıyla büyüleyici bir karakter ortaya koyan Belkıs, İstanbul’un renkli eğlence hayatının en önemli figürlerinden biriydi. Peki bu güzel kadının hikayesi nasıl başlıyor?
Belkıs’ın hikâyesi, henüz çocuk yaşta başlayan zorluklarla şekilleniyor
Babası Süleyman Şefik Paşa, Yemen çöllerinden İstanbul’a uzanan bir hayat hikâyesine sahip bir Harbiye Nazırı’ydı. Ancak, Mondros Mütarekesi sonrası işgal altındaki İstanbul’da işler ters gidince aile, büyük zorluklarla karşılaştı. Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından ise paşa Mısır’a kaçtı. Ailesi ise bir süre sonra Türkiye’ye döndü. Belkıs Kandilli Kız Ortaokulu’na sonra da Amerikan Kız Koleji’ne gitti. Ancak eğitimini tamamlayamadı. Çünkü 14 yaşında, “güzel kadın zengin adam ister” diyerek ailesinin zoruyla yaptığı evlilik, onun çalkantılı ilişkilerle dolu hayatının sadece başlangıcıydı. Önce Bursalı bir tüccarla evlendi.
Kısa sürede güzelliğiyle herkesin dikkatini çeken Benli Belkıs, erkeklerin onu büyülenmiş gibi takip ettiği bir dönemin parlayan yıldızı oldu. Eşiyle gittiği Ankara Palas’ta Gazi Mustafa Kemal ile dans ederken tüm gözler onun üzerindeydi. İşte o gece, güzelliğin gücünü ve onun kendisine sunduğu fırsatları tam anlamıyla fark etti.
Benli Belkıs’ın hayatı bir roman gibi. İlk evliliği bir tütün tüccarıyla oldu, ancak bu evlilik kısa sürdü. Daha sonra Ermeni iş insanı Parseh Gevrekyan’la skandal dolu bir ilişki yaşadı. Parseh’in kendi kız kardeşi Perizat’la da aşk yaşadığını öğrenince, onu terk etmekte tereddüt etmedi.
İlginizi çekebilir:
Tarihin En Büyük Sanatçıları Hakkında Muhtemelen Daha Önce Duymadığınız İlginç ve Keyifli Bilgiler
90 yaşındaki Mısır paşası Gallini Fehmi ile yaptığı evlilik ise Belkıs’ın “servet avcısı” olarak anılmasına neden oldu
Ancak bu evlilikte bile kendi şartlarını kabul ettiren bir kadın olmayı başardı. Mücevherleriyle İstanbul’a döndüğünde, savaşın ve casusluk faaliyetlerinin gölgesinde bir hayat sürmeye başladı. Hayatına giren erkekler arasında, ajanlar, yazarlar, iş insanları ve sanatçılar vardı.
Benli Belkıs, savaş sonrası Paris’e taşındı ve Fransız parfüm kralının oğlu avukat Edouard Pinaud ile evlenerek “Madam Pinaud” olarak Fransız sosyetesine adım attı. Ancak o bir aşk kadınıydı; sabit bir hayata sığamadı. Arthur Conan Doyle’un oğluna âşık olup Paris’ten Londra’ya kaçtı ve yine kendine özgü bir skandal yarattı. Avrupa’nın en iyi otellerinde konakladı, mücevherler ve lüks kıyafetler içinde bir hayat sürdü. Ancak bu özgür yaşam tarzı, dedikoduların ve düşmanlıkların da hedefi oldu.
Benli Belkıs hayatının sonlarına doğru itibarını kaybetti. Güzelliği solmaya başladıkça, çevresindeki insanlar da azaldı. Kendi deyimiyle “güzelliğin felaketi” onu yalnız bırakmıştı
56 yaşında, İstanbul’da, yalnız bir kadın olarak hayata veda etti. Onun hayat hikâyesi, özgürlük ve cesaretin bedelini ödemenin ne anlama geldiğini anlatıyor. Belkıs, dönemin kadınlarına rol model olmadı belki, ama “kendi hikâyesini yazma” cesaretini gösterdi. Ve geride, güzellik, aşk ve hüzün dolu bir efsane bıraktı.
İlginizi çekebilir:
Shizo Kanakuri: 21 Yaşında Katıldığı Maraton Koşusunu 55 Yıl Sonra Tamamlayan Olimpik Sporcu