Bazı insanlar masa başında, bazıları fabrikada, bazıları da ekran karşısında çalışır. Bir de Ben Giles var: hayatını, film sahnesine benzeyen ancak maalesef gerçek olan en karanlık mekânları temizleyerek kazanan adam. Çoğumuzun dayanamayacağı görüntülerle ve kokularla yirmi beş yıl geçiren, ardından da bu zorlu deneyimi milyon sterlinlik bir kariyere dönüştüren sıra dışı bir isim. Önceden uyaralım: Bu hikâye güçlü mide, sağlam sinir ve biraz kara mizah gerektiriyor. İşte Ben Giles ve ilgi çekici hikâyesi…
Galler’in batısında, ufak bir kasabada pencere temizlemeciliği yapan Ben’in hikâyesi, aslında çok sıradan bir şekilde başlıyor
Üniversite hayalleri yok, uzak diyarlara kaçma planları yok. “Evime yakın olayım, kendi paramı kazanayım, huzurlu yaşayayım” mantığıyla cam silmeye koyuluyor. Fakat kader, bazen en ilginç kapıları en beklenmedik anda açıyor. Bir gün bir müşteri, yıllardır girilmeyen bir evi temizletmek istediğinde, Ben sadece basit bir iş aldığını sanıyordu. Oysa bu, kariyerinin değil hayatının yönünü değiştiren sahneydi. Kapı açılır açılmaz gelen koku, çalışanlarından birinin maskesinin içine kusmasına sebep oluyor.
Maskeyi çıkarmak zorunda kalıyorlar ve sonuç olarak hem evin içini hem olay yerindeki küçük kusma krizini temizliyorlar. Çalışma şartı? İnce polyester maskeden ibaret. Koruyucu kıyafet? Yok. Deneyim? Sıfır. Cesaret? Tavana kadar. Ben faturayı yazdığında rakam 2.000 sterlindi. En şaşırtıcı olan neydi biliyor musunuz? Müşteri tek kelime etmeden ödedi. O an kafasında bir ışık yandı: “Bu kadar kötüyü temizleyip bu kadar para alıyorsam… daha kötüsü ne olabilir?” Ve böylece kendini, ölüm sonrası temizlik dünyasının öncülerinden biri olarak buldu. Artık Ben Giles’in hikâyesi oldukça ilginçleşiyordu.
Ben’in kariyerindeki ilk ciddi olaylardan biri, uzun süre kimsenin fark etmediği bir ölüm vakasıydı
Eski bir çiftlik evinde hayatını kaybeden adam, yaklaşık iki ay boyunca bulunmamıştı. Kapı açıldığında yüzlerine doğru sürü halinde kara bir sinek bulutu uçtu; nereden geldikleri belliydi. Çürümüş beden, halıdan ahşaba, oradan da beton zemine kadar iz bırakmıştı. Temizlik kelimesi bu sahneyi anlatmak için hafif kalır.
Ben’in anlatımlarına göre, o dönem işin resmi eğitimi de yoktu, deneme yanılma yöntemiyle ilerliyorlardı. Kokuyla baş etmek için herkes farklı taktik deniyordu. Hatta bir çalışan, kokuyu bastırmak için maskesine portakal kabuğu koymuştu; öksürünce iki parça kabuk havaya fırladı. Ben Giles bugün bile bunu anlatırken gülüyor. Zor bir iş ama kara mizah, bu dünyanın en etkili korunma perdesi gibi.
Ve sonra dönüm noktası geldi: 2000 yılında, biyolojik tehlike temizleme sertifikasını aldı, hem de masanın üzerindeki domates sosu lekesini silerek. Bugün geriye dönüp bakınca bu detay ona çok komik geliyor. Çünkü ilerleyen yıllarda kan gölüne dönmüş odalardan patlamaların geride bıraktığı parçalara kadar temizlik yaptığı düşünülünce, domates sosu gerçekten çocuk oyuncağı kalıyor.
İş büyüdükçe, telefonlar çalmaya başladı. Polis bile artık olay yerini temizlemek gerektiğinde Ben’i arıyordu
Başlangıçta ayda birkaç vaka görürken, birkaç yıl içinde rakam haftada 50 ila 100 iş arasına çıktı. Evet, doğru okudunuz: Bir hafta içinde yüz farklı dehşet senaryosu. Peki bu dünyanın en pahalı lekeleri mi? Şüphesiz. Birçok insan ortalama bir temizlik şirketinin kullandığı kimyasallar yerine Ben’in hala deterjan, ılık su ve basit yöntemlerle bazı izleri çıkarmasına şaşırıyor. Ama o diyor ki: “Her leke bilimsel silah istemiyor. Bazen en zor olanı bile en basit ekipmanla çözersiniz.”
Ben Giles’in hikâyesi, milyoner bir adama göre basit görünse de bu işte en zor soru ne biliyor musunuz? “Kokusu nasıl?” Ben’e göre konu tamamen bedensel yapıya bağlı. Küçük ve yaşlı bir kişiden yayılan koku minimal olabilirken, kilolu bir bedende aynı süre sonunda ortaya çıkan koku çok daha ağır. Yani ölümün bile kimyası karmaşık.
Ben’in temizledikleri sadece doğal ölümler değil. Aile içi şiddetten kazalara, hayvan saldırılarından istif hastalığına kadar her tür vakaya tanıklık etmiş
En ağırlarından biri, şiddet sonucu hayatını kaybeden bir kadının evi. Duvarlarda kan izleri, sessiz bir dehşet… Ben Giles hala bu olayı unutamadığını söylüyor. Bir başka vakada ise aile köpeğinin bir bebekte sebep olduğu trajedi sonrası temizlik için çağrılmış.
Temizlik yaparken yan odadan gelen hıçkırık sesleri, bu işle baş etmenin sadece fiziksel değil, duygusal olarak da ne kadar zor olduğunu açıkça gösteriyor. “İş kimliğimi takmazsam baş edemem,” diyor. “Bazen duygularımı içime gömmem gerekti.” Bu cümle, bu mesleğin psikolojik yükünü belki de en net özetleyen söz.
Ben Giles, bütün bu karanlığın içinde ruh sağlığını neyle koruyor dersiniz?
Ben Giles’in hikâyesi her zaman vahşet dolu değil elbette. Sahil yürüyüşleri, golf, çiftlikte hayvanlarla ilgilenmek… Ve en önemlisi, sevgi dolu bir aile. Eşi ve çocukları, hangi sahneden dönerse dönsün evin kapısı bir sığınak olsun diye hep yanında. Hatta yaşadığı duyguları ancak otobiyografisini yazarken dışarı vurabilmiş. Yazarken ağladığını söylüyor. Belli ki bu iş, sadece yüzeyleri değil ruhu da temizlemeyi gerektiriyor. Bugün hala hiçbir işi geri çevirmediklerini söylüyor. 20 tonluk balina temizliğinden tutun da yıllarca kimsenin girmediği evlere kadar. Gördüm dediği her şey, sıradan bir insanın hayat boyu denk gelebileceği bütün karanlıklardan fazla.
Kimsenin yapmak istemediği bir işi yaparak toplum için görünmez ama kritik bir görevi üstleniyor. Üstelik bunu yaparken duygularını kaybetmemeye, ailesine tutunmaya ve her sabah devam demeye çalışıyor. Bu sadece kir temizlemek değil, travma sonrası hayatı yeniden düzenlemek, saygı göstermek ve bazen de susarak yas tutmak. Ve belki de bu yüzden milyonlar kazandı, çünkü bu işi para için seçmiş gibi görünse de sürdürebilmek için kalp ve dayanıklılık gerekiyor.