Başarı, bir kavram olarak ele alındığı zaman kendi içerisindeki zeminde yoruma açık pek çok ifadeyi de beraberinde yaratır. Başarının olumlanması da aynı zemin dahilindedir ve olmak zorundadır. Çünkü yaşamı devam ettiren ve gelişimini sağlayan temel mesele, iki kanallı bir yoldan ilerliyormuş gibi algılanır. Bu kanallardan biri başarı, diğeri ise başarısızlıktır. Toplumun genel algısı göz önünde bulundurulduğu zaman başarıya ulaşamayan bireylerin başarısızlıkları; kaybetmek ya da sıfırdan başlamaya yönelmek gibi yorumlanır. Ancak başarısızlık, tıpkı başarı sürecinde olduğu gibi yoğun emek ve zaman içerir. Asıl mesele, söz konusu emeğe ve zamana odaklanmaktır.
Kronik Yayınları tarafından yayımlanan Başarısızlık Hikayeleri ‘Bazen Olmaz’ adlı kitapta da böyle bir odaklanmaya gidilerek Türkiye’nin 10 önemli ismiyle kendi hikayeleri üzerinden bir söyleşi derlemesi yapılmış. Başarı ve başarısızlık kavramları üzerinde titizlikle durulmuş. Kitapta yer alan isimlerin anlatımlarından derlediğimiz liste, başarısızlığa dair her şeyin süreçlerini gözler önüne seriyor.
1. “Benim size anlatmaya niyetlendiğim en belirgin çöküşlerimden biri, en büyük hayalim olan müzisyenlik maceram. Karşınızda başarısız bir müzisyen var. Çocukluğumda en büyük hayalim müzisyen olmaktı…” Cem Yılmaz
“…Hikâyem şu; müzisyen olmak istedim, telli enstrümanları denedim, vurmalı enstrümanları denedim. Bir ara 13-14 yaşında piyano kursuna gittim. Kursta öğretmenim genç, güzel bir kızdı. Bizim de kızlara ilgi duymaya başladığımız yaşlar tabii. İlk derste dedi ki, “Koy bakalım parmaklarını klavyenin üzerine.” Heyecanla ellerim piyanonun üzerine koydum. “Ayy sen tırnaklarını mı yiyorsun?” dedi. “Evet” dedim çaresizce… İlk ve son konuşmamız da bu oldu zaten, bir daha gitmedim. Bu olaydan tam 20 sene sonra Phil Collins’i gördüm, ‘Another Day In Paradise’ parçasını çalıyordu. Kamera iyice yaklaştı, bir baktım meğerse Phil Collins de tırnaklarını yiyormuş. Şimdi beni niye böyle ortada bıraktınız yani!
2. “Eğer huzurun yoksa çok romantik gelebilir ama inan bana her şeyi yitirmiş oluyorsun, başarısız oluyorsun…” Ali Sabancı
“…Başarısızlıkla ilgili bir diğer konu da itibar. İş kurarken paran yoksa ortak bulabiliyorsun. Bankaya gidip kredi çekebiliyorsun. Peki itibarını yitirdiğin zaman ne yapacaksın, gidip bankadan itibar borçlanabiliyor musun? Borçlanamıyorsun. Gidip bir arkadaşından ödünç alabiliyor musun? ‘Biraz itibar ver, ben sana geri ödeyeceğim’ diyebiliyor musun? Diyemiyorsun. Dolayısıyla huzuru ve itibarı yitirdiğin zaman bence başarısız oluyorsun.”
3. “Uzun bir mektup yazdım babama, ‘Ben bunu yapamayacağım…’ dedim.” Muhtar Kent
“…Tarsus Amerikan Koleji’nde yatılı okudum, babamın görevi nedeniyle yurt dışındaydı ailem. Babam hep doktor olmamı isterdi. Doğrusu benim de kafam bulanıktı bu konuda. Yani tam olarak aradığım hekimlik değildi ama babamı da kırmak istemiyordum. Onun için orta bir yol seçeyim dedim ve biyokimya okumaya karar verdim. Okula başlamamın ikinci ayında bunun çok yanlış olduğunu, hiç sevmediğimi, daha ileri gidemeyeceğimi ve artık bunu babama söylemem gerektiğini anladım. Benim için ilk buhran budur…”
4. “İş, para kazanmak falan bunlar hiç yani, önemsiz hale geliyor. Neslin devamı, hayalin devamı, idealin devamını görmek istiyorsunuz…” Zeynep Bodur Okyay
“…Bir şey yapmak istiyorum, kendimi ispat etmek istiyorum. Hayallerim var. ‘İbrahim Bey’in kızı’ olarak değil! İbrahim Bey’in bir başarı hikâyesi var, benim ondan ne eksiğim var? Ben onun kızıyım zaten, ben de kendi hikâyemi yazabilirim, diye düşünüyorum. Ama insanın burnunun sürtmesi, yanılgılar, yaşanmamışlıklar, içinde kalmalar, eksik hissetmeler bunların hepsi iyi şeyler…. Çünkü gücünüzün sınırını ve neyi nasıl yapabildiğinizi anlıyorsunuz. Sürekli baştan başlamayı, vazgeçmemeyi öğreniyorsunuz. İyi bir deneyim ve iyi bir eğitim hayatta…”
5. “Başarısız olduk ama ektiğimiz tohumlar çok filiz verdi…” Cem Boyner
“…Seçime girdik, seçimden sıfır gibi bir şey aldık. Yüzde yarım, sanırım 200 bin kişi bize oy verdi… Birkaç hata yaptık, bir kere çok yorulduk. Kendi içimizdeki tartışmalardan yorulduk, biz büyüdükçe siyaseti iyi bilenler de aramıza katılmaya başladı. Bu siyaseti iyi bilenlerin bize çok önemli bir tavsiyesi oldu ki uymadık ona; ‘Yavaş acele edelim…’ Halbuki bizim kuruluşumuz tamamen dava, politikalar, ne yapacağız, Türkiye’yi nasıl değiştireceğiz, bir telaş, bir acele… Siyaseti iyi bilen dostlarımız haklı çıktılar. Bize hep dediler ki, ‘Herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez.’…”
6. “O anda diyorum ki futbolu bıraksam üniversiteye mi dönsem? Her şey aklıma geliyor. Koşmaya başladım. 45 dakika, hayatımda ilk defa 45 dakika koştum o gün…” Arda Turan
“Manisa’ya gittim, Manisa o zaman yeni gelişiyor…. Ersun Hoca’nın fiziksel antrenmanları çok sert, 17 yaşındayım. Polar saati koluma taktılar. ‘Ne kadar koşacağım?’ diye sordum. ’45 dakika’ dediler. ‘Ne, 45 dakika mı?’ 45 dakika nedir?’ Bir devre’ dedim. ‘Evet’ dediler, ‘160 nabızla koşacaksın.’ Selçuk İnan, şimdi Galatasaray kaptanı, aynı anda geldik Manisa’ya. O 18, ben 17, o yaşlardayız… ‘Bittim. Hayatım bitti’ dedim, ne yapsın Arda… Koşmaya başladım. 45 dakika, hayatımda ilk defa 45 dakika koştum o gün. Altı ay Ersun Hoca’nın o antrenmanıyla çalıştım, bana çok faydası oldu ve Galatasaray’a döndüm.’…”
7. “Kendi fikrinize aşık olmayacaksınız hayatta, hatta tecrübe kazandıkça işin içinde artık kendi fikriniz bile olmayacak…” Hüsnü Özyeğin
“…Başarısızlıktan öğrenilecek şeyler, başarıdan öğrenilecek şeylerden daha fazladır diye düşünüyorum ben. Çünkü başarıda hem zaman önemli, hem mekan önemli. Mekan dediğim zaman coğrafya, ülke bir yerde şans da önemli… Ben Rusya’daki bankayı 1997’de açtım. Ağustos 1998’de moratoryum oldu, yani Rusya dedi ki, ‘Ben ruble ile ifade edilen devlet bonolarını ödemiyorum, durdurdum’ ve bir daha da ödemedi. Şimdi düşünebiliyor musunuz zamanlamamı…”
8. “Her şeyin bir zamanı var ve neyin öncelikli olduğunu görmek hakikaten önemli…” Hanzade Doğan Boyner
“Birkaç şey olmaya başladı aynı anda. Önce 2001 krizi patladı. İkincisi, telekom piyasasının liberalize olması tam bir yılan hikâyesine döndü. Pazar liberalize olmayınca biz hiçbir katma değer veremiyoruz. Çünkü aslında Türk Telekom’un bir satıcı konumundayız. O altyapıya mahkumuz. Ne hızlandırabiliyoruz, ne daha kolay yapabiliyoruz. Elimiz kolumuz bağlı… Oysa biz bütün planımızı liberalize olacak pazara göre yapmışız, gidiyoruz, geliyoruz, ha oldu ha olacak, ha oldu ha olacak ve hiçbir şey yapamadık…”
9. “Ne kadar kaybettiğimi söylemeyeyim bence. Sizin hayal edemeyeceğiniz rakamlar!” Abdulkadir Konukoğlu
“…Kapattık. Ortaktan ayrıldık ve bitirdik. Yeri geldiğinde ayrılmasını bileceksin, bir de mümkün olduğu kadar bildiğin işe gireceksin. Bilmediğin işe girdiğin zaman muhakkak zarar ediyorsun. Ya da aileden biri işin başında olacak, yoksa uzaktan kumanda ile bazı işler yürümüyor. Yeri geldiğinde kızıyorsun, bağırıyorsun, çağırıyorsun ama yapacak bir şey yok…”
10. “Bekliyorsun, olacak diye bekliyorsun. Hayat, umutların beklentileriyle geçiyor. Kafanda kurduğun, kurguladığın…” Mustafa Denizli
“…Çeşme’de bir cip durdu, maç yaparken bizi seyrediyor… Bir yarım saat falan seyretti. Sonra içlerindeki beyefendi beni yanına çağırdı. ‘Senin adın ne, kaç yaşındasın?’ ’14 yaşındayım’ dedim. ‘Altay’a gelmek ister misin?’ diye sordu. Ben tabii şok vaziyette… ‘Bu kartla’ dedi, ‘Altay kulübüne geleceksin, sezon açılışına’ Aylar sonra gittim. Sezon açılışı vardı, aşağı yukarı 40 civarında futbolcu katılırdı. Açılışın fotoğrafı gazetelerde yayınlanınca, fotoğrafın tamamı Çeşme’de dükkanlara asıldı. O 40 kişiden biri bendim… Genç takımda oynuyoruz… 8-10 ay geçti. Genç takımda da bazen oynuyorum, bazen oynamıyorum. Yıl sonu geldi, sezon kapandı. Beni çağırdılar kulübe, ‘Biz seninle devam etmek isteyeceğiz, senden bizim düşündüğümüz manada bir futbolcu olmayacak’ dediler…